Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

BasketbolDergiMart 2016RöportajSınıf Birincisi

Furkan Korkmaz, önümüzdeki sezon NBA'de Philadelphia 76ers forması giyecek. Genç yıldızla geçtiğimiz yıl Mart 2016 sayısı için konuşmuştuk.

Furkan Korkmaz, geçen yıl Socrates’e o güne kadarki serüvenini ve gelecekteki hedeflerini anlatmıştı. Şimdi, o hedeflerin birinin gerçekleştiği gündeyiz. Philadelphia 76ers formasıyla NBA’e adım atan oyuncu ile yaptığımız röportajı tekrar yayınlıyoruz…

Basketbola başladığın ilk günden itibaren yaşça kendinden büyüklerle oynamanın sende etkisi ne oldu? Baskent 34 ve daha sonra Yeşilyurt’taki antrenörün Leyla Çalışkan’ın kararı mıydı bu?

Leyla Hoca’yla daha yaşım çok küçükken tanıştığım için aramızda hep özel bir bağ vardı. Antrenmanlara bile beraber giderdik. Beni evden alır daha sonra eve bırakırdı. Her gün, her antrenmanda benimle çok uğraştı. Temel oyun bilgim gelişsin diye çaba sarf etti. Bugün buradaysam, bugün eğer disiplinli çalışmayı öğrendiysem emeği çok büyük.

O dönem Baskent’te Murat Murathanoğlu’yla birlikte çalışıyorlardı. Ben kendimden 2-3 yaş büyüklerle okul takımında oynamaya başlamıştım ama Baskent’te yapılanlar, jenerasyonumun diğer oyuncularından daha farklı düşünebilmemi sağladı. Sadece büyük takımda oynattılar beni. Çabuk olgunlaştım, hızlı büyüdüm. Daha sonra Leyla Hoca takımdan ayrılıp Yeşilyurt’a geçti ve ben de onun öğrencisi olduğumdan oraya gittim. Orada da yaşça büyüklerle oynadım. Bugün hâlâ büyüklerle oynuyorum.

Gelişim sürecinde şut mekaniğinin oturması ne kadar süre aldı? Topun epey yükseğe çıktığı, bloklanması çok zor ama bir o kadar da çabuk bu tekniğin sırrı ne?

Açık söylemek gerekirse iki sene öncesine kadar her yaz şut stilimde birtakım değişiklikler oluyordu. Hissediyordum. Gün geçtikçe güçlenmemden dolayı olabilir. Belki fiziğim yavaş yavaş oturuyordu, onunla alakalıdır. Ben de bilemiyorum. Şimdi iyi gibi.

Altyapıda oyuncuların skorer kimliğinin öne çıkarılmasına alışığız. Peki sonrası? A Takım seviyesinde genç oyuncuya yapılan, “Önemli olan savunma. Haydi şimdi savunmaya enerji kat” konuşmaları seni bir hayli zorlamış olmalı…

Şimdi koç Dusan Ivkovic olduğu için… Yani, alışıyorsun. Savunmayı öncelik belirlemiş bir antrenörden bahsediyoruz. Fazla seçenek yok. A Takım’a çıktığım dönemde oyunumdaki en büyük zaaf savunmaydı. Şimdi yavaş yavaş gelişim gösteriyorum ama geçen yıl gerçekten çok kötüydü. Maçlarda mutlaka görülmüştür; yedi-sekiz hatta belki dokuz metrede ikili oyun perdesinin üstünden geçmeye çalışıyordum. Bu yıl hem mental hem de fiziksel açıdan daha iyi durumdayım.

Ivkovic bizden, genç oyunculardan sahaya enerji koymamızı bekliyor. Bana sürekli, “Furkan dinle. Kolların uzun, sen de uzunsun. Atletiksin. Rakip takımın kısalarına karşı bir baskı yaratabilirsen bu bizim avantajımıza olur” diyor mesela. İlk isteği baskı yapmam. Hücumda da “Rakibin hangi bölgede zayıflığı varsa oraya git ve cezayı kes” der hep.

Savunma zafiyetinden bahsettin, yanal hareketler miydi problem? Stens mesela? Real Madrid maçlarında dönem dönem Sergio Llull’un karşısında kaldın aslında…

Savunmada gelişim kaydettim, orası tamam.  Yoksa stense bu yıl çok iyi oturuyor muyum? Muhtemelen hayır. Geçen yıl vücudun verdiği zayıflık, bacaklarımın güçsüzlüğü biraz sırıtıyordu. Nerede ne zaman savunma yapacağımı bilmiyordum.

Hangi koşulda rahat hissediyorsun? Mesela Ömer Uğurata’nın alt yaş kategorilerindeki milli takımlarda uyguladığı 1-2-2 tam saha baskının ilk adamı olmak seni rahatlatıyor mu?

Tabii. Tam saha baskıyı yaparken en önde olduğum zaman iyi hissediyorum. Arkada birileri var, uzunlar geride. Daha özgüvenli baskı yapıyorum o şekilde. Yakın savunmayı da geliştirmeye çalışıyorum. Söylediğim perde geçişlerinde artık alttan gidip yedi metrede yeniden savunmanın karşısına geçebiliyorum. 1-1’im elbette daha da gelişecek. Çalışmalarım sürüyor.

’95-’96 jenerasyonundan arkadaşlarının takımlarında aldığı süreler tedirginlik verici mi? Başarılarından sonra daha fazlasını hak ettiğinizi düşünüyor musunuz? Senin Euroleague’de aldığın süreler de son dönemde epey azaldı…

Oyuncuyu sahaya koyan antrenördür, oyuncunun antrenmanda çıkıp kendini göstermesi lazım. Antrenörlerimize, “Ben sahada olursam katkı yapabilirim” güvenini idmanda verebilmeliyiz. Ama… Bence bundan da önce koçların o genç oyuncuya özgüven aşılaması gerek. Adı üstünde, genç oyuncu ve hata yapmaya müsait. Tecrübeli oyuncudan daha fazla onu desteklemek gerekiyor.

Benim içimde bulunduğum durum ise tamamen koç Ivkovic’le alakalı. Kararına saygılıyım. Mutlaka bildiği bir şeyler vardır. Ben antrenmanlarıma en iyi şekilde konsantre olup sahada yer aldığım zaman da elimden geleni yapmaya çalışacağım.

Dusan Ivkovic’in ‘89-‘90 Yunanistan jenerasyonlarına (Sloukas, Mantzaris, Papanikolaou) yaptığı katkıdan hep bahsedilir.  Senin için onunla çalışmanın en büyük artısı ne oldu?

‘Close-out attack’ dediği, topu aldıktan sonra savunmaya geçme üzerine olan oyunu çok geliştirdim. Nasıl hızlı bir oyuncuyu tutabilirim, kendimden kuvvetli oyunculara karşı ne yapmam gerek gibi soruların cevaplarını buldum bu dönemde. Oyuncu özelliklerine göre savunma yapmayı öğrendim diyebilirim.

En zor yanı? Mutlaka vardır…

Vardır, vardır. Yani, şimdi… Bu soruya daha sonra geri dönebiliyor muyuz?

Olur, çalışma rutinine geçelim o zaman. Bugünkü idmandan sonra yaklaşık bir saat Cedi-Doğuş ikilisiyle ekstra çalışma yaptın. Seni ne motive ediyor? NBA?

Benim hayalim ilk günden beri NBA. Orada olmak istiyorum. Her antrenmandan minimum 45-50 dakika önce salona geliyorum o yüzden. Hemen haltere iniyorum. Herkes günde iki saat antrenman yapıyor. Benim herkesin önüne geçmem, onlardan daha çok çalışmam lazım. Yoksa hedefini NBA belirlemiş bir oyuncu olarak benim ne farkım kalır?  

Antrenman sonrası bazen bugünkü gibi ikili oyun ağırlıklı çalıştığımız oluyor. Bazen tek başıma şut atıyorum. Mükemmel olsun istiyorum. Şutum en üst seviyeye çıksın diye gayret ediyorum. Maç sonlarında yüzdem düşüyor mesela, bunun farkındayım. Ağır idmanlardan sonra sahaya çıkıp tempolu, hareketli şutlar atmaya çalışıyorum. Böylelikle belki maç sonunda daha yüzdeli şutlar sokabilirim. Fiziksel idmanlar da patlayıcılık ve kütle kazanma üzerine geçiyor. Daha genişlemek istiyorum. Hem kilo, hem kas olarak kütle kazanmam lazım.

Tarihte Türkiye’den ‘lottery pick’ olabilmiş tek oyuncu Enes Kanter. Şubat itibarıyla listelerde seni genellikle 10-14 arasında görüyoruz. Gidişatı takip ediyor musun? Üst sıralarda seçilmek Efes’ten erken ayrılmana sebep olur mu?

Okuyorum yazılanları. Lotarya seçimi olarak gitmek büyük gurur verir. Seçilebileceğim en üst basamağı istiyorum. Gerisi kulübüm ve NBA takımının kararı. Kontratımda iki yıl daha çıkış yok. Beni seçen takımın Efes’le anlaşması hâlinde hemen de gidebilirim. Tamamen kulübümün takdiri.

Bu bağlamda kişisel gelişimle alakalı soracağım… Yazın koç Ergin Ataman’la Lille’de katıldığın bir basın toplantısını hatırlıyorum. Kaybedilen Fransa maçının hemen ardından odaya gelmiştin, çok heyecanlıydın. Gazeteci ve kameralarla dolu bir odada İngilizce konuşacak olmanın verdiği bir tereddüt müydü? Eğer öyleyse, NBA öncesi geliştirmek için gayret ediyor musun?

Benim için çok özel bir anı. Bugün bile hatırladığımda gülümsüyorum. Katıldığım ilk İngilizce basın toplantısı. Ortam da Türkiye gibi değil, 70-80 metrekare içinde 100’e yakın gazeteci var. Buradaki maçlardan sonra basın odasına giriyorsunuz, 2-3 kamera, çok önemli maçsa belki 4-5 kamera orada oluyor. Lille’de? Kapıyı bir açtım her yer kamera.

Toplantıya gitmeyi zaten hiç beklemiyordum. “Furkan hadi sen gidiyorsun” dediler, ben de koçun yanına geldim. “Acaba nasıl konuşacağım?” diye düşünüyorum. Biliyorum, İngilizcem belirli bir seviyede ama o kadar insanın önünde nasıl reaksiyon vereceğimi ilk etapta kestiremedim. Üzerimdeki milli takım forması da “Yanlış bir şey söylersem ne yaparım?” dedirtiyor insana. Çok terledim ama neyse ki problem olmadı…

A Milli Takım kampından edindiğin başka tecrübeler de var mı? Yakından takip ettiğin biri mesela…

Ersan İlyasova. Rutinine bakmaya çalıştım, antrenmanlarını izledim. İdman öncesi-sonrası takip ettim, yaptıklarını seyrettim. Her antrenmandan 45 dakika önce salonda olup lastiği alıp bileklerini kuvvetlendirmeye gayret etmesi, idman bitince salonda kalıp her gün şut çalışmasıyla beni çok etkiledi. NBA öncesi benim için iyi bir örnek.

2000’lerin ikinci yarısıyla birlikte Türkiye’den çıkan potansiyellerin büyük bölümünün pota altı oyuncusu olması nedeniyle ortaya çıkan, “Basketbolumuzu kurtaracak skoreri bulduk: Furkan Korkmaz” söylemi seni ne kadar etkiliyor? NBA öncesi baskı hissediyor musun?

Tabii ki baskı hissediyorum. Ama problem değil. Bundan yakınmıyorum. Çocukluğumdan beri oynadığım her takımda benden beklenti yüksekti. Hep skora yönelik bir oyuncu oldum. Şimdi, tüm bunları daha üst seviyeye taşıma vakti. “Bunlar baskı yaratıyor” dersem, beni ben yapan özelliklerimi inkâr etmiş olurum. Bunu lütfen megalomanlık olarak algılamayın. O son topu benim kullanmam bekleniyor, ben de zaten o son topu kullanmak istiyorum.

Daima kendi oyunumda neyi daha iyi yapıyorum diye düşünüyorum. Yapamadığım bir şeyde ya da çok iyi olmadığım bir yönde oyunu zorlamak istemiyorum. Tecrübe kazandıkça onların da zamanı gelecek. Kuvvetli olduğum noktalarda özgüvenim yüksek, bu alanlara yöneliyorum. Orada da baskıyı kaldırmaya alıştım.

Anadolu Efes’in bu yılki hücum şablonunda geçen yıla göre biraz daha durağan olmanın sebebi ne? Geçen sezonun ortalarına doğru Thomas Heurtel’in ikili oyun çıkışlarında ‘cut’ etmene alışmıştık. Şimdiki değişim Jayson Granger’ın gelişiyle mi alakalı?

Evet, sezonun şu anki bölümüne kadar Jayson Granger’la daha fazla oynadım. Heurtel sürekli dolaşan, perde çıkışını kontrol eden oyunculara estetik paslar göndermeyi seviyor. Top 10, Top 5 hareketler arasında yer alacak asistler yapmak motive ediyor onu. Bana da antrenmanlarda nasıl hareket gerektiğini sürekli gösterirdi. “Bak, böyle kolay sayı bulabilirsin” derdi. Biraz onun sayesinde öğrendim hücumda dolaşmayı, rakibin direncini kırmayı. Granger’la da elbette çok iyi anlaşıyoruz, hiçbir problemimiz yok. Daha farklı tarzda bir oyuncu. Skora yönelik ve pası genellikle belirli istasyonlara gönderiyor.

Sosyal medyada dönem dönem, “Every Single Day” yazdığını görüyorum. Bu biraz, “Allah’ın her günü çalışmam lazım” gibi bir şey mi?

Yok, yok. 16 yaşındayken gitmiştim Jordan Brand Classic’e. Orada bir siyah, bir beyaz tişört verdiler. Ortada kocaman baskıyla “Every Single Day” yazıyor. İngilizcem pek iyi değil, neden yazdıklarını anlayamadım. Bakıyorum, bakıyorum ama çözemiyorum. Daha sonra anlamını öğrendim. “O gün, sadece o güne özel. Bir daha geri gelmeyecek” gibi. Çok sevdim. Aklımda yer etsin diye yazıyorum.

Bir de “Dusan Ivkovic’le çalışmanın en zor yanı…” sorusu vardı.

Senin de unutamadığın bir soru oldu. Şöyle diyeyim, bir kez hata yaptığında problem yok. Hiç kızmadan, “Böyle olmaz. Doğrusu şu olmalıydı” diyor. Ondan sonra yine aynı hata yapılırsa… Çıldırıyor.

Ben bir iki-kez bu yanlışa düştüm. Artık ayağımı denk alıyorum.

“BİZİ FURKAN ŞAMPİYON YAPTI”

Furkan’ın ilk antrenörü Leyla Çalışkan:

“O dönem Furkan’dan daha iyi oyuncular da vardı aslında ama onlar zaman içinde kayboldular. Furkan çok farklı bir yetenekti. Onu ilk gördüğümde, aslında onu izlemeye gitmemiştim. Başka bir oyuncu vardı, onu izlememi istediler. Neyse, gittik, maçı takip ediyoruz. Ben, önerilen oyuncuyu değil de Furkan’ı seyretmeye başladım ve ‘Bu çocuğu istiyorum’ dedim. Sonra takıma aldık. 1997 doğumludur ama ben onu 1996 doğumluların oynadığı takımda oynattım.

Çok çalışıyorduk o dönem, haftada en az altı gün antrenman yapıyorduk. Daha ortaokul 1. sınıfta ona burs verdirdim ki örneği yoktur o yaşta bir çocuğa burs verildiğinin. Orta sona kadar okul takımında beraber çalıştık. Bahçeşehir’deydi antrenmanlarımız, her gün arabamla götürür getirirdim. Şirinevler’de oturuyordu ve Halkalı’ya bırakıp otobüsüne bindirirdim. Cılız, incecik bir çocuktu. ‘Bir tane vursan devrilecek’ derler ya, aynen öyle. Ama çok yetenekliydi, belli ediyordu olacağını, oldu da zaten.

Hatırlıyorum; Urfa’daki ortaokullar şampiyonasında TOFAŞ altyapısındaki çocuklardan oluşan bir takıma karşı mücadele ediyorduk. 9’da 8 üçlük attı Furkan. Sabah 9’da oynanan maçta hem de… İnanılmaz bir skor potansiyeli vardır hakikaten. O yeteneğin üstüne şimdi fizik de koydu. Antrenörü de iyi, Ivkovic gibi biriyle çalışan oyuncu kendini ilerletmez mi? Elbette ilerletir, yetenekli adam sonuçta. Bence NBA’e kadar gider.”

“FENERBAHÇE İSTEMİŞTİ”

Dönemin Baskent 34 Başkanı Murat Murathanoğlu:

“Furkan’ın müthiş bir ailesi var. ‘Eti senin, kemiği benim’ dediler. Çok destek oldular çocuklarına ve basketbolla alakalı hiçbir şeye karışmadılar. Bizde en yetenekli oyuncu hep oyun kurucu oynardı. Furkan uzun süre 1 numarada görev yaptı. Takımda sivrilen oyunculardan Tansu Aksoy, Kerem Çoban, Ayberk Köse vardı. 1 numara Furkan oynuyordu. Takımdaki son senesi olması lazım Furkan’ın, Fenerbahçe istemişti. Fenerbahçe’ye gitmedi, Leyla Çalışkan’la birlikte Yeşilyurt’a geçti. Biz o dönem hiç ‘Aman maç kazanalım, aman bu işten para kazanalım’ demedik. Bugün geldiği yer beni çok mutlu ediyor. “

Bu röportaj, Socrates’in Mart 2016 basımlı 12. sayısında yayımlanmıştır…

İlginizi çekebilecek diğer içerikler