PSİKOLOJİ
“Eğer oyunculardan bağlılık istiyorsak, sorumluluk almalarını istiyorsak, bizim de sorumluluk almamız, bağlılık göstermemiz gerek. Hata yapmadan bu oyunu oynayamazsınız. Hata yapmakta sorun olmadığını bilmeliler.”
Kâğıda yazılan 11’ler, antrenman programları, sakatlar, cezalılar, istatistikler, analizler ve daha bir sürü şey… Bilgi çağında mıyız, yoksa gereksiz bir bilgi yığınının ortasında yolumuzu bulmaya mı çalışıyoruz? Hâlâ bu sorunun cevabını arıyoruz. Veriler ışığında, izleyicilerin çoğunlukla unuttuğu bir gerçeği sık sık hatırlatmak gerekiyor: Futbolu insanlar oynuyor ve bir maçın sonucunu etkileyecek en güçlü etmen de oyuncuların psikolojileri. Örneğin 0-0 ve 1-0 oyunları arasındaki farkı, seyirci hissedebilir ancak ne olduğunu bilemez. Oyuncular ise bunu yaşar. Kazanan bir takımın kazanmaya devam etmesi ya da düşüşe geçen takım için çukurun derinliğinin her hafta değişmesi tesadüf değildir.
Liverpool’lu oyuncular onları her şartta destekleyen, onları daha iyi olmaya zorlayan
ve kendilerine onlardan biriymiş gibi davranan bir teknik adamla çalışıyorlar. Rahatlar. Ellerinden geleni yaptıkları takdirde hocalarının skor tabelasını umursamayacağını biliyorlar, bunun getirdiği rahatlıkla sahada işlerini yapmaya çalışıyorlar. Southampton karşısında çok sayıda gol fırsatından yararlanamadılar, berabere kaldılar ancak maç sonunda Klopp, takımından memnun olduğunu üstüne basa basa söyledi. Liverpool’da sahaya etki eden herkesin birbirine güveni tam ve hepsi birbirine yardımcı olmaya çalışıyor.
ANTRENMAN
“Bu ülkedeki transfer saplantısını anlayamıyorum. Zamana bırakın ve antrenman sahasında bir şeyler olmasına izin verin.”
Jürgen Klopp, bir yıldır sık sık karşılaştığı ve artık cevaplamaktan yorulduğu “Transfer yapacak mısınız?” sorularına böyle yanıt vermişti birkaç hafta önce. Daha ilk basın toplantısında “Ben antrenmana ve iyi çalışmaya inanırım” diyen Alman teknik adamın bu soruyu cevaplamaktan yorulması normal. Milyar dolarların yağdığı ligde kamuoyunun saha içine dair kafa yormayı bırakması ve hemen değişikliğe gidilmesini istemesi, İngiliz futbolunu 20 yılı aşkın süredir boğuyor ancak buna uyanabilmiş değiller.
İlk sezon her maçın ardından yaz kampı geçirmediğini, bunun takım ve kendisi için ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Alman teknik adam, ligin ilk bölümü devam ederken ne demek istediğini daha iyi anlatmış görünüyor. Liverpool, Rafael Benitez ayrıldığından bu yana agresif olmaktan uzak, fizik kalitesi düşük bir takımdı. Şampiyonluk yarışının yarattığı enerjiyi saymazsak, Brendan Rodgers döneminde takım, topu kazanmak için rakibin kendi kalesine kadar gelmesini bekliyordu. Birçok maçta reaksiyon gösteremediği ve agresif olmadığı için eleştirilen bir takımdı sahadaki.
Klopp, futbolun en zor sorularından birinin cevabını biliyor: Bir oyuncu grubunu daha çok koşmaya nasıl ikna edersiniz? İlk resmi maçında Tottenham karşısında sezon ortalamasının 10 kilometre üstüne çıkan Liverpool, artık her hafta en çok koşanlar listesinin tepesinde yer alıyor. Fiziksel gelişim, oyuncuların etkinliklerinin uzun sürelere çıkmasına, final pozisyonlarında istediklerini daha kolay yapmalarına imkân veriyor. Her maç rakiplerinden bir kişi fazla oynuyorlar. Sezon başında Atletizm Departmanı’nda değişikliklere giden ve Bayern Münih’ten Andreas Kornmayer’i getiren Liverpool, şimdilik değişimin karşılığını almış görünüyor. Öte yandan, Almanya günlerinden bu yana genç oyuncuların gelişimlerine büyük katkı veren Klopp ve ekibi, şimdiden Liverpool’daki birçok futbolcunun oyununu ileri götürmüş durumda.
TAKTİK
“Gegenpressing (karşı pres) en iyi oyun kurucudur; bir 10 numaranın yaptığı işi yapar, topu rakip kaleye en yakın noktada kazanırsanız, tek pasta gole gidebilirsiniz.”
Uzun süre dışarı kapalı kalan İngiliz futbolunda, Alex Ferguson ve Arsene Wenger kendi küçük imparatorluklarını kurmuşlardı; Jose Mourinho gelene kadar. Mourinho’yu Rafael Benitez takip etti. İngiliz futboluna dışarıdan gelenler, Ada’daki oyunun Avrupa’nın gerisinde kaldığını söylüyorlardı ama Ferguson dışında bu mesajı alan olmadı. İspanyol takımlarının dominasyonu, Almanların yükselişi, Juventus’un katılımı derken, İngilizler uzun süredir çeyrek final takımı olmaktan öteye gidemiyor.
Böyle bir ortamda, Klopp’un Almanya’dan getirdiği bavuldan çıkardıklarının etkilerini hemen göstermeleri pek şaşırtıcı değil. Yazar Jonathan Wilson’a göre eski İngiliz futbolu ya da revaçtaki adıyla Gegenpressing, 1996-2000 yılları arasındaki Galatasaray’ı izleyenlere pek de yabancı olmayan bir oyun. Liverpool rakibini oyun sahasının bir yönüne doğru itiyor ve takım olarak o dar alanda topu onlardan almaya çalışıyor. Bunu, mümkün olduğunca rakip kaleye yakın yaparak bir hücum silahına dönüştürüyorlar.
Alman teknik adamın antrenmanlarda en çok kullandığı kelime ‘reaksiyon’ olabilir; zira Liverpool -toplu ya da topsuz- sürekli reaksiyon gösteren bir takım. Topu kazandıkları anda, ceza sahasına akın eden dört-beş oyuncu görmek mümkün. Kaybettiklerinde aynı dört-beş oyuncunun hemen topun etrafında kümelenmesi ise birkaç saniyelerini alıyor. İzleyiciyi oyunun içine çeken, pozitif yorgunluk yaşatan bir oyun.
Ligdeki büyük maçların tamamında rakiplerini bozan, iyi sonuçlar alan Liverpool, Avrupa Ligi Finali’nin ilk 45 dakikasını müthiş oynamasına karşın devrede darmadağın olmuştu. İki Avrupa finali kaybeden Klopp, A planına çok inanan bir teknik adam. Tıpkı diğer Alman teknik adamlar gibi. Ancak bu plan tıkandığında girdiği sınavları, şu ana kadar geçebilmiş görünmüyor. Her şeye rağmen bugün sahada güçlü bir oyun var ve henüz Klopp’un en iyi takımının bu olmadığını, onu takip eden herkes biliyor.
BÜYÜYEN ÇOCUKLAR
“Yaşanan başarısızlıklar yüzünden, oyuncularım her sezon kendilerini yeniden kanıtlamak zorunda kalmış. Başarısızlığın birçok sebebi var. Rahat olmalarını ve futbol oynamalarını istiyorum. Hepsi gelişime açık, daha iyi olabilecek oyuncular. Sihre ihtiyacım yok, yeterli kaliteye sahibim.”
Jordan Henderson, Philippe Coutinho ve Daniel Sturridge, transfer edildiklerinde pek çok yerde alay konusu olmuşlardı. Rodgers döneminin ilk yılında, transferin son gününde Fulham’a transfer olmayı reddeden ve ilk birkaç aylık dönemden sonra Klopp’un kendisine sıcak bakmadığı haberleri medyada dolaşan Henderson’ın bugün kaptan olması,
Liverpool’un geldiği noktayı daha iyi anlatıyor. Sadece Liverpool’da değil, zaman zaman İngiltere Milli Takımı’nda da kaptanlık yükü onun omuzlarında. Coutinho’yu 16 yaşından bu yana izlediğimiz için, hâlâ 24 yaşında olduğu gerçeği gözden kaçabiliyor. Bu kalitede bir oyuncu için cüzi bir miktar ödenerek alındı ve bugün Barcelona’nın radarında olduğu konuşuluyor. Sturridge ise sağlıklı kalmayı başardığında İngiltere topraklarının en etkili hücumcusu; oynadığı maç sayısına göre çok yüksek bir gol oranına sahip.
Bu ekibe daha sonra Lallana, Firmino, Emre Can gibi isimler eklendi ve onlar da benzer eleştirilerden paylarına düşeni aldılar. Mauricio Pochettino’nun sürekli pres yapan Southampton’ında parlayan Lallana, Klopp’un gelişiyle zincirlerinden kurtulmuş görünüyor. Almanya’da bu disiplini alan Firmino ve Emre Can için koşmak, yemek yemek gibi bir
şey. Divock Origi, Marko Grujic, Joel Matip, Sadio Mane onları takip ediyor. Omurganın ilk bölümü, son haftalarda bir Premier Lig şampiyonluğu kaybetti. Devamında tüm ekip, geçen yılki iki finalden başları önde ayrıldı. Kaybetmenin ne demek olduğunu biliyorlar. Büyüyorlar. Kazanmak için yeterli tecrübeyi edinip edinmediklerinin sınavını sahada her hafta vermeye devam edecekler.
FİKSTÜR
“Avrupa Ligi Finali’ni Liverpool’un kazanmasını ne kadar istediğimi anlatamam. Klopp’un sahada neler yaptığının farkında olmamak imkânsız. Bu Liverpool, öncekilere benzemiyor ve rahat bir fikstürle oynayacak olmaları diğerlerini sıkıntıya sokacak. Kupayı kaybetmeleri hiç iyi olmadı.”
Ryan Giggs, ezeli rakibini övmekten memnun değil ancak gerçekleri söylemesi gerektiğinin de farkında. Liverpool, şampiyonluğa oynadığı 2013-2014 sezonunda da fikstür avantajına sahipti. Çok yüksek bir eforla oynadıkları düşünüldüğünde, hem dinlenecek hem de çalışacak ekstra zamana sahip olmaları Klopp’un ve Liverpool’un en büyük lüksü.
Kırmızılar, bir başka dezavantajı da kendileri için avantaja çevirmeyi başardı. İlk 10 haftalık dönemde Arsenal, Tottenham, Chelsea, Manchester United gibi rakiplerle oynadılar. 2016 sonuna dek ligde üst gruptan karşılaşacakları herhangi bir Londra takımı yok. Bu karşılaşmalardan iyi sonuçlar aldılar ve yeni yıla kadar Manchester City ile oynayacakları maç dışında zor sayılabilecek bir sınavları kalmadı. Boxing Day liderlerinin genellikle şampiyon olduğu Premier Lig’de Liverpool’un ilk hedefi, 26 Aralık akşamı ligin zirvesine oturmak olacak.
YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR!
“Artık gol yediğimizde kimse ‘Tanrım, yine mi?’ demiyor. Taraftarımız takımına güveniyor ve onların son saniyeye kadar maçı bırakmayacaklarını biliyor. Bu atmosferi hep birlikte yarattık ve bu, bizim en büyük avantajlarımızdan biri.”
Saha dışında işlerin iyi gitmesi, teknik adamın ve oyuncuların işlerine konsantre olmalarına katkı sağlıyor. Fenway Sports Group, Boston Red Sox’ın lanetini doğru yaklaşım, analiz ve organizasyonla sonlandırmayı başarmıştı. Yeni hedefleri de Liverpool’un Premier Lig lanetini sonlandırmak. Bakış açılarına en uygun teknik adamı buldular, kadroyu bir gelecek hedefiyle şekillendirdiler, gelirleri artırıp borçları azalttılar. Son olarak, sezon başında modernize edilen Main Stand’in açılışı ile taraftarı da bu işe dâhil ettiler. Her ne kadar televizyondan izlenirken top orta sahaya geldiğinde stadın Anfield Road mu, Old Trafford mu olduğu pek anlaşılmasa da Liverpool sakinlerine bir yenilik gerekliydi ve iç saha maçlarındaki görüntüye bakılırsa aranan hava yakalanmış.
“Asla yalnız yürümeyeceksin” tezahüratı, yıllardır her maç öncesinde ve sonrasında Anfield Road’da duyuluyor. Son 25 yılın 20’sinde takım sahada hakikaten yürüyordu ve şarkı bir ironiye dönüşmeye başlamıştı. Artık koşmaya başladılar; sadece takımı değil, tribünleri de koşmaya ikna eden Klopp, onların oyuna nasıl etki edebileceğini geçen yıl Avrupa Ligi’ndeki Borussia Dortmund eşleşmesinde gösterdi. Liverpool taraftarları takımlarından ve hocalarından eminler, uzun süredir ilk kez tereddütsüz bir şekilde takımlarını izliyorlar. Belki bu kez çok parlak yıldızlara sahip değiller ama hep birlikte büyüyor ve hedefe yürüyorlar.
*Bu yazı Socrates‘in Aralık 2016 sayısında yayımlanmıştır. Bütün sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.