Galatasaray, geçen yıla kadar Türkiye’de kimsenin tanımadığı Hollandalı futbol adamı Jan Olde Riekerink yönetiminde, beşinci bitirdiği 2015-2016 sezonunun yaralarını sarmaya çalışıyor. Geçen sezonun son bölümünde geçici olarak teknik direktörlük görevini üstlenen ancak takımın gösterdiği gelişimin ışığında emaneten devraldığı koltuğun sahibi olan Riekerink’ten önce de Galatasaray, şöhretsiz teknik direktörlerle çalışmıştı. Gelin bu isimlerden beş tanesini hatırlayalım…
Brian Birch
Şampiyon unvanıyla tamamlandığı 1968-69 sezonundan sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak sekizinci olan Galatasaray, 1970-71 sezonu öncesi bir kez daha camianın öz evlatlarından Coşkun Özarı’ya sarılmıştı. Özarı’ya antrenmanlarda yardımcı olması içinse İngiliz bir kondisyoner göreve getirildi. Kimsenin tanımadığı bu İngiliz, Manchester United altyapısından çıkış yaptıktan sonra ülkesinin orta seviyeli kulüplerinde forma giymiş ve futbolu da yıllar önce bırakmıştı. Kondisyoner kavramına alışkın olmayan Türkiye’de bu isim, ‘Galatasaray’ın ikinci teknik direktörü’ olarak anılıyordu. Ve gerçekten de sezonun daha ilk aşamalarında birinci adam olarak takımın başında sahaya çıkmaya başladı. Galatasaray’ı üç yıl üst üste şampiyon yaparak kulüp tarihine ismini kazıyan Brian Birch, dördüncü şampiyonluk için mücadelesini sürdürürken arka arkaya aldığı üç mağlubiyetle yarıştan uzak kalmış ve o sezonun ardından takıma veda etmişti. Efsane olduğu yere, 1980-81 sezonu öncesi bir kez daha gelmesi ise daha sonra pişman olacağı bir karardı, başarısızlıkla sonlandı.
Sigfried Held
14 yıllık şampiyonluk hasreti bitmiş, üstüne Avrupa başarısı konmuş ve Galatasaray, artık daha büyük hedefler yolunda ilerlemeye başlamıştı. Ancak önce Jupp Derwall’in yardımcısı olarak, daha sonra da teknik direktör olarak bu başarıları yakalayan Mustafa Denizli, şampiyon Fenerbahçe’nin 24 puan arkasında bitirdiği 1988-89 sezonunun ardından görevden ayrılmak durumunda kalmıştı. Galatasaray yönetimi, çareyi eski ünlü Alman futbolcu, İzlanda Milli Takımı’nın teknik direktörü Sigi Held’de aramaya karar verdi.
Kadroda Cevat Prekazi, Tanju Çolak, Zoran Simoviç, Uğur Tütüneker, İlyas Tüfekçi, Erdal Keser, Cüneyt Tanman, Erhan Önal, Muhammet Altıntaş, Tugay Kerimoğlu, Bülent Korkmaz, İsmail Demiriz, Semih Yuvakuran ve Hayrettin Demirbaş gibi dönemin çok iyi oyuncuları bulunuyordu; bu isimlere Fenerbahçe’den kaçırılarak transfer edilen Hasan Vezir de flaş transfer olarak katılmıştı. Hâliyle beklenti çok büyüktü. Ancak 8 maçta 2 galibiyet 2 beraberlikle lige çok kötü bir giriş yapan Galatasaray, daha sonra 11 maçta 10 galibiyetlik bir seri yakalasa da sezon sonunda ancak dördüncü sırada yer alabildi. Sigi Held ise pek çokları tarafından Galatasaray tarihinin en kötü yabancı teknik direktörü olarak kabul gördü ve onun ardından kulüp kurtarıcı olarak tekrar Denizli’ye sarıldı.
Reiner Hollmann
Seksenlerde altın devrini Jupp Derwall ile yaşayan ve yeniden yapılanan Galatasaray, o jenerasyonun yavaş yavaş futbol sahnesinden çekilmesiyle birlikte denenmiş formülü tekrar uygulamaya koymak istedi ve 1992 yılında Derwall’in de yardımlarıyla bir başka Alman hocayı takımın başına getirdi. Bu Alman, az zamanda çok ve büyük işler yapacak olan Karl-Heinz Feldkamp’tı. Şampiyon olmakla kalmayıp, şampiyonluklara ambargo koyacak takımı kuran ‘Kalli’, sezon sonunda sağlık sorunlarını gerekçe göstererek takımdan ayrıldı. Yerine geçecek ismi ise kendi önerdi: Kaiserslautern’de kendisinin yardımcılığını yapan Reiner Hollmann. Kariyerinde ciddi bir teknik direktörlük bulunmayan Hollmann’ın yönetimindeki Galatasaray, ligde şampiyonluğa ulaştı. Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda Manchester United’ı eleyerek tarihinin o güne kadarki en göz alıcı başarılarından birini yaşadı. Ancak tüm bunlar, Hollmann’ın ciddiye alınmasına ve saygı görmesine yetmedi. Takımın başarısında payı bulunmadığı düşünülen Alman teknik direktörle sezon sonunda yollar ayrıldı ve yerine –yine Feldkamp’ın tavsiyesiyle– vatandaşı Reinhard Saftig getirildi.
Reinhard Saftig
1991-92 sezonunda ikinci ligde en yakın rakibine 23 puan fark atarak şampiyon olan Kocaelispor, teknik direktör Güvenç Kurtar yönetiminde, birinci ligde de fırtına gibi esmişti. Öyle ki, ilk sezonlarında devreyi lider tamamlamışlar, devamında dördüncü olmuşlardı. Ancak Kurtar, yükselttiği beklentiyi bir sonraki sezonda karşılanamayınca yerini sezon ortasında Reinhard Saftig’e bırakmıştı. Saftig de yedinci sırada aldığı takımla sekizinci olunca Kocaelispor yönetimi onunla devam etmek istememiş, ancak Alman teknik adamın kapısını çalan sürpriz bir şekilde Galatasaray olmuştu. Bu karar verilirken iki unsur göz önünde bulunduruluyordu. Galatasaray’ın Alman teknik adamlarla başarılı olması ve Saftig’in yarım sezonluk lig tecrübesi bulunması.
Düşününce, çok mantıklı bir hamle değildi; ancak Galatasaray sezona çok iyi başladı ve devre boyunca da aynı çizgiyi sürdürdü. 3-1’lik Gençlerbirliği mağlubiyetiyle başlayan ikinci devrede ise çok geçmeden “Samsun-Antep-Antalya” diye anılan seri başladı. Sarı kırmızılı takım araya hatırlanmayan bir Beşiktaş galibiyeti sıkıştırdığı bu üç mağlubiyetin arkasından bir de Fenerbahçe’ye 3-0 yenilince sezon erken bitti. Namağlup geçilen son sekiz hafta, takımın ancak üçüncü olmasına yetebildi. Saftig’in kaderi ise dünden belliydi…
Michael Skibbe
Karl-Heinz Feldkamp, Galatasaray’da toplam iki sezondan daha az görev aldı. Ancak kulübün tarihinde çok derin bir iz bıraktı, zira hem çalıştığı dönemlerde çok başarılı oldu hem de kulübün kendisinden sonraki haritasını çizdi. 2007-08 sezonundaki ikinci mesaisinde kurulan yepyeni takımla şampiyonluğa ilerlerken bitime altı hafta kala bir anda görevi bıraktı ve geçici olarak takımın başına geçen kondisyoner Cevat Güler’le altıda altı yapan Galatasaray şampiyon oldu. 2008-09 öncesi Galatasaray yine Alman teknik direktör arayışındaydı ve anlaşılan isim önceki sezon Kalli’nin takımını beş golle evine gönderen Bayer Leverkusen’in genç antrenörü Michael Skibbe oldu. Skibbe yönetiminde Galatasaray, çok başarılı bir Avrupa sezonu geçiriyordu. Ligde ise ilk yarıyı Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın önünde, üçüncü sırada bitirmişti. Feldkamp, o zamanlar gazetedeki köşesinde Skibbe’yi eleştiren yazılar yaşıyordu.
Kısa bir süre sonra ise ‘Teknik danışman’ sıfatıyla Skibbe’nin üstüne getirildi. Bu görevlendirme, futbolcuların sevmediği söylenen Michael Skibbe’ye uygulanan bir ‘mobbing’ çalışması mıydı yoksa genç teknik direktörle ilk teması kuran Feldkamp’ın gelişi onun da işine gelecek bir hamle miydi, bunu bugüne dek öğrenemedik. Ancak Galatasaray, kriz havasına çoktan girmişti. Kewell, Lincoln, Arda, Baros ve Nonda’dan oluşan göz alıcı bir hücum hattına sahip olan ve Avrupa’da harika maçlar çıkaran takım, ligde birbiri ardına puanlar kaybetti. Puansız dönülen Antalya deplasmanını takiben iç sahada Kocaelispor’dan beş gol yenince Skibbe için yolun sonu geldi. Gerideyse birçok tartışma ve “Skibbe kalsa UEFA Kupası kazanılır mıydı?” sorusu kaldı…