İki saate yakın süren tren yolculuğu sona erdiğinde güneş tepeye henüz çıkmamıştı. Uykusuzluğu bir kenara koyup, önyargılarımın yarattığı tatminsizlikle selamladım Venedik’i. Bologna ve Floransa’da futbola dair eser miktarda veri bulmuştum. Venedik ise biraz farklı olsa gerekti. Burada futbola dair ne bulabilirdim? Şehrin takımıyla alakalı bildiğim tek şey bu sezon Serie B’ye yükseldikleri ve takımın başında yakın tarihin en büyük golcülerinden Filippo Inzaghi’nin olduğuydu. Temmuz ayının kavurucu güneşi kendini yavaş yavaş göstermeye başlıyordu. Santa Lucia’dan şehrin merkezine doğru süzülürken düşüncelere daldım.
Adriyatik Denizi’nin gelgit sularının ortasında, ‘caddeleri suyla dolu’ Venedik’i tarif etmek, şehrin esrarengiz dokusunu birkaç kelime ile anlatmak pekala olanaksızdı. Tarih boyunca Venedik’in zenginliği ve gösterişi, Kuzeydoğu İtalya’nın görkemli vadilerinden Dolomit Dağları’na kadar uzanmış, geçen 200 yıl içerisinde çok az değişmişti. Sanatın tüm dallarına hâkim bu olağanüstü şehrin tek eksiği ise futboldu.
İtalya deyince akla gelen diğer şehirler; Roma, Milano, Torino ve Floransa’nın aksine Venedik ile futbol hiçbir zaman birlikte anılmadı. Şehrin tek kulübü Venezia, yıllar boyunca alt liglerin tozunu yutan, oradan oraya sürüklenen bir takım hüviyetindeydi. Müzesinde, 1941 tarihli İtalya Kupası yapayalnızdı. Bir sezon sonrasında Serie A’yı üçüncü sırada bitirmeyi başarmışlardı lakin bu başarının devamı uzun yıllar boyunca gelmedi. 1987 yılında anakara takımı AC Mestre ile birleştiler ve 1998 yılında nihayet en üst lige yükseldiler.
Uruguaylı yıldız Alvaro Recoba, Filippo Maniero, Sergio Volpi ve hatta yakından tanıdığımız eski Fenerbahçeli futbolcu Fabio Bilica gibi oyuncular ile birlikte ligin büyük takımlarına kafa tutan bir ekip hâline geldiler. Öyle ki Lazio, Roma, Fiorentina ve Inter gibi devleri yenmeyi başardılar. Veneziamestre seyircisi bu tip senaryolara pek alışkın değildi. 1913 doğumlu emektar statları Pier Luigi Penzo’da futbol ve şehir bir aradaydı, yalnızca kısa bir süreliğine.
Zirve lige veda eden Veneziamestre, sportif başarısızlıktan daha büyük bir darbe yedi. 1986 yılından beri takımın sahibi olan Maurizo Zamparini’nin 2002’de; Mario Santana, Fabio Bilica, Mauro Bressan ve Arturo Di Napoli ile birlikte yedi Venezia’lıyı da yanına alarak Palermo’ya gitmesi, şehre karanlık bir bulut gibi çöktü. Bir sene sonra bu isimlere dâhil olan ‘şehrin çocuğu’ Evans Soligo da bütün bunların üzerine tuz biber oldu.
Serie B’de birkaç sezon direnebilen Veneziamestre, 2005 yılında iflasını açıkladı. Kulüp dibe vurmuştu. Yeni adı ile SSC Venezia tekrardan yola koyulmak istedi fakat artık beşinci ligdelerdi. İtalya’da alt lig çukuruna düşmek, karşılaşmak istemeyeceğiniz türden bir senaryodur. Nitekim şehir uzun süre boyunca derin bir sessizliğe büründü, ta ki 2011 yılına kadar.
Jurij Koroblin Venezia’yı satın aldı ve beraberinde temiz bir sayfa açıldı. Rus iş adamı, Venedik futbolu adına yaptığı yatırımın üstünden yaklaşık üç yıl geçmişken yeni stadyum projesini gündeme getirdi. İtalya genelinde düşünmek gerekirse kendi stadyumunuza sahip olmak oldukça zor bir meseledir. (Günümüzde kendi stadı olan sadece üç takım mevcut) Koroblin istekliydi fakat emektar Pier Luigi Penzo Stadı’ndan vazgeçmek de kolay olmayacaktı.
Çizme’deki en eski ikinci stadyum, 105 yaşındaki Penzo, birçok kez yükselen sulara yenik düşmüş, dahası 1971 yılında hortuma yakalanarak büyük hasarlar görmüştü. Merkezden tekne ile yaklaşık yarım saat uzaklıktaki Penzo, Venedik’in görkemli mimarisinden sıyrılıp, kentin tüm lokalliğini gözler önüne seriyordu. Belki takımın ileriye dönük olası adımlarına duvar oluyordu ama Penzo ile yola devam edildi. Nitekim Venedik Valisi Giorgio Orsoni’nin karıştığı yolsuzluk skandalı patlak verdi ve Koroblin’i istifaya zorladı. Eski başkan Zamparini ona ‘Venedik’te futbol olmaz, boş yere uğraşma’ nasihatini vermişti. Koroblin kulübü satışa çıkardı lakin Venezia’nın büyük borçlarını ödemeye cesaret eden kimse olmadı. Bu, son on yıldaki üçüncü iflastı.
New York’lu Avukat
Dolomitlerin ürkütücü tepelerinden esen soğuk rüzgârlar Venedik’in futbola dair tüm hayallerini aldı götürdü. Belki de Zamparini haklıydı; Venedik’te futbol olmazdı. Kalan son umut da bu toprakları terk etmişken New York’lu bir avukat Venedik’e adımını attı. Joe Tacopina, ülke futboluna 2012’de AS Roma’yı satın alarak giriş yapmış, sonrasında 2014’te Bologna’nın kontrolünü ele almıştı. Geldiği ilk günden itibaren farklı bir hava bıraktı, göze batmadan birçok adım attı. Roma’nın ilk yabancı sahibi olan Tacopina, sonrasında Bologna Serie B’ye düşünce başkentten ayrılıp Orta İtalya’ya geçmişti. ‘Bologna’dan sadece kefenimle ayrılırım’ dedi demesine lakin Bologna’dan ayrıldıktan 20 gün sonra Venezia’yı gözüne kestirdi. Jay-Z, Maroon 5 ve Yankees’in yıldızı Alex Rodriguez gibi isimlerin avukatı Tacopina yeni bir serüvene çıkıyordu…
Öncekilerden farklı olacaktı. O günleri “Kulübü satın almak için bir şansım vardı. Fakat üçüncü lig Lega Pro’da iflas eden bir takım satın almak, eski sahibinin borcu olan 6 milyon euro’yu ödemek ve yeni sezona cezalar nedeniyle eksi altı puan geride başlamak mantıksızdı. Onun yerine ‘Olayı akışına bırakacağım, ardından yeni bir isimle yeniden başlayacağım’ diye düşündüğünü anlatıyor. Defalarca değişen isim ve sahiplerden sonra yeni adıyla Venezia FC, Tacopina için globalleşen dünyaya ilk adımı atıyordu.
Eski kulüp logosunda İncil’i tutan kanatlı bir aslan yer alıyorken, yeni logoda St. Mark Evangelist’i (Markos İncili’ni yazdığı düşünülen kişi) simgeleyen ve dişlerini gösteren bir aslan, öncekinden daha agresif bir yapı sergiliyor. Tacopina “Eski aslan, ziyaretçilerimize, ‘Şehre hoş geldiniz, burada güvendesiniz.’ diyordu. Yeni aslan ise ‘Çabuk burayı terk et, yoksa seni öldürürüz!’ diyor.’’
‘Eski sahip’ Koroblin hakkında ise şunları söylüyor: ‘‘Rus arkadaş, gondolu kayıkçısız bir şekilde akıntıya terk etmişti.” Rus iş adamının kulübün geleceği adına planları vardı, ama senaryo şehrin futbol adına makus talihinin devamı niteliğindeydi. Tacopina ise olaya farklı bakıyordu: “Kulüp sadece iflastan iflasa sürükleniyordu, vaziyeti görünce kendi kendime ‘Bekle, Avrupa’nın en güzel şehrine, aslında dünyanın en eşsiz şehrine sahipsin. Her yıl 25-30 milyon turist geliyor.’ dedim. Tam bir gün boyunca bunu düşündüm ve şehrin potansiyelini gözümde canlandırdım.’’
Tacopina’nın en büyük hamlesi, daha önce Roma, Juventus ve Diego Maradona’lı Napoli ile çalışan Giorgio Perinetti’yi sağ kolu yapmasıydı. Perinetti uzun yıllar ülke futbolunda önemli işlere imza atmış, her zaman saygı gören bir kişiliğe sahip olmuştu. Son olarak AlbinoLeffe’de Andrea Belotti’yi keşfedip onu Palermo’ya getiren Perinetti, daha önceden tanık olmadığı bir mecra ile karşılaşıyordu. Zirve ligleri avucunun içi gibi bilen Perinetti’nin Serie D yahut Serie C hakkında pek fikri yoktu. Kısa süre önce kaybettiği karısına bir yıl boyunca bakmış, hayat arkadaşının yakalandığı amansız hastalık kendisini de yıpratmıştı. Tacopina’nın Venezia projesi onun için de yeni bir serüvendi. ‘‘Benim için de oldukça yeni bir macera olacaktı. Kazanılabilecek her ligi kazanmıştım, hem alt yaş grupları hem de profesyonel ligler. Ama amatörlerde hiçbir şey elde etmemiştim.’’
Perinetti’nin ilk hamlesi bu seviyelerde yönetim konusunda tecrübeli olan Paolo Favaretto’yu ekibe dahil etmek oldu. Tacopina, Venezia’nın içinde bulunduğu konuma uygun bir ekip hazırlamıştı. Mesela artık kulüp elçisi olarak çalışan eski Venezia forveti Paolo Poggi, taşıdığı lokal değerlerle halkı temsil ediyor. Çocukluğu Penzo’un yakınlarında geçen Poggi, Venedik’in birçokları gibi turizmden hayatını kazanan bir aileden geliyor. Kardeşi, annesi ve babası eskiden olduğu gibi ufak bir işletme yürütüyorlar. Onun taşıdığı maneviyat, Tacopina’nın Venedik insanıyla arasındaki bağ adına çok büyük bir önem taşıyor. Ayrıca Perinetti, 43 yıllık kariyeri boyunca kazanmış olduğu tecrübe ve bilgisiyle kısa sürede yeni bir kadro kurdu. “Bir haftada 21 oyuncu ile sözleşme imzaladık.” diyor. “Bu bir rekor! Tek bir oyuncumuz bile yoktu. Yedi gün sonra 21 kişiydik.” Özenle hazırlanan projenin başına geçecek isim ise onlar için bile sürpriz olacaktı.
San Pippo
Filippo Inzaghi su taksisine binerken içeride bulunan altı kişiye hafifçe gülümsedi ve Tacopina’nın yanına oturdu. Daha önce hiç tanışmamışlardı. ‘Pippo’ sıcak bir ‘‘İyi akşamlar’’ dileği sundu ve elini telefonunun ekranında gezdirmeye başladı.
“Bassano, Forli ile 2-2 berabere kaldı ve Ancona, Padova karşısında beraberlik golünü buldu, değil mi?”
ABD’li avukat için oldukça sıra dışı bir andı. ‘‘Filippo Inzaghi!’’ diye düşündü. 46 Şampiyonlar Ligi golü ve iki şampiyonluk… Milan ve Juventus efsanesi… 600’den fazla maç, 275 gol ve pek tabii 2006 Dünya Kupası şampiyonluğu… Şimdi ise Venedik’te, küçük ahşap bir teknede karşımda oturmuş, İtalya üçüncü ligi üzerine kafa yoruyor…’’
“Biz şu anda iki puan farkla lider miyiz?” diye devam etti. “Tamam, ama Pordenone’nin maçı az önce başladı …”
Buradaki ‘biz’ vurgusu Tacopina için Venezia FC demekti. Oyuncu olarak kazanabileceği her şeyi kazanmış bir efsane karşısında oturuyor, kimsenin ihtimal vermediği hayallerini tıpkı şehrin adaları gibi su üstünde tutmaya çalışıyordu. Yıllar boyu verilen finansal mücadeleler muhtemel sportif başarıların önüne geçmiş, kulüp en iyi ihtimalle yerinde saymıştı. Şimdi ise Amerikalı bir avukat ve ‘Pippo’ Inzaghi önderliğinde toparlanmış, dahası küllerinden doğmuştu.
15 Nisan 2017 günü Venedik şehri uzun yıllardır yaşamadığı duyguları yaşıyordu. Serie C’de B grubundan lider çıkmayı garantileyen Venezia, Serie B için ilk bileti kapmış, hemen arkasındaki Parma’yı ise play-off’a göndermişti. Milenyumun hemen öncesinde sahasında büyük takımları devirmiş, öyle ya da böyle verdiği mücadeleyle Serie A’ya renk katan bir ekip olmuştu. Geçen zamanda kaybolan jenerasyon kulüpten ve şehirden çok şey götürmüştü. Lakin, ABD’li avukatın yarattığı bu romantik hikâyede gözle görülür adımlar atılıyordu.
Inzaghi’nin talebeleri arasında bir kişi ise diğerlerinden sıyrılıyordu. Hâlihazırda takımın kaptanı olan tecrübeli oyuncu Evans Soligo, kupayı kaldırırken kendi adına bir geri dönüş yaşıyordu. 2002 yılında Zamparini ile birlikte Palermo’nun yolunu tutan Soligo, Venezia forması ile zirve ligde forma şansı bulamamıştı. O zamanlar genç bir oyuncu olarak birçok takıma kiralanan İtalyan orta saha, aradan geçen 12 yılın ardından, doğduğu topraklarda zirve ligin hayalini kuruyor.
Projenin üçüncü yılına girildi ve Venezia FC sürekli olarak yukarı tırmanan bir takım görünümünde. Serie D ve Serie C zaferleri kritikti. Lakin zirve öncesi son durak olan Serie B oldukça rekabetçi bir lig. Geçen beş ay sonunda play-off mücadelesi veren Venezia, bu sezon Serie A sahnesinden çok, tecrübe kazanmayı hedefliyorlar. Zirveye yaklaştıkça ait olduğu yere tutunmak, oralarda kalıcı olmak ve daha önemlisi ilerlemeye devam etmek. Tüm bunlar Tacopina sonrası kazanılan özellikler. Pek tabii ‘Pippo’ Inzaghi’nin aldığı sorumluluk ve takımın bir bütün olarak hareket etmesi de, daha ilk günden beri Venezia’nın en büyük yardımcısı oldu. Filippo Inzaghi su taksisine bindiğinde olduğu gibi, yaşananlar oldukça mistik ve özeldi. Yıllar boyu yaşanan acılar, kaybolma korkusuyla kaybedilen jenerasyonlar ve nihayetinde Dolomitleri aşan hayaller. Gerçek bir İtalyan işi.