Beşiktaş’ın sezon başında yaptığı transferler içerisinde belki de en çok tartışma yaratanı Ricardo Quaresma’ydı. 2010 yılında Beşiktaş’a transfer olurken takımın üzerinde bir süper yıldız olarak lanse edilen Portekizli oyuncu, yıl 2015’i bulduğunda kariyerinde daha da geriye gitmiş, klasik sorunlarını üzerinden atamadığı gibi 32 yaşını da bulmuştu. Porto’daki son sezonunda biraz kıpırdanmış olsa da bıraktığı Beşiktaş ile dönüşte bulacağı Beşiktaş arasında dağlar kadar fark vardı. Bir önceki buhran döneminde kulüp kültürüne ters düşen bir şekilde yıldızları bol bir ekibin kıymetlisi olarak gösterilen Portekizli, beş yıl sonra bu sefer ürettiği oyunla yıldız olmaya çalışan bir takıma transfer oluyordu. İki Beşiktaş arasında çok ciddi kadro, anlayış ve oyun farklılığı vardı. Her ne kadar Portekizlinin, Beşiktaş taraftarının bir kısmında kredisi sonsuz olsa da artık bu takım ona bağımlı değildi ve Şenol Güneş’in ekibi bunu ligin başlamasıyla beraber net bir şekilde ortaya koyuyordu.
Buraya kadar işler beklediğim gibi gelişti. Quaresma’nın transferinin taraftarda ve camiada ikilik yaratması, bu takımda Q7 bir ihtiyaç mıdır değil midir düşüncesinin yayılması, Quaresma’nın sezon başlamasıyla birlikte yedek kalması derken her şey beklentiler dahilinde devam ediyordu. Hele hele Quaresma ligin ikinci haftasında iç sahada oynanan Trabzonspor maçında saçma bir kırmızı kart görüp takımı 10 kişi bırakıp üstüne de Beşiktaş kaybedince resim netleşmişti. Beşiktaş dertsiz başına dert aramış ve Quaresma’yı saatli bomba olarak takımın içine yerleştirmişti, takıma faydasından çok zararı olacaktı. Lakin ilerleyen takvim gösterdi ki işler iyice garip bir hâle bürünecekti.
Öncelikle şu hakkı bir teslim edelim; bu sezon Beşiktaş’ın sahada en çok yürek koyan, en çok isteyen ve çabalayan oyuncularından biri oldu Ricardo Quaresma. Eskiden sahada rakibiyle didişen, tamamıyla kendine ve şova yönelik oynayan, zaman zaman iyi niyetinden dahi şüphe edilebilecek adam gitti ve takımını ileriye taşımaya çalışan bir rol oyuncusu, hırslı mücadeleci istekli bir lider geldi. Belki kendisi Beşiktaş’ın değiştiğini ve geliştiğini gördü belki de Şenol Güneş eski Quaresma’nın bu takımın bir parçası olamayacağını ona bir şekilde izah etti. Sonuç olarak ortaya çok daha uyumlu ve gayretli bir Q7 profili çıktı ama ilginç nokta da burada başladı.
Quaresma kötü mü oynuyor? Kesinlikle hayır, hatta bana kalırsa görüntü itibarıyla son derece faydalı bir transfer gibi duruyor. Hem rakamlar hem sahadaki oyunu Portekizlinin Beşiktaş’a önemli bir itici güç olduğunu gösteriyor. En son Trabzonspor maçında takımın puan kaybetme ihtimali varken bu sene birçok kez olduğu gibi kilidi açan yine o oldu. Gelgelelim Q7 oynarken ortaya çıkan kenar ortalarına endeksli hücum anlayışı Beşiktaş’ın oyun ezberini örselemeye devam ediyor. Takımın Slaven Bilic döneminde temellendirip Şenol Güneş döneminde ülke standardının çok üstüne taşıdığı bir hücum akışkanlığı var. Bu akışkanlığı yaratan temel nokta merkezde Atiba- Sosa- Oğuzhan üçlüsü ve onlara kenarlardan yaklaşan Gökhan Töre, Olcay, oynarsa Kerim Frei gibi isimlerin topu ayakta fazla tutmayan hızlı pas trafiği. Beşiktaş bunu her geçen gün üstüne koyarak büyüttü ve bu sezon Sosa ve Oğuzhan’ın vites artırmasıyla iyice kusursuz icra eder hâle geldi.
Beşiktaş’ın elinde farklı tiplerde kenar oyuncuları var (Olcay, Gökhan Töre, Kerim Frei, Quaresma) ve bu oyuncuların hepsinden bir şekilde verim alınabiliyor. Lakin Beşiktaş’ın A planını işler kılmak için diğer üçlü sahada daha muktedir duruyor. Ricardo Quaresma sahada olduğu zaman çok olumlu işler yapıyor, pasları, asistleri, hırsı net bir şekilde görülebiliyor ancak görülebilen bir şey daha var ki, takımın o oynarken çok daha kanat ortası açan bir tarzla oynadığı ve sahada baskı gücünü ve akıcılığını kaybettiği. Rakip savunmaların dengesini çok hızlı bozabilen Beşiktaş yerine sürekli kenardan içeriye top yollayan bir takım ortaya çıkıyor ki rakip savunmalar buna daha rahat önlem alabiliyor. Quaresma’nın topu sürekli ayağına istemesi, zaman zaman eski kötü alışkanlıklarını hatırlayıp fantastik işlere girişmesi de cabası. Örneğin bir önceki Rizespor deplasmanında sakatlığı nedeniyle sahada olmayan Quaresma yerine Kerim Frei oynadı ve takımın belirttiğimiz bunaltıcı hücum karakteri geri döndü. Sosa, Oğuzhan, Frei paslaşmaları Beşiktaş’ı o kadar hızlı ceza sahası civarlarına taşıdı ki Rizespor savunması tamamen çaresiz kaldı. Quaresma’lı düzende haftalardır bu denli bir akışkanlık görmek mümkün olmuyordu ki Trabzonspor maçında da Beşiktaş bu kadar akıcı ve direkt oynayamadı.
Beşiktaş için sezonun en kritik ve en çetrefilli dönemi başlarken bu ‘aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık’ sendromu ilginç bir hâl almaya devam ediyor. Ricardo Quaresma bireysel olarak beklenen katkıyı sağlıyor, gayet iyi oynuyor ama Beşiktaş Quaresma ile Quaresma’sız olduğu kadar iyi oynayabiliyor mu, bence bu sorunun yanıtı hayır. Naçizane görüşüm Ricardo Quaresma’nın bu takım için mükemmel bir B planı olduğu ve A planı işlemiyorken çok ciddi bir koza dönüşebileceği. Ama Beşiktaş’ın ligde gayet iyi işleyen A planına Quaresma ne kadar iyi hizmet ediyor işin o kısmı bulanık. Bu sezon özelinde takıma puan olarak da kritik katkı yapan Portekizli oyuncuyu teknik heyetin şu ana kadar iyi idare ettiğini söyleyebiliriz. Fakat Quaresma yarınlar için bu takım düzeninde basketboldaki gibi bir altıncı adam rolüne alıştırılamazsa ana hücum planından ciddi şekilde sapmış bir Beşiktaş görebiliriz, burada da en büyük yük yine Şenol Güneş’in üzerinde olacak.