Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

DergiAltına Hücum

Bitcoin, kriptopara, token ve daha bir sürü şey. Dijital ekonomi, büyümeye devam ediyor. NBA Top Shot'ın gösterdiği gibi spor da bundan nasibini alıyor.

*Bu yazı ilk olarak Socrates’in Nisan 2021 sayısında yayımlanmıştır. Geçmiş sayılarımıza ulaşmak için tıklayın.


Yoksa siz hâlâ bitcoin almadınız mı? Yıllar önce teknoloji meraklısı dostlarınızdan, pek de bir şey anlamadan dinlediğiniz kriptopara dünyası sohbetleri, artık her yeri sardı. Sabah Twitter’a baktığınızda adını bilmediğiniz bir kriptoparanın trend olduğunu görebilir, tıpkı kıymetli tashih partnerim Atahan Altınordu’nun esnaf lokantasında geçen ay başıma geldiği gibi, kuru fasulye yerken arka masada bitcoin tavsiyeleri işitebilirsiniz. Spor ekosistemi de kriptopara dünyasında şemsiyesiz gezmeye hazır. Geçen sezon Malatyaspor örneğinde gördüğümüz gibi kriptopara piyasalarının sponsor olduğu takımlar Arsenal’dan Barcelona’ya, organizasyonlarsa Snooker’dan Nascar’a kadar uzanıyor. Asıl büyük patlamaysa dijital sporcu kartı/videosu pazarlarında yaşanıyor. LeBron James’in smaç yaptığı bir video 200 bin dolara alıcı bulurken Cristiano Ronaldo’nun dijital sporcu kartı 290 bin dolar civarına satılıyor. Çok mu hızlı oldu? Sindire sindire ilerleyelim…

1

Koç Üniversitesi’nde ekonomi tahsilime ilişkin aldığım ilk derslerden birinde ekrana yansıyan slayt, paranın fonksiyonlarıyla alakalıydı: Değişim aracı olma, değer birimi sayılma ve değer biriktirme. Bu üç temel işlevi, insanoğlu daha önceleri ürettiği ürünleri takas ederek yerine getirdi. Tahıl, mücevher ya da şarap, bir değişim aracı olabilirdi. Zamanla bakır, demir, inci gibi metal ya da doğal kaynaklar bu görevi üstlendi. Aradan geçen yüzyıllarda Çin’deki ilk kâğıt para denemelerinden gümüş ve altın sikkelere birçok farklı tür madde, para işlevi gördü. 19. yüzyılla beraber altın standardı geçerlilik kazandı, banknot ve madeni paraların yanına zaman içerisinde çek, senet gibi araçlar eklendi. Yakın geçmişte de banka kartı,  değişim aracı vazifesiyle hayatımızın olmazsa olmazlarından birine dönüştü. Burada, sizin hesabınızdan eksilip ekmek aldığınız fırının hesabına yüklenen parayla cebinizden bir banknot uzatmanız arasında teknik bir fark yok. Bankalar, yalnızca güvenilir bir aracıdan ibaret. Peki o alışverişlerin kaydı bir banka yerine doğrudan dijital olarak işlenen defterlerde tutulsa? Neticede herhangi bir ürün ya da hizmet alırken verdiğiniz para da üzerinde bir Merkez Bankası’nın onayı olan basit bir kâğıt parçası aslında. Her geçen gün daha dijitalleşen dünyada, çoğu yazılıma duyulan güven, kimi devlet kurumlarından fazla.

Satoshi Nakamoto mahlaslı, kimliği bugün dahi gizemini koruyan bir şahsı muhterem, finansal düzeni kökünden değiştirecek makaleyi yazdığında takvimler 2008’i gösteriyordu. Nakamoto imzalı Bitcoin: Eşten Eşe Elektronik Nakit Ödeme Sistemi başlıklı makalenin özet kısmı şöyle başlıyordu: “Elektronik nakit ödemenin salt eşten eşe yapılabildiği versiyonu, çevrimiçi ödemelerin bir partiden diğerine herhangi bir finansal kurum aracılığına ihtiyaç duymadan gönderilmesini sağlar.” Finansal aracı olmadan para alıp göndermeye güvenmek kolay değildi. 2010’da Laszlo Hanyecz, bitcoin kullanılan ilk ticari alışverişte, Papa John’s’tan söylediği iki pizzaya tam on bin bitcoin ödedi. O on bin bitcoin’in bugünkü değeri 500 milyon doların üzerinde…

2

İşin bir de Non-Fungible Token (NFT) boyutu var. Bitcoin ve diğer kriptoparaların arkasındaki blok zinciri (blockchain) temeline dayanan NFT’ler, bu sayede değiştirilemez, kendine özgü dijital eserlere dönüşüyor. Blok zincirinde o eserin geriye dönük hangi adımlardan geçtiği, kimden kime transfer edildiği dijital olarak kayıt altında tutulduğu için bir başka kopyasıyla değiştirilme ihtimali ortadan kalkıyor. Özetle bitcoin’i paraya benzetirsek, NFT’leri bir sanat eseri olarak düşünebiliriz. Evet, fırına gidip bir ekmek almak için NFT kullanamazsınız ama değerleneceğine inandığınız bir NFT’ye bugün yatırım yapıp yarın birkaç katına satabilirsiniz. Hatta birkaç milyon dolara…

Henüz 2015’te başlayan NFT üretimi, kısa sürede devasa bir piyasaya dönüştü. Az önce NFT’leri bir sanat eserine benzettik ama örneklerini ileride değerlenebileceğine inandığınız herhangi bir dijital içerik olarak düşünebilirsiniz. Bir sporcu kartı, Twitter CEO’su Jack Dorsey’nin platformda attığı ilk tweet ya da bir kedi videosu… Evet, ilk büyük NFT patlaması, 2017’deki CryptoKitties oyunuyla başladı. Dijital kediler alıp besleyip büyüterek satabildiğiniz bu oyundaki her kedi kendine özgüydü. Yani bir NFT idi. Ekim 2018’e gelindiğinde toplam bir milyon ‘dijital kedi’ sahibini bulmuş, değerleri artıp azalan kediler yaklaşık üç milyon kez alınıp satılmıştı.

Takip eden yıllarda NFT piyasası büyürken asıl patlama 2020’nin sonlarında geldi. Bir sanat galerisinde çok daha az alıcıya ulaşabilecek eserlerini NFT haline getirip dijital olarak satmaya karar veren sanatçılar, müzayede siteleri vasıtasıyla devasa satış rakamlarına ulaştılar. Mike Winkelmann, bu sayede milyoner olan bir çizer. Beeple ismiyle 2007’den beri her gün dijital bir çizimini internete yükleyen sanatçı, bu yılın başında beş bininci eserini tamamladı. Bu beş bin eseri kolaj halinde Everydays: The First 5000 Days adlı bir dijital sanat eserine dönüştürdü ve bu NFT, açık artırma yoluyla yaklaşık 69 milyon dolara alıcı buldu.

Çılgınca değil mi? Telefonunuzda duran bir fotoğrafa, Google’da herkesin ulaşabileceği bir resme onca para dökmek… İşin aslı biraz daha alengirli tabii. Neticede Pablo Picasso’nun Guernica‘sını da internette bulabilir, yüksek çözünürlüklü halini bastırıp odanıza asabilirsiniz. Ancak orijinalinin Madrid’deki Reina Sofia’da sergilendiğini bilirsiniz. Beeple’ın milyonluk eserini de telefonunuza indirmeniz ya da odanıza asmanız, aslının başka birinin telefonunda olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Christie’s gibi, mazisi 18’inci yüzyıla dayanan bir müzayede evinin ilk NFT satışının ileride çok daha değerlenebileceğini öngörüyorsanız, bunu bir yatırım aracı olarak görebilirsiniz. Tıpkı ileride dünyaca ün kazanacağına inandığınız bir ressamın eserini küçük galerisinde birkaç bin liraya satın alıp değerlenmesini beklemek gibi. Dijital dünyaya doğan jenerasyonların sahiplik algısı, 1990’lar başında ya da daha önce doğanlarınkine benzemiyor. Sahip oldukları paraya inanmak için çıkarıp saymaya, bir ürünün onlara ait olduğuna güvenmeleri için illa gidip dokunmaya ihtiyaçları yok. Yüz yüze görmedikleri, sanal kimlikleriyle tanıdığı arkadaşları, e-kitapları, sanal kredi kartları var. Pekâlâ, dijital sanat eserleri de olabilir. Paranın fonksiyonlarını hatırlayın: NFT’ler, değer biriktirme fonksiyonu için birebir.

3

Peki bir spor dergisinde neden bir ekonomi dersi işliyoruz? Çünkü NFT çılgınlığının en yoğun hissedildiği cephelerden biri, sporun ta kendisi. CryptoKitties oyununu yazan Dapper Labs şirketi, 2018’de NBA ile bir projeye başladı ve Ekim 2020’de NBA Top Shot doğdu. NBA maçlarından çeşitli kısa videoların NFT’ye dönüşmüş hallerini barındıran Top Shot, en basit tabiriyle dijital basketbol kartları alıp satabileceğiniz bir mecra. Beeple’ın tablosu gibi her bir video, blok zinciri vasıtasıyla kendine özgü bir seri numarasına sahip. Tıpkı çocukken peşinde koştuğumuz sporcu kartları gibi.

Bir LeBron James smacı ya da Steph Curry üçlüğü halinde bulabileceğiniz ‘moment’ları, yani anları, iki şekilde elde edebiliyorsunuz: Birincisi, doğrudan Top Shot’tan satın almak. Kimi anlar, 35 bin adet üretilen genel kartlarken bazıları yalnızca 75 kopyası bulunan, çok daha değerli klasmandalar. Daha genel kartları barındıran çıkartma paketleri 9 dolardan satışa çıkarken ‘efsanevi’ sıfatına sahip daha ender bulunan kartları barındıran çıkartma paketlerinin satış fiyatı 230 doları bulabiliyor.

Kulağa pahalı geliyor olabilir. Bu da bizi ikinci satın alma opsiyonuna götürüyor: Diğer oyuncuların pazara koyduğu çıkartmaları onlardan satın almak. 230 dolarlık paketten çıkan kıymetli parçalardan en ucuzunun pazarda bugünkü değeri 1850 dolar. Yani şanslıysanız yaptığınız yatırımı kısa sürede sekize katlamanız mümkün. Şanslıysanız diyorum çünkü çıkartma paketleri her daim satışa çıkmıyor. Son olarak 22 Mart’ta 67.500 çıkartma paketi 14 dolardan satışa çıktı. Sıraya giren 300 bin kişiden biri de bendim… Satın almalar başlamadan önceki bir saatte sıraya girip süre dolduğunda sırada bulunanlara atanan rastgele numaranın yüzünüze gülmesini beklemelisiniz. Maalesef ilk denememde şanslı değildim ve 111 binin üzerindeki sıra numaramla, satın alma fırsatı yakalayamadım. Bir dahakine diyelim…

Top Shot’ın mantığı, sporcu kartı biriktirmekle neredeyse aynı. Türkiye’de Panini’nin özel turnuva kartlarının peşinde koşmakla sınırlı gibi görünen spor kartı koleksiyonculuğu, Amerika’da büyük bir pazar. Geçen Ocak ayında Michael Jordan’ın çaylak sezonuna ait bir fiziki sporcu kartı 211 bin dolara alıcı bulurken LeBron James’in çaylak sezonundan bir kart37 bin dolara satıldı. 5 Mart’ta Tom Brady’nin imzaladığı çaylak kartına 1.32 milyon dolar paha biçildi. Sports Illustrated‘ın araştırmasına göre, Kasım 2020’den Mart 2021’e kadar geçen sürede, ortalama bir fiziki sporcu kartının değeri yüzde 67 yükseldi.

“Elinde sağlam futbolcu kartı varsa seni yönlendirebileceğim birileri var, bu aralar futbol kartları çok revaçta.” Bu sözler, Zoom üzerinden ulaştığım Ryan Cracknell’e ait. Mayıs 2020 sayımız için sevgili Aras Yetiş’in fiziki kart koleksiyonuyla alakalı lafladığı Cracknell’e ulaşmamdaki asıl amaç, geleneksel koleksiyoncuların Top Shot ve benzerlerine bakışını öğrenmek. Cracknell, dijital koleksiyonculuğa yabancı olmadığını belirterek giriyor söze: “Kullandığım birkaç sporcu kartı app’i zaten vardı. Topps, Quidd gibi. Kriptopara kısmıysa henüz şahsen bulaşmadığım bir alan. Şu anki pozisyonum, bırakayım ondan keyif alanlar Top Shot oynasın, ben de bildiklerimle devam edeyim.” Top Shot’ı ilk duyduğundaki düşüncesi, NFT dünyasıyla tanışan birçoğumuzunkine benzermiş: “İlk aklımdaki şuydu: Neden başka birçok yerde izleyebileceğim ikinci el bir basketbol videosuna binlerce dolar harcayayım?” Zamanla, tıpkı Picasso tablosunun ya da kullandığı app’lerde sahip olduğu kartların çıktısını almakla orijinalini satın almanın aynı şey olmadığını bildiği gibi, Top Shot videolarının da münhasır olduğunu kabullenmiş.

Cracknell için fiziki kart koleksiyonunu dijitalden daha cazip kılan nokta, “Tasnif özgürlüğü. Sayısal sıraya koyabilirim, farklı şekillerde gruplayabilirim. Dijital app’lerse tasnifi sizin için yapıyor. En yeni aldığınız kart en önde çıkıyor. Kulağa garip gelebilir ama kartları sıralarken aranızda bir çeşit bağ oluşuyor.” Küçükken Avrupa şampiyonası ya da Dünya Kupası esnasında topladığım kartlarda beni mutlu eden kısım, dönüp dönüp kartları yeniden karıştırabilmekti. Öte yandan zaman içerisinde kartların zarar görebildiği gerçeğiyle de yüzleşmek zorundaydınız. Cracknell de dijital koleksiyonculuğun avantajlarını yadsımıyor: “Sahte bir kart almayacağınızı, dolandırılmayacağınızı bilmek dijital kart koleksiyonculuğunun güçlü noktalarından biri. Blockchain teknolojisine tamamen hâkim değilim ama şunu biliyorum: Geçmişe yönelik takip edilebiliyor, verilerle o videonun geçmişte kimlerin elinde olduğunu görüp orijinalliğini test edebiliyorsunuz. Keza, eskimiyor oluşu. Fiziksel kartlarda yırtık, defolu kartlarla karşılaşabilirsiniz. Eskiden bir çıkartma paketi aldığınızda dahi doğru paketlenmemişse içinden bazıları yıpranmış çıkabiliyordu. Bu da değerini düşürüyordu. Artık kartın vaziyeti bir değişken değil. Hepsi aynı.” Bir de depolama alanı kısmı var. Cracknell, gözlemlerini paylaşıyor: “Kuzey Amerika’da birkaç metropol hariç evler devasa büyüklükte. Öte yandan birkaç sene önce bir Akdeniz turuna çıkmıştım ve çoğu yerde insanların küçük dairelerde yaşadığını görmüştüm. Bir koleksiyoncu olarak kendime ‘Onca şeyi buraya nasıl sığdırırdım, birçoğunu atmam gerekirdi’ diye düşünmüştüm. Top Shot gibi platformlarda böyle bir saklama alanı derdiniz kalmıyor.”

Sporcu kartı biriktirmenin duygusal tarafı, biraz da onlarla ne kadar sosyalleşebildiğinizle alakalı. Arkadaşlarınıza havalı bir Ronaldinho kartıyla hava atmak, hepsinin çıkartma defterinde eksik olan kartı afili şekilde mahallede sallamak, gününüzü gün etmeye yetebilir. Cracknell’e göre dijital koleksiyonlar, bu tarafta da yeni jenerasyona uygun: “Dijital koleksiyon, sosyalleşme kısmını da kolaylaştırdı. Hepimizin cebinde telefon var ve köpeğimizin fotoğrafını gösterir gibi telefonu çıkarıp sporcu kartlarımızı gösterebiliriz. Bak bende şu oyuncu var, bak seri numarası ne kadar düşük…”

Gerçekçi olalım. 300 bin kişinin çoğu, ben de dahil, Top Shot’ı duygusal bir koleksiyonerin tutkusuyla karıştırmıyor. Yatırdığınız parayı kısa sürede birkaç katına çıkarmak cazip bir fırsat. Hele ki dudak uçuklatan satışları duyduğunuzda… Ender bulunan kartlardan LeBron James’in bir smacı 208 bin dolara, Zion Williamson’ın bir bloğu veya Ja Morant’in bir smacı yaklaşık 100 bin dolara alıcı buldu. Bunlar elbette istisna ama pek göz önünde olmayan bir çaylağın bir hareketini ucuza alıp alev aldığı bir ayın ardından birkaç katına satmanız olası. Top Shot’ın ilk döneminde, çok daha az kullanıcı varken çıkartma paketleri sıra beklemeden alınabiliyor, ikinci el piyasasındaki videolar 2-3 dolara el değiştirebiliyordu. Bugünse pazardaki en ucuz video için dokuz doları gözden çıkarmanız gerekiyor. Cracknell de hayal kurarken dikkatli olmanızı öneriyor: “Kolay para kazanma kısmı, bence birkaç ay öncede kaldı. Artık on dolar koyup birkaç gün içinde 500 dolar çekmeyi bekleyebileceğiniz bir mecra değil. Piyasa biraz dengelendi ve bu iyi bir şey.”

Yine de gelecekte talebin iyice artma ihtimali gerçek dışı mı? Cracknell “Top Shot nereye gidiyor, bugünden kestirmek güç” diyor ve devam ediyor: “Kriptopara piyasası kalıcı görünüyor. Bana kalırsa, bir açıdan durum Vahşi Batı’yı hatırlatıyor. Birkaç yüzyıl önce, Amerika’da Gold Rush (Altına Hücum) yaşandı. İnsanlar dağlara akın etti, altın bulmaya çalıştı ve zengin olma hayalleri kurdu. Bir avuç insan bunu başardı ama çok daha fazlası tüm parasını kaybedip perişan oldu. Top Shot’ta yeni çıkan paketlere ödediğiniz meblağlar sizi iflas ettirmez. Ama ikinci el pazarında bazı anlara yüzbinlerce dolar ödeyenler olduğunu gördüm. Bunu yapanlar gerçekten koleksiyon tutkularıyla mı yapıyorlar yoksa basitçe bir yatırım fırsatı olarak mı? Kart piyasasına birçok insanın kolay para kazanmak için geldiğini gördüm ama basit bir kural var: Eğer bir yerde kolay para kazanmak isteyen çok fazla insan varsa sonunda birçoğu kazanamayacaktır. Benim için en önemlisi güven duygusudur. Havadan para kazanmak göründüğü kadar kolay değil.”

Tecrübeli koleksiyoncu, kısa vadede uçuk kazançların gerçekçi olmayabileceğini anlatırken, uzun vadede çılgın meblağlar ödenebileceği ihtimalini de dikkate alıyor: “Bir noktada, bir gelenek başlamak zorunda. Top Shot, bugün başlangıç çizgisinde. Eğer elli sene sonra da devam ederse, bugün Jordan’ın çaylak kartına yüzbinlerce dolar veren insanlar olduğu gibi, bir Top Shot videosuna da milyonlar vermeye hazır koleksiyoncular çıkacaktır.” Gelenek oluşturma konusunda, NBA oyuncuları da üzerine düşeni yapıyor. Yukarıda bahsettiğim çıkartma sıralarını beklerken, Top Shot’ta bir twitch yayını vardı ve sunucuların yanında yayına Cole Anthony, Terrence Ross ve Michael Carter-Williams gibi NBA oyuncuları katıldı. Çıkartmanızı beklerken NBA oyuncularının da sizinle aynı heyecan paylaştığını görmek, gözünüzde ürünün değerini artıran bir unsur. Tyrese Haliburton, Josh Hart gibi oyuncuların sıkça Twitter’da gönderme yaptığı Top Shot’a yatırım yapan oyuncular arasında Andre Iguodala, Spencer Dinwiddie, Aaron Gordon, JaVale McGee ve Garrett Temple da var. Terry Rozier, bir videosuna 100 bin dolar ödeyen biri çıkarsa onu bir NBA maçında saha içi koltuklarında ağırlayacağını, imzalı bir forma hediye edip takım arkadaşlarıyla tanıştıracağını vadetti. Tüm bunlar, Top Shot’ın popülerliğinini, kullanıcı sayısını ve mecrada dönen parayı artırıyor.

Para demişken… 22 Şubat günü, yalnızca 24 saat içerisinde Top Shot’taki satın alımlarda ulaşılan toplam meblağ 47 milyon dolar civarındaydı. İkinci el pazarında yapılan her alışverişte yüzde beşlik bir hizmet bedeli kesiliyor ve o para, Dapper Labs, NBA, NBA Oyuncular Birliği ve diğer yatırımcılar arasında paylaşılıyor. Dapper Labs, yakın gelecekte UFC ve WNBA için de NFT’ler üretmeye hazırlanıyor. Cracknell de Top Shot’a kapılarını tamamen kapatmıyor: “Asla, asla demem. Şu an, para harcadığım yeterli mecra var. Kendimi biliyorum; eğer bir şeye bulaşırsam, o işe tankla tüfekle girerim. Özellikle arkadaşlarım Top Shot oynamaya başlarsa, durum benim için sosyal bir boyut da kazanırsa dışarıda kalmak istemem ve arada birkaç paket Top Shot alabilirim.”

4

Top Shot, spor dünyasındaki NFT’lerin tek örneği değil. Futbolcu kartlarını NFT olarak alıp satabileceğiniz Sorare, gün geçtikçe büyüyor. Geçen ay bir Cristiano Ronaldo kartı, yaklaşık 290 bin dolara satıldı. Amerikan futbolunda daha yüksek bir meblağ görmek mümkün. Rob Gronkowski’nin toplam 1.6 milyon dolar hacim yaratan NFT kartlarından en pahalısı, 435 bin dolardan alıcı buldu. Dijital bir ürüne bunca para dökmeyi anlamlandırmak için, o Ronaldo kartını satın alan Sorare kullanıcısının Decrypt‘e söylediklerine kulak verelim: “Muhtemelen insanların yüzde 99’u, dokunamayacağınız bir şeye bu kadar para harcamayı aptalca buluyor. Ebeveynlerim de anlamıyor ve benim biraz delirdiğimi düşünüyor. Şahsen asla bir Picasso tablosu satın almam ama idolüme 300 bin dolar yatırım yaptığım için çok mutluyum.” Dünya değişiyor. Paranızı bir gayrimenkule bağlayıp onun değerlenmesini beklemektense parlak bir kariyere sahip olacağını düşündüğünüz bir sporcunun NFT’lerine yatırmak daha yüksek bir getiri vadedebilir. Kimbilir, belki sizin de Amerikan rüyanız bu şekilde gerçeğe dönüşür. Yatırım tavsiyesi değildir…