Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolToprak SahaSerie A’nın İsyankârları

Serie A’da şampiyonlar genelde üç şehirden çıktı. Ama onlara başkaldıran takımlar da vardı. İtalyan futbolunun sürpriz şehir takımı şampiyonluklarına bir göz atalım.

Serie A bugünkü formatına kavuştuğunda ve tüm İtalya’yı kapsayan bir lig olduğunda tarihler 1929’u gösteriyordu. 1929-1930 sezonunun şampiyonu Inter’di. Ertesi sene, sıra Torino temsilcisi Juventus’a geçti. 1942’deki Roma şampiyonluğu ile denklem tamamlanacaktı. 1929’dan bu yana şampiyonluk büyük bir çoğunlukla bu üç şehrin takımlarına gitti. Aralara girip, ağabeylerine isyan eden takımlar ise en az onlar kadar unutulmaz olacaktı. İtalyan futbol tarihinde büyüklere kafa tutan şehir takımlarına ve masalsı sezonlarına bir göz atalım:

Dopingin Gölgesinde

Bologna, Serie A’ya epey iyi bir giriş yapmıştı aslında. 1941’de kupayı kaldırdıklarında, dördüncü lig zaferlerini kutluyorlardı. Fakat o günden sonra işler, onlar için iyi gitmedi. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte ülke futbolu gibi onlar da düşüşe geçtiler. Şanslarının döndüğü yıl, 1961 oldu. Takımın başına geçen ‘Doktor’ lakaplı Fulvio Bernardini, bilgisi ve güvenilirliği ile umut saçmaya başladı. 14 Ekim 1962’de 7-1 kazandıkları Modena maçından sonra ortaya çıkan cümle, bir nevi Bernardini’nin takımıyla ve sistemiyle özdeşleşen bir slogan olacaktı: “Bu oyun ancak cennette oynanır.” Giacomo Bulgarelli ve Ezio Pascutti gibi yerli yıldızların yanına, dünyaca ünlü Alman futbolcu Helmut Haller’i monte eden Bernardini, genç Danimarkalı golcü Harald Nielsen ile 1963-1964 sezonuna girdi..

1961'de Bologna'ya ayak basan Bernardini, takımın kaderini değiştirecekti.
1961’de Bologna’ya ayak basan Bernardini, takımın kaderini değiştirecekti.

Sezona istikrarsız başlasalar da Aralık ayından itibaren art arda dokuz maç kazanarak o sene Avrupa şampiyonu olacak Inter ve 1962-1963 sezonunun Avrupa şampiyonu Milan ile çekişmeye başladılar. Fakat galibiyet zincirinin son halkası olan 4-1’lik Torino maçından sonraki doping testi, birkaç hafta sonra şimşekleri üzerlerine çekmelerine neden olacaktı. Marino Perani, Ezio Pascutti, Romano Fogli, Paride Tumburus ve Mirko Pavinato’nun örnekleri pozitif çıktı. 1 Mart’ta 2-1 kazandıkları Milan maçından sonra açıklanan bu olay, büyük ses getirdi. Beş oyuncu, antrenör Bernardini ve doktor Poggiali’ye 18 ay ceza verildi ve üç puanları silindi. Şampiyonluk yolunda, rakiplerinin çıkaracağından çok daha büyük bir sorunla karşı karşıyaydılar. Şehirde yürüyüşler düzenlendi, itirazlar mahkemelere taşındı. Cezalar kaldırıldı ve Bologna, kaldığı yerden yürüyüşüne devam etti. Sezonun geri kalanında sadece takipçileri Inter’e yenildiler ve sezon bitiminde 23 yıldır bekledikleri şampiyonluğa uzandılar.

Bologna, o sezondan beri Serie A’nın zirvesine çıkamadı. Fakat 1964 baharına girerken yaşadıkları doping skandalının gölgesinden de tam olarak kurtulmuş sayılmazlar. O dönemin genç oyuncusu, sonraları takım kaptanlığına kadar yükselerek kulübün simgesi haline gelecek Bulgarelli’nin 1998’de La Gazzetta Dello Sport’ta yayımlanan röportajdaki şu sözleri dikkat çekiciydi: “Sadece Micoren aldık. Nefes almamıza yardımcı olacağı söyleniyordu ve biz de kullanıyorduk. Sadece ben değil, takımın hepsi kullanıyordu. Testler sıklaşmaya başlayınca bıraktık!”

Pele’nin Yedeği Floransa’da

Amarildo Tavares da Silveira, 1962 yazında Brezilya Milli Takımı kadrosuyla Şili topraklarına ayak bastığında, turnuvanın yıldızlarından olacağını aklına getirmemişti. Çünkü mevkisi, dünyanın en iyi futbolcusu olarak kabul görmeye başlayan Pele tarafından çoktan rezerve edilmişti. Gruptaki ikinci maçları olan Çekoslovakya karşılaşmasında sertliğe dayanamayan Pele, saha kenarına acılar içinde gelirken, Amarildo’nun kaderi yeniden yazılıyordu. Oyuna girdi ve Garrincha ile birlikte Brezilya’yı kupaya götüren isimlerden biri oldu. Dünyaya ismini duyurması ile İtalya’ya transfer olması fazla zaman almadı. 1963’te Milan formasını giydi. 1967’de ise Floransa’ya doğru yola koyuldu. Tarihi şehir, son büyük futbol destanını yazmaya hazırdı.

Aslında 1967-1968 sezonu, Fiorentina için hüzünlü başlamıştı. Uzun yıllar takımın yıldızı apoletini omuzlarında taşıyan İsveçli hücumcu Kurt Hamrin, Milan’a transfer olmuş ve Floransa seyircisinin ağzında kötü bir tat bırakmıştı. O sezon Hamrin, Milan’ın şampiyonluğunda başrollerden biriydi. Fiorentina ise ligi dördüncü bitirerek fena bir iş çıkarmadı. Sezon sonunda, Floransa’ya ayak basacak bir başka Güney Amerikalı, Serie A dengelerini, Floransa lehine çevirecekti. ‘Bücür’ lakaplı Arjantinli antrenör Bruno Pesola, Fiorentina’nın başına geçti ve sistemini Mor Menekşeler’e aşılamaya başladı.

1968 yazı, İtalyan futbolu için bambaşka bir anlam taşıyordu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir türlü uluslar arası sahnede başarı yakalayamayan İtalya Milli Takımı, Yugoslavya’yı geçerek Avrupa Şampiyonu olmuştu. Takımın önemli isimlerinden biri de Roma’da yetişen ve daha sonra Fiorentina forması giyen Giancarlo De Sisti idi.

Ayağa kalkmaya başlayan İtalyan futbolunda, 1968-1969 sezonu favorileri Milan ve Inter idi. Fakat iki sürpriz takım sezona damga vuracaktı. Pesola’nın Fiorentina’sı Amarildo, De Sisti, Luciano Chiarugi ve Mario Maraschi’nin öne çıkan performansları ile lig şampiyonu olmayı başardı. 1955-1956 sezonunda, Bernardini liderliğinde şampiyonluğa ve sonrasında Avrupa Kupası finaline giden Fiorentina, 13 yıl sonra sonuncu Serie A şampiyonluğuna ulaşıyordu. Yeni sezon, ligin bir diğer sürprizine imza atan ve ikinci sırayı alan Cagliari’nin gösterisine sahne olacaktı…

1969-1970 sezonu Serie A şampiyonu Cagliari takımı.
1969-1970 sezonu Serie A şampiyonu Cagliari takımı. (Foto: Cagliaricalcio.com)

Filozof’un Eseri

“Scopigno, takımın başına geçeli çok olmamıştı. İtalya Kupası’nda bir maça çıkacaktık. Önceki gece otelde poker oynuyorduk. Hepimiz sigara içiyorduk ve odada olmaması gereken şişeler de yerlerdeydi. Bir anda kapı açıldı; gelen, Scopigno idi. Tanrım, hepimizi öldüreceğini düşündüm. Çünkü Silvestri (Arturo Silvestri, 1961-1966 arası Cagliari’yi çalıştıran antrenör) böyle yapardı. Scopigno, odaya girdi. Oda, duman ve bizi bekleyen fırtınanın öncesindeki sessizlik ile kaplanmıştı. Bir sandalye aldı, yakınımıza oturdu. Cebinden bir paket sigara çıkardı ve şunları söyledi: ‘Sigara içmemin sakıncası var mı?’ Herkes, gece yarısı uyudu ve ertesi gün de 3-0 kazandık.”

Cagliari kaptanı Pierluigi Cera’nın anlattığı bu hikaye, Manlio Scopigno’nun İtalyan futbol aleminde ‘Filozof’ sıfatıyla nam salmasının sebeplerinden biriydi. 1968’de takımın başına geçen Scopigno, küçük şehirden büyük işler çıkartacak ve 1969-1970 sezonunu Scudetto ile noktalayacaktı. Takımın önemli hücumcusu Roberto Boninsegna’yı Inter’e kaptırmalarına rağmen, ülke futbol tarihinin en büyük golcülerinden Luigi Riva’nın önderliğinde, belki de Serie A tarihinin en masalsı sürprizine imza attılar. 1970 yazında İtalya Milli Takımı, Dünya Kupası finali için Aztek Stadı’nın çimlerine çıktığında kadroda altı, ilk 11’de ise dört Cagliari topçusu vardı. Oyuncularının performasını en üst seviyeye çeken Scopigno, kariyerinin kalan kısmında benzer bir başarı yakalayamadı. Ama Gigi Riva’nın jönlüğünde sahaya yansıttığı Cagliari destanı, hâlâ büyüsünü koruyor.

“Reçetem Yok!”

Serie A tarihinin bir diğer ‘antrenör eseri’ sürprizine imza atan takımı da Hellas Verona idi. ‘Milanolu’ lakaplı Osvaldo Bagnoli, 1981-1982 sezonunda takımın başına geçtiğinde Serie B’nin derin sularındaydılar. Önce oradan kurtuldular sonra da İtalyan futbolunda dönemin modası, sansasyonel yabancı transferi rüzgârına ayak uydururup Preben Elkjaer ve Hans-Peter Briegel gibi isimleri şehre getirdiler. 1984-1985 sezonu, neredeyse bütünüyle Verona gösterisi ile sürdü. İlk 15 maçta sadece bir kez kaybettiler. Oynadıkları presli ve hızlı futbol, spor basınının ‘Godfather’ı’ Gianni Brera dahil olmak üzere birçok futbolseverin beğenisini kazandı. Lakap takma sevdalısı Brera’nın ”Futbolun Schopenhauer’i” dediği Bagnoli, tevazusunu bozmadı ve sadece saha içiyle ilgilendi.

Serie A antrenörleri ile katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada, Verona mucizesini şu sözlerle açıklayacaktı: “Reçetem yok. Verona gibi oynuyoruz!” Öğrencisi Pietro Fanna ise Bagnoli’nin sistemini şöyle özetliyordu: “Bagnoli ile kafesiden çıkmış kuş gibi özgürdük” Verona, sezon sonunda Torino’nun önünde ligi şampiyon kapatacak ve Cagliari’nin 1970 zaferinden sonra, üç büyük şehrin dışından şampiyon olan ilk takım olacaktı. ‘Yırtıcı forvet’ teriminin sözlükteki karşılığı Preben Elkjaer’in kramponunun ayağından çıkmasına rağmen Juventus’a attığı gol, Verona’nın Scudetto sezonunun simge anı olarak hatırlanırken bu şampiyonluğu, hakem atama sisteminin değişmesinin sonucu olarak görenler de vardı. O sezon başlayan uygulamada, hakem atamaları kuralarla belirlenmeye başlamış ve birçoklarına göre büyük takımların  ‘hakem seçme’ hususunda etkisi kaybolmuştu. ‘İlk temiz sezon’ olarak da hatırlanan 1984-1985 sezonu, Bagnoli ve takımının imzasını taşıyordu.

İtalyan futbolunun en ihtişamlı günlerini yaşadığı 1980’li yıllarda gelen bu sürpriz şampiyonluk, Bagnoli’nin büyük bir saygı kazanamasına neden oldu. Milanolu, belki daha da büyük başlarılarla anılabilirdi. Nitekim hakkındaki tevatürlerden biri şöyleydi: Milan’ı satın alan Silvio Berlusconi, Nils Liedholm’un yerine bir antrenör getirmeyi amaçlar. Verona’nın oynadığı futbolu çok beğenmektedir ve doğal olarak Bagnoli’yi takımın başına getirmek ister. Fakat bir süre sonra antrenör hakkında aldığı duyumlar, Berlusconi’nin bu birliktelikten vazgeçmesine sebep olur. Çünkü Osvaldo Bagnoli, sosyalist düşüncelere sahip bir antrenördür. Arrigo Sacchi, Milan’ın yeni antrenörü olacaktır…

Careca-Maradona-Alemao (Foto: sscnapoli.it)

Sürprizlerin En Meşhuru

“Bu kupa, aynı zamanda Napoli ve Napolililer için…” Diego Armando Maradona, 29 Haziran 1986’da Aztek Stadı’nda oynanan Dünya Kupası Finali’nin bitişiyle zaferini kutlamaya başlamış ve soyunma odasına giderken, elindeki Dünya Kupası ile mikrofonlara bunları söylemişti.

Napoli, 1986 senesine kadar şampiyonluk için uğraşan ama bir türlü kurduğu iyi kadrolarla zafere ulaşamayan takımdı. Dünya Kupası ile Meksika’dan dönen Maradona, her şeyi değiştirdi. 1986-1987 sezonunda takımın ve ligin tartışmasız en dikkat çeken yıldızıydı. Sezonu şampiyon bitirdiklerinde antrenör Ottavio Bianchi’den çok Maradona’nun solo gösterileri konuşuluyordu.

10 Mayıs 1986’da Fiorentina ile 1-1 berabere kalarak elde ettikleri ilk şampiyonluk sonrasında Maradona, “Kendi topraklarımda da kupa kazandım ama bu çok önemli” derken, hâlâ kulüp tarihinin en çok forma giyen (511) oyuncusu olan, emektar sağ bek Giuseppe Bruscolotti, 1972’den beri uğruna ter döktüğü kulübün açlığını özetleyen cümleyi ağzından çıkartacaktı: “Sonunda başardık, sonunda!”

Napoli, Maradona’lı döneminin ikinci Scudetto’sunu 1989-1990 sezonunda kazandı. Fakat bir öncekinden biraz daha farklı bir hikayeye sahiptiler. Brezilya Milli Takımı’nın golcüsü Careca ve orta sahasının dinamosu Alemao gibi uluslararası yıldızlar, Gianfranco Zola ve Ciro Ferrara gibi umut veren İtalyan gençler ile Antonio Carnevale ve Fernando De Napoli gibi İtalya Milli Takımı’nın ilk 11’de yer alan isimler, Maradona’nın destekçisileriydi. Fakat Arjantinli yine ön plandaydı. ‘Diego büyüsüne’ kapılan kaç futbolsever, Napoli’ye ikinci şampiyonluğunu yaşatan antrenör Alberto Bigon’un ismini hatırlar? Merak konusu…

Vujadin Boskov, Sampdoria'nın şampiyonluğunun mimarlarındandı.
“Boskov’un gelişi, hayata dönüş gibiydi. Bir sonraki antrenmanı dört gözle beklerdik çünkü eğlenirdik. ” Roberto Mancini

Antrenör-Başkan Ortaklığı

Beklenmedik şampiyonlukların sonuncusu ve belki de en özeli, 1991’de geldi. Genoa şehrinin temsilcisi Samdoria, Avrupa’yı etkisi altına alan Milan ve Trappattoni’nin Inter’inin önünde şampiyon olduğunda ülke futbol tarihinin en önemli başarılarından birini elde ediyordu. Bununla yetinmediler üstelik. Ertesi sezon son kez oynanan Şampiyon Kulüpler Kupası’nda finale yükseldiler ve Barcelona’ya uzatmalarda mağlup olmlarına rağmen alkış topladılar. Bütün bu zaferlerin ardında; Gianluca Vialli, Roberto Mancini, Toninhı Cerezo ve Gianluca Pagliuca gibi yıldızların yetenekleri vardı. Ama esas mimarlar; antrenör Vujadin Boskov ve başkan Paolo Mantovani idi.

Paolo Mantovani, kulübün başkanı olmasından itibaren, ülkenin genç yeteneklerini takıma toplamaya başladı. Milan’ın genç yeteneği Franco Baresi’yi Genoa’ya getirme çabası gibi başarısızı girişimleri olsa da Gianculca Vialli ve Roberto Mancini gibi gelecek vaat eden yıldız adaylarına Sampdoria formasını giydirmeyi başardı. 1980’lerin ortalarına geldiklerinde iyi bir takımları vardı ama Mantovani’nin hayalindeki başarılar yoktu. Şehre 1986’da ayak basan bir ihtiyar, rüyalardan daha fazlasını gerçekleştirecekti.

“Daima ‘Yüzbaşı’ Bersellini’nin barakasındaydık. Antrenmanlar o kadar sessiz geçerdi ki çimlerin büyümesini duyabilirdiniz. Boskov’un gelişi, hayata dönüş gibiydi. Bir sonraki antrenmanı dört gözle beklerdik çünkü eğlenirdik. Vujadin daima şakalar yapar, bizi şaşırtırdı. Antrenmanda gülerken terlerdiniz. Bessellini ile konuşamazdınız ama Vujadin, özellikle de ailesinden uzakta olan gençler için güven kaynağıydı.”

Roberto Mancini, Eugenio Bersellini’nin katı yönetimi sonrasında Vujadin Boskov’un takımda bıraktığı etkiyi, otobiyografisinde böyle anlatıyordu. Takımdaki bu huzur sonuçlara da yansıdı. 1989’da Kupa Galipleri Kupası finaline çıktılar, bir sene sonra da kupayı kazandılar. Bütün bunlar, 1991’de gelecek şampiyonluğun habercisiydi bir bakıma. 1991’de lig şampiyonu olduklarında, hem İtalya’nın hem de Avrupa futbolunun önemli takımlarından biriydiler artık. Fakat 1992’deki Barcelona finalinden sonra takım dağılmaya başladı. Bir süre sonra da Boskov takımdan ayrıldı. Mantovani-Boskov ortaklığı, “Neydi o takım be!” muhabbetlerinin bugünlerde en çok yâd edilen ekiplerinden…

1991’den itibaren Serie A şampiyonlukları Juventus ve Milan arasında gidip geldi. 1990’larında sonunda Lazio ve Roma, iki seneliğine bayrağı devraldı. Calciopoli skandalı, 2000’lerin ortasında Inter hanedanlığını başlattı. 2010’lar ise Juventus’un art arda zaferleriyle devam ediyor. Milano, Torino ve Roma takımlarının zaferleri, 1991’den beri kesintisiz şekilde sürüyor. Bunu günümüzde kırabilecek tek takım ise Napoli gibi. Fakat bu sene mutlu sona ulaşırlarsa, bu listede, ‘yıldız takımı’ olarak değil, diğerleri gibi ‘antrenör takımı’ olarak yer alacaklar: “Sarri’nin Napoli’si”

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce