O kadar güzel, o kadar büyüleyici, o kadar görkemliydi ki asla bitmez sanmıştım. Bu gözler Zidane’ı, Henry’yi, Ronaldo’yu görmüştü ama Ronaldinho başkaydı. En saf yetenekti gördüğüm. Benzeri yoktu. Belki Bergkamp ama konumuz o değil. “Top ayağına yakışıyor” derler ya; top kağıt üstünde öznedir o cümlede ama değildir aslında. Ronaldinho’nun ayağıdır aslolan. Ta kendisidir hatta.
Küçüğüm; dört, bilemedin beş yaşındayım. Sihirbaz gelmiş şehre, gittim. Nasıl diyeyim? Aklım çıktı, gözlerime inanamadım. Büyülendim. Yıllar geçti sonra üstünden, benzer bir hissi hiç yaşamadım. Ta ki Ronaldinho’yu görene kadar… O zamana kadar futbolcular tahmin edilebilen varlıklardı benim için. Henry soldan ceza alanına girsin; sağ ayayıyla topu karşı köşeye bırakır, bilirdim. Zidane karşısında uygun açıda iki rakip futbolcu bulsun; aralarından ruletle çıkar, şaşırmazdım. Ronaldo yarı sahada topla buluşsun; kaleye kadar gider, daha gitmeden anlardım. Ronaldinho öyle değildi ama; o bile bilmezdi bazen ne yapacağını. Ya da bilir, belli etmezdi. Bir Chelsea deplasmanı… Stamford Bridge’de ceza alanının önünde topla buluştu, kaleyle arasında üç savunma oyuncusu, top ayağında, gerilme şansı yok, pas verecek arkadaşı yok, ya kaybedecek topu ya geri dönecek dedim, kaybetmedi, dönmedi de; dans eder gibi ayağını oynattı önce topun dibinde, hipnotize etti herkesi, “N’apıyor bu?” dedim, anlam veremedim, sonra tam arkadan biri hamle yapacak gibi oldu, fırsat vermedi Ronaldinho, tık diye ayağının ucuyla vurdu topa. Herkes izledi, top süzüldü, kaledeki Cech anlamadı bile ne olduğunu, yan ağlarda gördü topu. Sahadaki diğer 21 adam, hakemler, kulübedekiler, tribündekiler ve ekran başındaki ben… Mal gibi baktık öyle… Hepsi iki saniye, fazlası değil.
Buydu Ronaldinho, en azından bir dönem. En iyisi, en büyüğü, en güzeli, en tahmin edilemezi. Sonra da dedim ya; bitti. Aniden.
Aradan yıllar geçti, nasıl olduğunu hala anlamış değilim. Neden-sonuç ilişkisi kurabilmek önemli benim için. Bir şey yoktan var olmaz ve vardan yok olmaz ya hani, öyle. Bir nedeni vardır onu doğuran ve bir sonucu, bittiği bir an. Ne varsa koyarım bu denkleme, başka türlü baş edemem, belirsizlik sıkar beni, boğar, üstümden geçer. Anlamlandıramadığım her şey yük bana. Yıllar geçti üstünden, Ronaldinho’nun yükü de omuzlarımda hala.
Biteceği, sona ereceği aklımdan bile geçmedi hiç. “Olmaz” diyordum, nasıl olsun? Dans ediyordu sahada, paramparça ediyordu rakiplerini. Nasıl bitsin? Sonra bir gün bitti işte. Özel hayatı dediler, kendine bakmadığını söylediler, disiplinsizliğini bahane ettiler ama yetmedi bana. Benim gördüğüm Ronaldinho, Allah gelse bitmezdi. Disiplinsizlik ne ki? Gece hayatı ne? Kanat taksan uçacaktı lan adam! Nereye bitiyor?
Yanılmışım. Ben hep futbolun içinde Ronaldinho nasıl biter diye bakmışım da gün gelir, Ronaldinho’nun içinde futbol bitermiş. Hesaba katmamışım.
Yıllar sonra bir gün, soğuk bir bahar akşamı, Ronaldinho’yu hatırladım.
Hatırlamakla kalmadım, anladım.