Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolToprak SahaVefa Neydi? Vefa, Galip’ti…

Sevgi, tutku ve kadirşinaslık…Hepsi bir bünyede toplanmış ve yeşil-beyaz formada vücut bulmuş. Karşınızda “Vefa’nın Galip’i” Galip Haktanır.

İzleyici statüsünde bir değerlendirme yaparsam eğer ‘ballı’ bir futbolsever olduğumu kabul ediyorum. Zidane’dan  Bergkamp’a, Roberto Baggio’dan Batistuta’ya kadar beynelmilel birçok yıldıza yetiştim yaşım itibariyle… Daha sonra futbol hakkında naçizane bir şeyler yazmaya başladım. Bu aşamada da; Bülent Eken’den tutun da Rüştü Reçber’e, Cüneyt Tanman’a, Sanlı Sarıalioğlu’na uzanan Türk futbol efsaneleri ile sohbet ederek yelpazeyi iyice açtım. Bu arada seyircilik kariyerimin saf altından tacını da kanlı canlı Dünya Kupası yarı finali ile taktım ayıptır söylemesi. Bu cihan kupası deneyiminin üstünden birkaç ay geçmişti ki, heyecanlarının en büyüğünü yaşadım: Vefa takımının kadirşinas kaptanı, bizim neslin tabiriyle “Bayrak Adamı” Galip Haktanır ile tanıştım bir aralık akşamında…

Kapıyı, unutulmaz kaptanın kıymetli eşi Nimet Hanım açtı. İçeriye adım attığımda, yıllardır ziyaret etmediğim büyüklerimin evine girmişim hissi kapladı. Hesapta, bir araştırma dahilinde sık sık ismiyle karşı karşıya geldiğim Galip Haktanır’dan bu mevzu ile ilgili bilgiler almak vardı ama ilk adımımı atmamla beraber nihai hedefim, yaşayan en mühim futbol sanatkarlarından Galip Haktanır’a uzun uzun bakmak ve onu dinlemek olmuştu. Sadece Haktanır ailesi karşılamamıştı beni. Türk futbol tarihinin genelde arka sayfalarda kalmış yıldızlarını,  “Dinyakos” adlı blogunda muhteşem bir emek ve üslupla futbol romantiklerine sunan Sevgili Fethi Aytuna da, evin salonunda karşıma çıkmıştı. İçimden, “Bir taşta iki kuş!” diyordum ama dilim aynı performansı gösteremedi kısa bir süre de olsa. “Fethi Aytuna?” demekle yetindim. O da sıcak bir gülümsemeyle selamladı beni. Tanışma faslından sonra gerçek manada dilim döndüğü kadar sorular sormaya başlıyorum Galip Haktanır’a. 40’lı ve 50’li yılların büyük kaptanı da anlatmaya başlıyor.

Önce dönemin zorluklarını anlatıyor. Evet, bunu eski yıldızlardan sıkça duyuyorum ama onun anlattıkları daha bir önemi. Karşımda, eski dilde eğitimine başlamış, yeni alfabenin ilk uygulanışına tanıklık etmiş, gözünde Kurtuluş Savaşı’ndan bir anı kalmış, 6-7 Eylül Olayları’ndan Kapalıçarşı Yangını’na kadar birçok önemli olaya bizzat tanıklık etmiş bir zat var. Dinliyorum, sadece dinliyorum… Darüşşafaka günlerinden bahsediyor biraz. Ne de olsa bu kıymetli eğitim yuvasının önemli simalarından… Oradan hemen futbola geliyoruz. Eski sahalardan konuşuyoruz ve tabii Vefa’dan…

Daha önce İstanbul’un üç büyüğünde de forma giydiğini ama profesyonel kariyerine, onun nezdinde yeditepeli şehrin en büyüğü olan Vefa’da başladığını belirtmeden edemiyor. Dediğim gibi, dil tutulması nedeniyle ‘kem küm’lü sorular sorabiliyorum ancak.  Ama Galip Bey, bütün içtenliğiyle anlatıyor. Averajla kaçan şampiyonluktan da bahsediyor, Galatasaray’ı 5-0 mağlup ettikleri büyük zaferden de… Milli takımda yer aldığı maçları da büyük bir gururla ekliyor muhabbetimize ve tabii ki büyük takımların peşinden koşuşunu da… Sonunda biraz da olsa kendime geliyor ve soruyorum: “Vefa’yı niye bırakmadınız?” Bu soruyla birlikte o özel günün en anlamlı dakikaları da başlıyor. Galip Haktanır aynen şöyle diyor: “Vefa, benim evimdi. Evini terk edersen hırsız girer diye korkarsın ya öyle düşündüm ben de!” Bu arada kademeye, misafirperverlik kavramının hakkını verircesine bize ikramlarda bulunan Nimet Hanım giriyor:

-“Sen Vefalı Galip’sin. Vefalı kalmalısın” dedim Galatasaray Galip’e teklifte bulunduğunda. Şimdi düşünüyorum da acaba öyle demeseydim, şimdi daha farklı bir hayatımız olur muydu acaba?

galip haktanır Yeni

Dilindeki prangaları kıran bendeniz, ilk defa duraklamadan konuşuyorum: “Galip ağabey, Vefa’da kaldığı için buradayım. Galatasaray’a geçse belki de bu kadar kıymetli olmayacaktı benim için!” diyiveriyorum. Bu sözümün üzerine gelen Galip Haktanır’ın o duygu dolu bakışları da ömür boyu aklımdan çıkmamacasına kazınıyor kafama. Büyülü anların sonuna yaklaşıyoruz. Galip Bey, bis yapan büyük bir sanatçı olarak son resitalini sunuyor ve muhteşem arşivinden çok ama çok özel fotoğraflar getiriyor önüme. Büyük bir emekle neşrettikleri Vefa Dergisi’nin sayıları da cabası…

Artık ayrılık çanları çalıyor hiç gönlüm olmasa da. Fethi Aytuna ile birlikte evden ayrılırken, Nimet Hanım ve Galip Bey, “her zaman bekleriz” diyerek, bir kez daha samimiyetlerine ortaya koyuyorlar. Aldığım duyumlara dayanarak Fethi Aytuna’ya soruyorum: “Fethi ağabey, Galip Haktanır’la ilgili bir kitap projesi varmış. Ne zaman çıkacak acaba?” Futbol tarihi araştırmalarını büyük bir heyecanla takip ettiğim Fethi Aytuna, kitabın hazır olduğunu, birkaç rötuş sonrasında yayımlanacağını belirtiyor. Rüyadan uyanma vakti artık! Bu üç güzel insanla geçen klas akşam sona eriyor.

2094 VEFAGALIP.indd

Mezkur buluşmadan birkaç hafta sonra güzel haberi alıyorum: “Galip Haktanır’ın kitabı çıktı!” Hemen bir tane edinip, okumaya başlıyorum. Cem Zamur’un yazısıyla başlıyor kitap. Galip Haktanır’ı, “Onun Gibisi Gelmedi” kitabında akranlarımla tanıştıran Cem Zamur’un yazısını okudukça, benzer duygular yaşadığım buluşmaya doğru yolculuk da başlamış oluyor. Galip Haktanır’ın kaleminden yazılanları, Fethi Aytuna rehberliğinde, Galip Bey’in o sakin ses tonuyla, kendisinden dinliyor edasına kapılıyorum. Vefa günleri, kaçan şampiyonluk, Baba Hakkı ile yaşadığı askerlik izni tartışmaları ve antrenörlük deneyimi…  Galip Haktanır’dan bizzat dinlediğim anıların bazıları. Fakat “ben bunları biliyorum” demiyorum bir kere bile. Okuyorum, okuyorum…

Vefa’lı Galip’ten dinlemediğim anıları iki kere okuyorum. En çok da kayınvalidesi ile yaşadığı “Sen hangi geminin kaptanısın?” hatırasına gülüyorum. Yalçın Granit’i Türk basketboluna sunanlardan oluşuna şaşırıyorum… Birkaç anıya konu olan Galip Bey’in o gizli muzipliğini, bilfiil gördüğüm için kendimi şanslı addediyorum. Bu ikinci zamanda yolculuğum, birkaç saat içinde bitiyor. Bir solukta, tek gecede okuduğum kitap, bayrak adamının müthiş arşivinden fotoğraflarla son buluyor. Hoş bir tebessüme bir kez daha teşekkür ediyorum Galip Haktanır’a ve onun hatıratını derleyen Fethi Aytuna’ya…

Hülasa sayın okuyucu, talihli bir ayaktopu sevdalısı olarak Galip Haktanır’la tanışma şerefine nail oldum. Ola ki bu kadar şanslı değilseniz ve futbola şiddet dışında, güzel anlamlar yüklüyorsanız, bu kitabı muhakkak okuyun. Zaten okumaya başladığınızda, Galip Haktanır’ın sesini duyar gibi olacaksınız. Hatta iyi bir çocuk olursanız, Nimet Hanım’ın ikramlarını da görebilirsiniz…

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce