Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolToprak SahaÜtopik Şehrin Hayali

Bir zamanlar yoktan var edilen bir şehir sayısız hayallerin kurulmasına vesile oldu, tıpkı onları yok edeceği gibi.

1600 yılının yılbaşı gecesinde bir adam Engizisyon Mahkemesi’nin kendisini cezalandırdığı zindanda, küçük bir pencereden gökyüzüne bakmaya çalışıyordu. Fikirlerinden vazgeçmediği için tam sekiz yıldır aynı hücredeydi. Dört yanı taşlarla çevrili bu soğuk zindanda çıplak ayakları üzerinde yukarıya doğru uzanarak tepesindeki pencerenin paslı demir korkulukları arasından yıldız ışıklarına bakarak gülümsedi.

Her şeyin, gezegenlerin, yıldızların ve güneşin dünya etrafında döndüğü sanılan bir zamanda evrenin sonsuz olduğunu ve dünyanın da bu sonsuzluk içerisinde küçük bir parçadan ibaret olduğunu  söyleyen bir adamın mutlak yalnızlığına bürünmüştü Giordano Bruno. Sonra bir anda korkuluklar yerinden çıktı, duvar parçalandı. Kanatlandı Bruno! Hiçbir köşenin var olmadığı uçsuz bucaksız uzayda dilediği gibi gezindi. Başka yıldızların ışığında sayısız miktarda gezegenin içlerinde dolandı. O yılbaşı gecesinde bir kez daha “tıpkı aşka tutulmak” diye tanımladığı, fikirlerine de öncülük eden hayallerini kullanarak sonsuz evrende dolaştı. Ondan birkaç yüz yıl sonra hayal gücünü en az onun kadar cesaretle kullanan Einstein’ın açıklayacağı gibi: “Mantık sizi A’dan B’ye götürür, hayal gücü ise her yere.”

2002 yılında Zak Levitt’in meşhur “The Dream Team” belgeseli de izleyicilere şu soruyu sorarak başlar: “İnsanlar spor söz konusu olduğunda neden fazlasıyla hayallerden bahseder?” Bu soru, belgeselde de söylendiği üzere aslında spor dediğimiz olgunun çoğunun, olmasını istediğimiz şeyleri hayal etmekle ilgili olduğu cevabını getirir. Ve bu hayaller sporun her paydaşına düşer. Seyirciler, takımlarının en zirveye çıkışlarını, antrenörler, kafasındaki taktikleri sahada uygulayabilecek en iyi oyuncuları, oyuncular takımları için çok önemli maçta en önemli dakikada sahneye çıkmayı, çocuklar da bir gün izleyerek büyüdükleri oyuncular gibi olabilmeyi hayal ederler.

Tıpkı Jerome Boateng gibi. Geçtiğimiz Avrupa Şampiyonası öncesi Almanya’daki siyahi futbolculara yönelen nefret söyleminin arttığı dönemde yazdığı yazıda, odasında uzaktan kumandası olmayan, “futbola açılan pencerem” olarak adlandırdığı televizyonu, annesine yakalanmadan nasıl izlediğini anlatmıştı. Televizyonu izlerken kurmuştu ilk hayallerini. Bruno’yu uzaya taşıyan o pencere, Boateng’i de Almanya’nın en iyi savunma oyuncularından birine dönüştürecek dünya futboluna taşımıştı. Spor denilince insan belki de hiçbir konuda yapmadığı sıklıkta bir şeyin zihninde oluşmasını sağlar: Hayallerin. Çünkü sporun hayal kurmakla sandığımızdan daha kesin bir bağlantısı var!

pripyat1

Hayallerin başlangıcı

26 Nisan 1986’da ertesi gün oynayacakları maçtan önce son antrenmanını yapmak üzere sahaya çıkan Ukrayna takımı Mashinostroitel Borodyanka oyuncularının, biraz sonra tanık olacakları kadar tuhaf bir durumu pek az takım deneyimlemiştir. Son taktikleri çalışmak için çıktıkları sahanın tepesinde bir helikopter belirdi. Sonra büyük bir rüzgâr yaratarak sahanın kenarında durdu. Helikopterin içerisinden koruyucu giysiler giyen ve garip ölçüm cihazları taşıyan kişiler hızla indi. İçlerinden biri takımın teknik direktörü Victor Zhilin’in yanına gelerek şu sözleri söyledi: “Yarın Pripyat’a gitmenize gerek kalmadı.”

Hemen hemen aynı dakikalar içerisinde Pripyat’ta, Borodyanka’yı konuk edecek oyuncular da antrenmandaydı. Yine aynı kıyafetli adamlar sahaya geldi. Stroitel Pripyat takımının teknik direktörü de bu görevliler tarafından bilgilendirildi: “Burası bugün helikopter sahası olarak kullanılacak. Bu nedenle antrenmanlar iptal edildi.” İki takımın oyuncuları da o anlarda tarihin ilk insan eliyle yapılmış en büyük faciasının içerisinde yer aldıklarını bilmiyorlardı.

O dönem dünyanın hemen hemen üçte birine hakim olan komünist devletlerin enerji alanındaki en önemli politikası nükleer santrallerdi. Sovyetler 1970’lerin ortalarında dokuzuncu nükleer santralini Kiev’in 100km kuzeyinde bir bölgeye yapmak istiyordu. Plana göre 6 reaktörlü dev bir santral kurulacaktı. Santralin yapımı, işleyişi ve denetimi için binlerce insana ihtiyaç vardı. Yaşam koşulları hiç de fena olmayan Sovyetler Birliği’nde insanları bu bölgede yaşamaya ve çalışmaya ikna edecek bir proje gerekiyordu. Bu da, o zamana kadar Sovyet topraklarının gördüğü en modern şehri inşa etmekti.

Büyük bir yatırımla şehir; modern yapılarla, geniş caddelerle, bugün bile örnek alınan şehir planlamasıyla yoktan var edildi. Adını yakındaki bir nehirden alan bu yeni şehir, çevresindeki kentlerde yapılan tanıtımlarla albenili bir ortam yaratılarak doldurulmaya çalışıldı. Gerçekten de bir süre sonra şehrin nüfusu 60 bine çıktı. Pripyat şehri, Pripyat Nehri kenarında Sovyetler Birliği’nin modern ve fütüristtik sembolü olarak yükseldi.

Dışardan göç edenlerle kurulan Pripyat’ın yaş ortalaması sadece 26’ydı. Şehrin kurulmasındaki aktörlerden biri olan Komünist Parti’nin önemli kişilerinden Vasili Kizima Trofimovich genç nüfus için her şeyi düşünmüştü. Şehre geniş bir plaj ve büyük bir kültür sarayı inşa ettirdi. Trofimovich hayal kentin son parçasını da şöyle açıkladı: “Kimse futbol izleyip birkaç bira içebileceği bir stadyumdaki kadar rahat olamaz.”

Küçük bir stadyum şehrin hemen bitimine inşa edilirken Pripyat halkının katılımıyla ilk futbol takımı kuruldu ve takıma “işçiler” anlamındaki “Stroitel” ön adı takıldı. Stroitel Pripyat başlarda şehirde yaşayan insanların ve çevre illerden getirilen antrenörlerin oluşturduğu bir kulüp oldu. Daha sonra oynadığı ligdeki Stanilslav Goncharenko ve Victor Ponomarev gibi bazı önemli futbolcuları da kadrosuna eklemeyi başararak hedefleri olan bir takım haline geldi.

Stroitel, bölgesel lige katılarak futbol dünyasının içerisine girdi. Futbolculuk döneminde Sovyetlerin en iyi takımlarından Dinamo Moskova ve Dinamo Kiev’de top koşturan Anatoliy Shapel’in teknik direktörlüğünde ilk yılda, Kiev Bölgesel Ligi’nde şampiyon olan kulüp diğer bölgelerin şampiyonlarıyla düzenlenen organizasyonda beşinci olunca bir üst lige çıkma şansını yitirdi. Takip eden iki yılda da bölgesel ligde şampiyon olarak, tarihte bunu art arda gerçekleştiren ilk takım olsa da bir üst lige yükselmeyi bir türlü başaramadı.

Futbol takımı bir üst lige yükselmek için mücadelesine devam ederken, şehirdeki reaktör sayısı da giderek artıyordu. 1983 yılında dördüncü reaktör de devreye girdi.

1984 yılı Stroitel için kötü geçti ancak 1985 sezonunda takım bölgesel ligde ikinci olmayı başardı. Fakat yine bir üst lige yükselemedi. Bunun ardından şehir yöneticileri kulübü geliştirmek adına plan yapmak için toplandıklarında stadın büyütülmesi kararı aldılar. O güne kadar oynadıkları maçlar da koltukları dolduran bu takımın daha büyük kapasiteli bir statta, onları bir üst lige çıkaracak enerjiyi bulabileceğini düşündüler. Bunun ardından 1986 yılının işçi bayramında, 1 Mayıs’ta açılacağı duyurulan yeni 5 bin kişilik stadın yapımına başlandı.

bp1-1

Hayallerin bitişi

Thomas More’un Ütopya’sı üzerinden hemen hemen 500 yıl geçti. Ancak Britanya’nın edebiyat kuramcısı Terry Eagleton’a göre kitap hala şaşılacak derecede radikal bir metin. Yaşadığı dönemin zihinsel dünyası içerisinde kendi ürettiği ancak o zamanlar pek de kavramsal bir çerçevesi olmayan Ütopya’yı yazmak More’a büyük bir heyecan vermişti. En yakın arkadaşlarından biri olan Erasmus’a, ütopyasını zenginin ve fakirin olmadığı bir, herkesin ihtiyacının karşılandığı, kimsenin çocuklarının gelecekteki durumuna dair endişesi olmadığı bir toplum olarak tanımlamıştı o zamanlar. Pripyat da tamamen farklı bir siyasal görüşe yaslansa da insanlığın en ilkel “eşitlik” prensibinde bu ütopyaya uyumluluk sağlıyordu sanki. Santral dört vardiya olarak çalışıyordu, uzun çalışma yoktu, koşullar ve ücretler iyiydi. Burada yaşayan insanlar tam da Sovyet yöneticilerin planlarındaki gibi sanki optimal toplumsal düzenin mutlu birer parçasıydılar.

Bu hemen hemen ütopik şehrin, futbola olan ilgisi her geçen gün büyüdü. Yeni stadın açılışıyla takımın artık bir üst lige hatta belki de bir gün, en üst lige çıkabileceğine inanıyorlardı. Stadın açılışına az kalmıştı.  Orada oynanacak ilk maç, Sovyetler futbolunun zirvesine yol alınacak ilk adım olarak öngörülüyordu. Ancak bu hiçbir zaman gerçek olmayacaktı, hem de en dramatik engelle!

“Sabah saat dokuzda uyandım. Eşim pazardan gelip santralde bir şeyler olduğunu söyledi: ‘Patlama oldu, insanlar öldü.’ Bunun imkânsız olduğunu söyledim ve hemen pencereye koştum. Görevlilerin sokağı sabunlu köpükle yıkadıklarını gördüm. Daha öncede santralde küçük bir patlama olmuştu ve o zaman da aynı şekilde yıkamışlardı. Bu nedenle pek de büyük bir şey olduğunu düşünmedim. 2 yaşındaki kızımla birlikte sokağa çıktık. Biraz ilerde zırhlı araçları gördüm. Araçların üzerindeki askerlerin görünmesin diye saklamaya çalıştıkları şeyin radyasyon ölçer cihazlar olduğunu fark ettim. Biraz daha ilerleyince dördüncü reaktörün patlamayla mahvolduğunu gördüm. Hemen kızımla birlikte eve koşup bütün camları kapattık, perdeleri çektik. Daha sonra vardiyam için santrale gittim. İşe gittiğimde reaktörün halini yakından gördüm, tonlarca radyasyon yayılmıştı dışarı. Sonra girişe dışarıdaki radyasyonu içeri taşımamak için ayakkabılarımızı yıkayacak bir sistem kurduklarını gördüm. Bu dışarıdaki radyasyonun santraldekinden daha fazla olduğunu gösteriyordu!” Çernobil mühendislerinden Yuriy Andreyev o an düşüncelerinde haklıydı

26 Nisan’ın ilk saatlerinde dördüncü ilk patlama meydana gelmişti. Bunu art arda meydana gelen birkaç patlama daha takip etti. Patlamalar neticesinde radyoaktif izotoplar hızla gökyüzüne salındı.  O sırada santralde bulunan personelin bir kısmı anında hayatlarını kaybetti. İlk saatler içinde Hiroşima’ya atılan atom bombasından 90 kat daha çok radyoaktif parçacık havaya salındı. Bu oran o kadar büyüktü ki bulutlara sızan nükleotidler Britanya’da yağan yağmurlarda dahi ölçüldü.

Görevliler ilk 36 saat içerisinde neler yaşandığını kimseye anlatmadı. O gün antrenmanı bölen koruyucu giysili adamlar gibi! 36 saat sonra da tüm şehri boşaltmaya yönelik büyük bir tahliye harekâtı başladı. Üstelik sadece Pripyat değil, çevre illerdeki herkes yanlarına bir şey alınmasına izin verilmeden şehirden çıkarıldı. Geride sadece görevliler ve gönüllüler kaldı. Gönüllüler arasında sonuçlarının ne olacağını bilmesine rağmen Stroitelli futbolcular da yer aldı.

Birkaç yıl önce Pripyat’a büyük hayaller kurarak gelen binlerce kişi, dünya tarihinin en büyük facialarının kurbanları olarak hayalleri paramparça şekilde şehirden ayrıldılar. Onlara, o şehirde en güzel hayalleri kurdurtmayı başaran Stroitel Futbol Kulübü de göç edenler arasına katıldı. Kulüp Slauvytch şehrine taşındı ve FK Stroitel Slavutych ismini aldı. Ancak hayal kurmanın deneyimlenen geçmişle de kesin bir alakası vardı!

Yeni bir şehre taşınan ve geçmişinde tarihin en ağır bir deneyimlerinden birini taşıyan takım, aynı geride bıraktıkları şehir gibi saha içerisinde hayalete dönüştü. Kulüp kısa süre içerisinde Pripyat’ta kurulan hayallerin ve ölü şehrin altında kaldı ve kapandı.

Bugün Pripyat turistlere açık. Oraya gidip şehrin acısını hissetmek mümkün. Turistlerin en ilgi gösterdiği yerlerden biri de hiçbir zaman açılamayan Avanhard Stadyumu. Orayı dolduran seyirciler hiçbir zaman galibiyet için bağıramadı, umulmadık bir geri dönüş için takımının itici gücü olamadı, şehrin çocukları o statta maç izlerken hiç, gelecekte sahadaki futbolcular gibi olmayı hayal edemedi. Onun yerine hep kendi ülkelerindeki göçmenler olarak hayatlarını oradan oraya taşımak zorunda kalan hayal örüntüleri parçalanmış kişilere dönüştü.

 

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce