Batı, uygarlığın tahsisinde mimariye şu şartı koydu: Kentleşme için bir nokta seç, o noktaya bir meydan ata ve çevresine önce ileri gelenleri yerleştir, boşluklarda da toplumdaki ‘ötekiler’ için fırsat tanı.
Genellikle o nokta kilise oldu batıda; o nedenle her meydanda bir kilise yükseliyor. Yani kutsal olandan hareket. Korunması elzem olan.
Şairane bakınca kimi spor alanlarında da aynı yöntem uygulanıyor aslında. Korunması elzem/takım için kutsal bir kale, bir potadan sorumlu – savunulması gereken bir alan, alanı iyi gören şeref tribünleri ve hasbelkader ‘kale veya pota arkası’ bölümler. Buraya kadar uygarlığın sporla koşutluğu sıkıntısız; oynayan da seyreden de hâlinden memnun. Olaya futbol tarafından bakarsak: Halkın alana inmesini önleyen polis kordonunu politik argümanlarla açıklamak mümkün; hakemin hukukla ilişkisi ise tartışmasız. Ancak ne halk, ne hakem, ne polis, ne de oyuncu olan bir kesim var ki tam sınırda duruyor: Top toplayıcılar. Sırasını sıratta bekleyen çocuklar.
Ya her şeyden vazgeçip halkın arasına dönecekler ya da iyi yetişip oyuncuların arasına katılacaklar. Uygarlığın ergenlikle imtihanı. Top dışarı çıktığında oyunu hızlandırmak veya birkaç saniye geciktirmek onların ellerinde. Hakemin, oyuncuların, seyircinin ‘asla’ müdahale edemediği meşru haklarla yükümlüler çünkü. Elbette skoru değiştiremiyorlar ama zaman zaman temponun yöneticileri onlar. Maçı soğutmak için sakatlanma numarasıyla yerde kıvranan oyuncu ıslıklanırken rakip oyuncuya topu geç veren bir top toplayıcının çaldığı süre dikkat çekmez. Hayran olduğu, bir gün tıpkı “Onun gibi top oynayacağım” dediği kişinin saha kenarına gelmesini bekler hep. Bu büyük sadakatin, bu gizli ilişkinin sanata yansımaması, maç esnasındaki varlıklarının gözden kaçması bir dalgınlıktan çok her uygarlığın bir ayrıntı koordinasyonu olduğunu işaret ediyor. Futbolun uygarlık inşası da bu top toplayıcılar sınıfının sosyolojik öneminin vurgulanmasıyla açıklığa kavuşabilir.
Futbolun temel felsefesi; takım olarak oyuncusu, yönetici, malzemecisi, antrenörü ile bir ekip olabilmek ise kolektif ruhun dolgu malzemesi her an tanım değiştirebilme kapasitesine sahip top toplayıcıların stratejik kullanımıdır. Teknik algının, maç kadrosu kadar bu gençler üzerinde de yoğunlaşması sonuçta standart sapmalara yol açacaktır ki az şey değildir. Topun oyunda kalma süresinin artırılması, azaltılması, rakip oyuncunun huzursuz edilmesi gibi ciddi dokunuşlar maçın kaderini değiştirecektir. Top toplayıcılar uyanık ve dikkatli, agresif ve katılımcı davrandıkça takımın gölge oyuncusu sıfatıyla oyunda asıl 12. kişi olduklarını kanıtlarlar.
Onlar saha kenarlarındaki bubi tuzaklarıdır. Bubi tuzağının yerleştirilmesinde istifade edilen duyguların sıralanması ise şöyle: (Mala yönelik) hırs, merak, alışkanlık, rahatlık ve dikkatsizlik. Rakip oyuncunun saha içinde gole yoğunlaşmasındaki hırsı, takım arkadaşlarının taçtan sokulacak topa göre aldığı konumu kontroldeki merak, yılların verdiği alışkanlık ve rahatlıkla delikanlıyı görmezden gelme/önemsememe, dikkatsizlik top toplayıcıyı görünmez yapar. Burada ustalık gerektiren hususlar top toplayıcının sıradan davranması, geciktirme esnasında ‘acemiliğe’ sığınması, hatta çocuk konumuna çekilerek rakipten gelecek olası bir tepkide seyirci ve takımını arkasına alarak centilmenliğe, fair-play’e söz hakkı tanımasıdır. Swansea-Chelsea maçında Eden Hazard’ın top toplayıcı genci tekmelemesini unutmayın.
Kimi maçta top toplayıcıların birkaç topu sahaya sürerek daha fazla zaman çaldığını da gözlerimle gördüm. Yaşları 13 ile 16 arasında değişen top toplayıcılar, ev sahibi takımların altyapılarında oynayan oyunculardan seçiliyorlar. Yıldız kategorisinde mücadele eden ve gelecekte büyük bir futbolcu olmanın hayaliyle yanıp tutuşan gençler, iki yıla yakın top toplayıcılık yapıyorlar. Beğenildikleri takdirde genç takımların çeşitli aşamalarında forma şansı bulan bu çocuklar, A takıma yükselmek için basamakları yavaş yavaş çıkıyor ve daha ilk günden itibaren takımlarındaki bu sır dolu görevlerini icra ediyorlar.
Benden duymuş olun.