Amerikan futbolu (bundan sonra ‘futbol’ olarak anılacaktır) her ne kadar İngiliz icadı oyunlar ragbi ve ayaktopundan (!) türemişse de zaman içinde Ada kökenli prensipleri bir yana bırakarak Amerikan değerlerini yansıtan bir spor dalına dönüştü. Yeni Dünya’da pohpohlanan meritokrasi, liderlik ve bireysellik gibi kavramların yanında kişi hikâyelerinin de öne çıkarılması, hem oyunu hem de algılanış biçimi ile pazarlanma tarzını ister istemez belirledi. Bunun sonucunda, bugün hem üniversite hem de profesyonel ligdeki (NFL) hikâyelerin büyük bölümünde tek bir kişi konuşulur hale geldi: Quarterback.
Aslında futbol, diğer dallardan daha komple bir takım sporu. Kulüpler sahaya savunma, hücum ve özel takımlar adı altında üç değişik kadro sürer. Her alt takımın antrenörü, koordinatörü farklıdır, personel ihtiyaçları değişiktir, toplantı odaları bile ayrılmıştır. Takımın iyi sonuç alması ve başarılı olması her alt takım oyuncusunun verilen görevi sahada doğru yapmasına bağlıdır. Maçı kazanabilmek, hücum, savunma ve özel takımların birbirlerini tamamlar ve destekler şekilde görevlerini yapmasına bağlıdır. Oyunun bahsedilen üç evresini eşit seviyede oynamamak, Muhammed Ali’nin karşısına tek kolu bağlı çıkmaya benzer. Belki bir tane sıkı yumruk atarsınız ama dayağı da yersiniz. Mühim olan her oyuncunun o anda istenen görevi yerine getirmesidir. New England Patriots Koçu Bill Belichick bunu üç kelimeyle açıklar: “Do your job!” (İşini yap) LeBron James gibi tüm Cleveland’ı sırtında taşımaya çalışmak futbolda sonuç getirmez. Ancak makinanın her dişlisi görevini yaparsa zafere ulaşılır. Hatta dişliler sonuçla bile ilgilenmez. Alabama Üniversitesi Koçu Nick Saban’ın deyimiyle sadece ‘sürece’ odaklanırlar, herkes o andaki oyunda kendine ait görevi doğru ve hakkıyla yaparsa sonuç -veya zafer- kendiliğinden gelir.
Bunlara rağmen, futbolun tek bir ismin etrafında dönmesi bir çelişki ortaya koyuyor. Aslen hücumun parçası olan quarterback (çeyrek bek – QB) pozisyonunda oynayan kişi, bugün futbolda zurnanın zırt dediği yer hâline gelmiş durumda. Her şey iyi bir QB bulmakla başlıyor, kötü QB’li takımların başarı şansı kalmıyor, draft’ın en mühim oyuncuları onlar oluyor. Zaten pozisyon, Türkçeye de bu ehemmiyeti aktarmak adına ‘oyun kurucu’ olarak geçirilmiş. Çeyrek bek diyerek pozisyonu 25 kuruş seviyesinde tutmaya gönlümüz el vermemiş.
QB dediğimiz genç adam, oyun kurucu ve hücum takımının lideridir. Büyük çoğunluğu, ‘alfa erkek’ denen; baskın karakterli, ait olduğu topluluğun lideri olan (olduğuna inanan, olması gerektiğini düşünen) adamlardan çıkıyor. Selvi boylu, büyük elli, güçlü kollu olması da gerek. Ama asıl gerekenler; müthiş bir el-göz koordinasyonu, görsel hafıza, soğukkanlılık, çabuk ve doğru karar verme, baskı altında sağlıklı düşünebilme… Üstüne saldıran rakip oyunculara kafayı takmadan, takım arkadaşının üç saniye sonra olacağı noktaya, doğru hız, yön ve yükseklikte pas atmak herkesin harcı değil. Her şey ters giderse de bacaklarını kullanması gerekir. Bu işleri uzun süre ve başarıyla yapan QB’lere cennetin anahtarları verilir. Para, şöhret, huriler, saygınlık… Emekli olduktan sonra bile statülerini korurlar.
Quarterback’in asıl işi hücum takımının ataklarını koçun taktikleri uyarınca uygulamaktır. Bunun için tüm oyunları ezberlemesi gerekir. Yetmez, rakibin de bütün savunma taktiklerini maç filmlerinden öğrenip hafızasına kaydetmelidir. Bu da yetmez, maç sırasında rakibin savunma formasyonlarını fark etmeli, gerekirse taktiği değiştirecek zeka ve liderliği de göstermelidir. Onun yaptıkları ve yapamadıkları tüm takımı etkiler. Hücum takımını sahada uzun süre tutamayan bir QB savunmanın da erken yorulmasına yol açar. Bu anlamda, iyi bir oyun kurucu savunma zaaflarını da örtmüş olur (Misal: Tom Brady ve Patriots, 2007). Kötü bir QB ise ligin en iyi savunmasına sahip takımını bile berbat edebilir (Misal: Brian Hoyer ve Texans, 2015).
QB’nin kariyerini ve sağlığını korumasının yolu hemen önünde oynayan beş takım arkadaşına bağlıdır. Hücum hattı (offensive line, OL) olarak bilinen bu beş azman, liderlerine saldıran rakip savunmayı durdurmakla mükelleftir. Eğer defans oyuncuları OL’nin arasından sızar ve top hala elindeyken QB’ye ulaşırlarsa tatsız şeyler olur. İnsan, üstüne atlayan 130 kiloluk bir kas kütlesinin altından kalktığında ne hisseder bilmiyorum ama bu talihsizlik sık tekrarlanırsa QB önce cesaretini, sonra karar verme yeteneğini, nihayetinde de sağlığını ve işini yitirebilir. Yani ne kadar iyi olursa olsun, bir QB’nin başarısı öncelikle hücum hattına bağlıdır. Oyun kurucu bunu çok iyi bildiğinden hücum hattına kendi cebinden ‘sonsuz şükranlarının bir ifadesi olarak’ para ve pahalı hediyeler vermeyi unutmaz.
Quarterback’lerin daha popüler ve önemli hâle gelmesine NFL de zaman içinde yardım etti. 1960’lara kadar temelde bir koşu oyunu olan futbol, 70’li yıllarla birlikte değişim geçirdi ve pasa önem verir oldu. Pas oyununun yükselişiyle daha çok skor yapılmasının (insan ‘gol atılması’ demek istiyor ya) bol seyirci ve iyi reyting demek olduğuna uyanan NFL, son on yıldır oyunu bu yönde değiştiriyor. Kural değişiklikleri sonucu QB’ler ve WR’lar (wide receiver – pas tutucu) kollanmaya başlandı. Tarihsel olarak bir savunma oyunu olan futbol, bugün artık pas, hücum ve touchdown odaklı hâle geldi. Pası atan da QB olunca, oyun kurucuların önemi müthiş bir hızla yükseldi. Yıldız seviyesine çıkan bir QB artık pozisyonun dışında da önemli hâlde, takımlar ona danışmadan hücum antrenörü bile almaz oldular. (Bears antrenörü olmadan önce koç Mike Martz’ın, QB Jay Cutler’la iş görüşmesi yaptığı bilinir)
Quarterback’lerin gerçek değeri normal sezondan çok play-off performanslarıyla ölçülür. Ama Socrates’in yayın tarihi nedeniyle, bu yazı Super Bowl’dan önce teslim edilmek zorunda. Bu yüzden, oyun kurucuların bu seneki play-off performanslarına değinemiyorum. Sadece, yukarıda andığım Brian Hoyer’in 4 INT atarak takımının elenmesine yol açışını, sezon boyunca ortanın üstünde bir başarıyla oynayan NY Jets QB’si Ryan Fitzpatrick’in de arka arkaya üç kez top kaptırarak cefakâr seyircisini yıktığını söylemeden geçmeyeyim. Sözleşmesi biten iki oyuncu da pahalı kontrat imzalama şansını büyük ölçüde yitirdi. Tarihin en iyi 10 QB’si arasında gösterilen oyuncular Peyton Manning ve Tom Brady, Denver Broncos ve New England Patriots’ın AFC finaline beraberce çıkmasıyla kozlarını paylaştı. Bu iki ustanın son çarpışmasıdan Peyton Manning galip çıktı. NFC’de ise sezonun MVP’si olması beklenen Cam Newton (Carolina) öne çıktı. Sahadaki diğer 104 oyuncuyu hiçe sayan bu söylem de quarterback’in oyun için anlamını daha iyi vurguluyor.
Oyun kurucunun, futbol için anlam ve önemi üstüne çok şey daha yazılabilir. Liderlik, karizma, temsil yeteneği gibi hiç değinmediğim yönler de var. Ama aslolan; sahaya çıkmak, kendini öldürmek isteyen bir araba adama rağmen işini doğru yapmak, başarıyı paylaşmak, başarısızlığı tek başına yüklenmek, takımı sırtında taşımayı kabul etmek, bunu istemek ve bundan gurur duymaktır. Az iş değil.
*Bu yazı Socrates’in Şubat sayısında yayımlandı. Derginin tüm sayılarını temin edebileceğiniz satış bağlantıları için tıklayın!