1966 Dünya Kupası’nın çeyrek final maçında ev sahibi İngiltere ile Arjantin karşı karşıya geldi. İngiltere, 1-0’la zor da olsa yarı finale yükselirken, oyuncularının maç sonunda Arjantinlilerle forma değiştirmesine dahi müsaade etmeyen menajer Alf Ramsey ağır ithamlarda bulunuyordu: “Hayvanlar!” Kastettiği tabii ki Arjantinli futbolculardı. 90 dakika boyunca sahada tekme atılmadık yer bırakmayan Arjantin’in kaptanı Anonio Rattin oyundan atılmış, fakat sahadan çıkmamak için direnerek İngilizleri çılgına çevirmişti. Arjantinlilere göre ise hakem taraflı bir tutum sergilemişti. Bunu iddia edenlerin başında gelen Arjantin antrenörü Juan Carlos (Toto) Lorenzo, yıllar sonra Atletico Madrid antrenörü olarak Ada’dan intikamını fena alacaktı…
Real Madrid’in 1960’lardaki şampiyon zincirine nokta koyabilen tek takım olan Atletico Madrid, 1969-1970 sezonunda La Liga’yı ilk sırada bitirerek yetmişlerin de açılışını fiyakalı bir şekilde yapmıştı. 1972-1973 sezonunda Avusturyalı antrenör Merkel yönetiminde tekrar zirvedeydiler. Şampiyonluk sonrası Merkel görevden ayrılırken, yerine geçen, Juan Carlos Lorenzo oldu. Lorenzo, futbolculuk kariyerinde de üç yıl boyunca Atletico Madrid forması giyse de futbol raconu, Arjantin-İtalya karışımıydı. Sampdoria yıllarında futbolcu olarak İtalya’ya adım atan Lorenzo, Boca Juniors ile adını duyurduğu antrenörlük kariyerinde de ilk yurt dışı tecrübesini Lazio’yla yaşadı. Arjantin futbolu, o yıllarda bugünkü gibi ‘estetikle’ aynı cümleler içinde yer almıyordu. Katenaçyo’yu Inter ile top dünyasında zirveye çıkaran Helenio Herrera, bir Arjantinliydi. 1960’ların sonunda ‘Anti Futbol’ kavramını sahalara sunan Estudiantes anrenörü Osvaldo Zubeldia da aynı şekilde… Toto Lorenzo ise ikisinin karışımı bir sistem benimsiyordu. Hem Herrera kadar savunmayan önem veren hem de Zubeldia gibi kazanmak için her yola başvuran anlayışını, Atletico Madrid’e benimsetmesi uzun sürmeyecekti…
İşe, Arjantinli oyuncuları takıma getirmekle başladı. Bir önceki sezonda kadroda sadece bir tane olan Arjantinli futbolcu sayısı, 1973-1974 sezonunda beşe yükselmişti. Bunların içinde en çok öne çıkan, milli takımda da yer alan forvet Ruben Ayala’ydı. Ligde Cruyff’lu Barcelona’ya ayak uyduramasalar da, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda tam gaz ilerledi Lorenzo ve Atletico Madrid. Yarı finalde Celtic karşısına çıkana kadar altı maçta sadece iki gol yediler (2-2’lik Dinamo Bükreş maçı). Geçtikleri üç turda da deplasmanda önemli performanslar sergilediler ve rakiplerini yıldıran bir futbol sahaya koyarak bir nevi sinir harplerini galip kapadılar. 10 Nisan 1974’te Celtic Park’a çıktıklarında da plan belliydi: Futbol oynatmamak!
1967’de Avrupa Şampiyonu olduktan sonra 1970’te de bir kez final oynayan Celtic, Jock Stein önderliğinde bir kez daha gözünü zirveye dikmişti. Şampiyon kadrodan kaptan Billt McNeill, sol açık Bobby Lennox ve kulübün efsanelerinden ‘bücür’ Jimmy Johnstone hala takımdaydı. Onlara, muhteşem bir gelecek vadeden genç golcü Kenny Dalglish de eklenmişti. İskoç futbolseverler, avantajlı bir skorla İspanya’ya gitmeyi planlarken, beklenmedikleri bir tabloyla karşılaştılar. Atletico’lu oyuncular -özellikle de Arjantinliler- buldukları her fırsatta gereksiz bir sertliğe başvuruyordu. Celtic’in yıldızı Jimmy Johnstone, maçın henüz başlarında yaralanmaya başlamıştı bile… Türkiye’de gösterdiği kırmızı kartlarla ün yapan maçın hakemi Doğan Babacan, ilk sarı kartını henüz yedinci dakikada Ruben Ayala’ya gösterdi. Fakat bu ihtar bile Atletico’yu durdurmadı.
90 dakika içerisinde toplam 50 faul yaptılar. Babacan, 11 sarı kartın 10’unu Atletico Madrid’li futbolculara çıkardı, üçünü oyundan attı. Yedinci dakikada sarı kartla açılışı yapan Ruben Ayala atılan ilk isimdi. Onu, bir diğer Arjantinli Ruben Diaz takip etti. Son ihraç edilen ise, oyuna sonradan giren savunmacı Quique’ydi. Celtic kaptanı Billy McNeill, “Topu her aldığımızda faul yaptılar, faul yaptılar, faul yaptılar… Jimmy’yi kılıçtan geçirdiler. Sekiz kişi kaldıklarında dahi bizi kovalayıp tekme atıyorlardı. Hakem, bütün takımı oyundan atabilirdi” sözleriyle bu ‘garip’ tecrübeyi anlatıyor. Celtic, rakibi sekiz kişi kalmasına rağmen gol atamamıştı. İlk yarıda Dalglish’in attığı bir gol ise Babacan tarafından iptal edilmişti. Celtic’liler bütün bu gerginliğe dayanamadı ve maç sonunda Atletico Madrid’li futbolculara saldırdılar. Celtic futbolcusu Dixie Dean, olayları şöyle hatırlıyor:
“Maç sonunda, tünelde ufak bir karışıklık oldu. Saha görevlisi, Ruben Ayala’yı yakalamıştı. Bize bağırıyordu: ‘Dixie, Davie (David Hay), hadi, yumruklayın onu. Ve yaptık da, Ayala’yı patakladık!’ Bütün bunlar yaşanırken Jock Stein de Madrid Antrenörü Lorenzo’nun peşine düşmüştü.”
Celtic forveti Harry Hood ise şöyle anlatıyor: “Sanırım Stein de Carlos Lorenzo’yu yakalamaya çalıştı ama başaramadı. Çoktan soyunma odasına gidip barikat kurmuştu.” Lorenzo’nun replikleri ise 1966’daki çeyrek finalle aynıydı: Hakem, taraflı bir tutum göstermişti!
Celtic, psikolojisi çökmüş vaziyette çıktığı eşleşmenin ikinci ayağında 2-0 mağlup oldu. Lorenzo ve sistemi amacına ulaşmıştı. Atletico Madrid, tarihinde ilk kez Kupa 1’de finale çıkmıştı. Toto Lorenzo’nun takımı, finalde Bayern Münih’i de az kalsın -yine gol yemeden- alt ediyordu ki, hesapta olmayan bir isim bütün bu hikayeyi sonlandırdı. Normal süresi 0-0 biten maçın uzatma bölümünde Luis Aragones ile 1-0 öne geçen İspanyollar, kupa seremonisinin hayalini kurarken, sahneye Bayern stoperi Hans-Georg Schwarzenbeck çıktı. Kendisinden beklenmeyen uzun mesafeli bir şutla durumu eşitledi. Maç, 1-1 sonuçlandı ve statü gereği ikinci maç oynandı. Bayern’e diş geçiremeyen Atletico Madrid, ikinci maçı 4-0 kaybetti. İlk büyük kupasını kazanan Almanlar kadar, İskoçlar da sevinçliydi…
‘Pis işlerin’ adamı Toto Lorenzo, ertesi yıl ülkesine döndü. 1977 ve 1978’de de Boca Juniors’la üst üste iki Libertadores Kupası kazandı. Madrid sonrası bir kez daha Avrupa’ya dönse de, Lazio’yla 1984-1985 sezonunda berbat bir tecrübe yaşayacaktı. Atletico Madrid ise Lorenzo’nun 1975’teki ayrılığından sonra etkisi uzun yıllar sürecek bir isme emanet ediliyordu: Luis Aragones…
Atletico Madrid, Mayıs 2014’te tam 30 yıl sonra Şampiyonlar Ligi’nde bir kez daha finale çıktığında takımın başında Buenos Aires doğumlu, İtalyan futbol anlayışına Arjantin üslubunu ekleyen ve bir dönem kulübün formasını giymiş Diego Simone vardı. Yine 1-0 öne geçtiler fakat yine bir savunma oyuncusundan -Ramos- hesapta olmayan bir son dakika golü yediler ve uzatmalarda 4-1 mağlup oldular. Simone, 1974’te oynanan Celtic maçındaki gibi küçük çaplı bir yeşil saha cehennemi yaratmasa da özellikle bu sezon birçokları tarafından adı ‘şirkeflikle’ anılıyor. Bütün bu benzerliğin sonunda bu kez ‘beklenmeyen’ o gole mani olabilecek mi bugün göreceğiz…