Türkiye ile dört farklı turnuvada yer alan Rüştü Reçber (İki tanesinde teknik direktör Fatih Terim), ilk adım olarak görülen Euro 96’yı anarken “İlk kez böyle bir şampiyona yaşandığı için basınımız da eleştiri anlamında nasıl hareket edeceğini bilmiyordu. Aslında bu bizim de bir artımız oldu” diyor. Haklı olduğunu görmek mümkün; çünkü Euro 96’nın büyük coşkusundan sonra, diğer turnuvalar büyük krizlerle, kavgalarla, hesaplaşmalarla geçildi. Prim krizleri, kadro tercihleri, kulüpçülük kavgaları ve daha fazlası… İşin ilginç olanı; en rahat turnuva Euro 96’ydı ama gol atamadan sona erdi. Diğerleri ise bol tartışmalara rağmen çeyrek final ve yarı finallerle sonlandı. İstatistikler, Türkiye’nin kaostan beslenip krizlerden güç aldığını gösteriyor!
Türkiye, Euro 2016 öncesinde de benzer krizlerle hatta çok daha fazlasıyla uğraşabilirdi. Ama ilginç bir şekilde, turnuva başlarken ortalık çok sakin duruyor. Türkiye’nin turnuvaya katılış şekli bile başlı başına bir olay yaratabilirdi. Fatih Terim, kötü başlanan eleme grubunda eleştirilerin odağında olmuştu. Fakat dibi gördükten sonra takımı play-off oynatmadan Fransa’ya götürmesi, bütün eleştirilerin önüne duvar ördü. İzlanda maçından sonra kısa süren ‘Ama hoca da şanslıydı…’ fısıltıları hemen sona erdi. Belki başka bir teknik adam olsa, eleme grubunu üçüncü bitirmesi (statü değişmese başarısızlık olarak görülecekti) Fransa bileti almanın önüne geçebilirdi. Ama herhalde Terim’in turnuvada da başarılı olma ihtimali, en büyük karşıtlarının bile şu anda temkinli olmasına neden oluyor.
Terim, kadro tercihi nedeniyle de eleştiri alabilirdi. Üstelik bu milli takımın hatırı sayılır geleneklerinden biridir. Euro 2000, 2002 Dünya Kupası, Euro 2008… Hepsinde kadroya alınmayan oyuncular gündemin ilk sırasına oturmuştu. Bu sefer de aynı durumun yaşanması için gerekli malzeme vardı. ‘Volkan Demirel kadroya alınacak mı’ tartışmaları sezon devam ederken zaman zaman kendine yer buldu ama tecrübeli kaleci listeye adını yazdıramayınca konu kapandı. Aslında her zaman olan; bu konunun saatlerce tartışılmasıydı.
Gökhan Töre-Ömer Toprak krizi de ilk günlerindeki etkisinden uzak. Bu gayet anlaşılabilir, zaman her şeyin ilacıdır ama Euro 2016 öncesi ikisinin de kadroda olmaması çok rahat bir şekilde kriz yaratabilirdi. Üstelik bire bir benzer bir olay olmasa da Fransa’nın yaşadığı Valbuena-Benzema krizi; Spor Bakanlığı’nın dahi uğraştığı ve en sonunda Eric Cantona’nın Didier Deschamps’a ağır yüklendiği bir krize dönüştü. Krizlerin başkenti Türkiye’de ise -şimdilik- sıkıntı yok. Hatta, olayın bir diğer kahramanı Hakan Çalhanoğlu, kısa bir süre önce ‘İngiltere’ye gol atan ilk Türk futbolcu’ unvanını kazanarak tarihe geçti. Bundan iki sene önce “Hakan, milli takıma küser mi?” soruları revaçtaydı.
Kadronun tartışılmasına sadece saha dışı da yol açmayabilirdi. Semih Kaya, Ahmet Çalık, Onur Kıvrak gibi sezonu formsuz geçiren isimlerin kadroda olması veya Alper Potuk ve Gökhan Töre’nin dışarıda kalması defalarca tartışılabilirdi. Bu da yaşanmadı! Sadece Terim’in tercihleri de değil; Caner Erkin’in yaklaşık iki aydır kadro dışı olması, Burak Yılmaz’ın Çin’deki günleri, altı ay boyunca top oynayamayan Arda Turan’ın eleştirilerle sezonu tamamlaması soru işaretlerini oluşturabilir ve günlerce tartışılabilirdi. Bu üç isim de Türkiye’nin en çok güveneceği isimler listesinde en yukarıda yer alan yıldızları. Fakat bu keyifsiz hâlleri bile en ufak bir karamsarlık havası oluşturmuyor.
Fatih Terim’in Galatasaray’ın gündeminde olması, Mehmet Topal ve Gökhan Gönül’ün sözleşme imzalamaması, Oğuzhan Özyakup, Arda Turan ve Hakan Çalhanoğlu’na gelen transfer teklifleri… Tüm bunlar milli takım gündeminde yer almayan konular. Henüz spor sayfalarında ‘Futbolcuların kafası karışık’ haberlerini de görmedik. Ve henüz tartışmalara cevap veren sert, ergin, alevli bir basın toplantısı yaşanmadı.
Mesaj veren futbolcular, hesaplaşmaya giren karakterler, ortaya çıkan krizler… Fransa yoluna çok az kala Türkiye herhangi bir sorununu büyütmüyor,hatta tüm sorunları yok sayıyor.
Bu atmosfer başka takımlarda yaşansa kriz yönetimi diye övülebilirdi. Gerçekten böyle turnuvalarda krizlerden ve sorunlardan uzaklaşmak kesinlikle çok faydalıdır. Fakat Türkiye’nin tarihsel geleneği ve Türkiye futbolcusunun motive olma şeklini düşününce aynı sakinlik Türkiye için negatif bir duruma dönüşebilir.
Belki de çok başarılı bir turnuva geçirmek için tek bir ihtimal kalmıştır; o da ilk maçta Hırvatistan’a yenilmek! Bu sayede dirilen ve ayağa kalkan bir takım turnuvanın geri kalanına renk katabilir. Veya gerçekten de krizlerden arınmış bir Türkiye, geçmiş kadrolarına göre nispeten daha zayıf bir oyuncu grubuyla daha büyük başarılara imza atabilir.