2014 yılında Brezilya’da oynanan Dünya Kupası yarı finali, hem ev sahibi ülkenin milli takımının hem de dört yıl sabırsızlık içinde beklenen bu efsanevi turnuvanın tarihine unutulmayacak bir yaprak ekledi. Brezilya ve Almanya arasında geçen karşılaşmanın ardından, Brezilya gazeteleri hafızalardan silinmeyecek manşetlerle, karartılmış baş sayfalarla çıktılar.
Jogo Extra’nın kupa özel ekinde “Parabéns” (Tebrikler!) yazıyordu; Brezilya futbol tarihine Maracanazo olarak geçen, 1950 Dünya Kupası’nı finalde kendi elleriyle Uruguay’a teslim ettikleri maçtan kasıtla “Bize futbolda bundan daha büyük utançlar da olabileceğinizi gösterdiniz, teşekkürler!” diyerek tarihin en büyük mağlubiyetine ateş püskürüyorlardı. Gazetenin kendisinde ise baş sayfada kapkara zemin üzerine, 7 rakamının şekli verilmiş bir tipografiyle, “Pior Vexame Da Historia” (Tarihin en büyük utancı) yazılmıştı. Brezilya’nın en büyük gazetesi O Globo da bu ‘utancı’ manşetten vermiş, iç sayfalarda ise alaycı bir şekilde “Brezilya 1-7 Almanya, milli takım tarih yazdı!” başlığını atmıştı. Yenilginin faturasını Felipe Scolari’ye çıkaran basında, dozu epey artıranlar olmuştu. O Dia gazetesi, “Va Pro Inferno Você, Felipão!” (Cehenneme git Felipe!) manşetini kullanmıştı.
Aslında her şey iyi başlamıştı. Ev sahibi olmanın avantajıyla hakemlerin azıcık eyyamcılığının, kayırmacılığının da etkisiyle yarı finale kadar gelmişti Brezilya. Zaten koskoca Brezilya bu; eyyamcı hakemlere, federasyon dalaverelerine ihtiyacı mı var? Dünya futboluna yön veren topçularıyla çıkıp yaygın tabirle ‘aslanlar gibi’ oynadı. Bu maç da hiç fena başlamamıştı. Thiago Silva’nın kart yüzünden yokluğu ve Neymar’ın sakatlığı epey tedirgin ediciydi elbette ama maç sonrası ağlayarak dua eden fotoğrafıyla maçın ikonlarından biri olan David Luiz, Marcelo, Fernandinho, Luis Gustavo, Hulk, Oscar sahadaydı işte. Almanların kadrosunu saymaya kalkmak, Brezilya’nın acısını deşmekten başka bir işe yaramayacağı için hiç kalkışmıyorum bile…
İlk 10 dakikada Brezilya epey saldırgandı aslında. En azından Marcelo’dan başka futbolcuların adını da duyabiliyorduk. Derken ilk gol geldi. Olabilir, futbolda böyle şeyler oluyor. 1-0 ne ki! Ne efsane geri dönüşler gördük. Derken Klose, Brezilyalı Ronaldo’nun rekorunu kırarak Dünya Kupası’ndaki 16. golünü attı; 2-0. Dakika 23! İşte felaketin fitilini ateşleyen de bu gol oldu. Koskoca Brezilya, Şampiyonlar Ligi elemelerinde Real’le, Bayern’le eşleşmiş Orta Avrupa takımları gibi altı dakika içinde tamı tamına dört gol yedi. Öyle ki Klose ile Kroos’un golü arasında bir, Kroos’un ilk ve ikinci golü arasında bir buçuk dakika var. Hâl böyleyken Seleçao, devre arasında soyunma odasına beş gol yemiş bir hâlde gitti.
Ama ateşliyken görülen kâbusları andıran, uyuyup uyandıkça geçmeyen bir lanet o gece Brezilya’nın yakasına yapışmıştı çoktan. Dönüşte, yaklaşık 15-20 dakika sonra altıncı gol geldi. Schürrle durmadı, ikinci golünü de attı bir 10 dakika kadar sonra. Böylece Brezilya’nın Dünya Kupası tarihindeki en büyük utanç ve kaybediş hikâyesinin finali yazılmıştı. Kendi evinde, kendi Dünya Kupası’nda, hem de yarı finalde 7 (hatta son anda Mesut’un şutu fileyi bulsaydı 8 olacaktı) gol yemiş bir Brezilya!
Çocukken mahalle maçlarında (5’te devre 10’da biter) güçsüz olan hiç gol atamamışsa galip taraf onlara bir gollük iltimas yapar, buna da ‘şeref golü’ derlerdi. Bari bir gol atıp şereflerini kurtardılar, manasında. Bu cehennemî maçta Brezilya’nın şeref golünü de maçın bitmesine yakın Oscar attı. Ve tüm Brezilyalıların sonsuza kadar unutmak istediği skorbord görüntüsü, 1-7’de donup kaldı böylece…
Biz babamla seyretmiştik maçı. Gazeteler o zamanlar, Neymar’ın Schürrle’nin ikinci golünden sonra maçın bitmesini beklemeden televizyonu kapatıp kumar oynamaya gittiğini yazmıştı. Biz balkonda oturuyorduk. Kumar adetimiz de yoktur. Schürrle ikinci golü filelere takınca televizyonu kapattı babam. “Karpuz soğumuştur,” dedi, “getir de yiyelim.”