Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Ağustos 2016DergiRIO 2016Tutya Yılmaz: Proje ’16

Tutya Yılmaz uzun yıllardır olimpiyat hedefiyle yaşıyordu. Genç artistik jimnastikçi, Rio yolunda başından geçenleri Socrates’e anlattı...

Spora 2003 yılında, yani dört yaşında başladınız. Çocukluğunuzu yaşayamadığınızı düşündüğünüz zamanlar oldu mu?

Çocukken herkes parkta oynarken ben antrenmandaydım. Okullar yazın üç ay tatil olurdu ama ben en fazla dört gün tatil yapabilirdim. “Onlar ne güzel tatilde, ben çalışıyorum,” deyip arkadaşlarıma özendiğim günler oldu. Yine de sosyal hayatımı da eşit derecede götürmeye, kendimi mutlu etmeye çalıştım, hem çocukken hem de şimdi. Ama tabii bazı fedakârlıklar yapmak gerek.

Yaklaşık 10 yıldır, spesifik olarak 2016 Olimpiyat Oyunları’nı kendinize hedef koyduğunuzu biliyoruz. Bir nevi ‘proje çocuk’ olarak büyüdüğünüzü söylemek mümkün mü?

Spora başladığım ilk günden beri, benim için bu telaffuz ediliyordu zaten. Küçükken farkına çok varamıyorsunuz ama sekiz yaşında Türkiye şampiyonu olunca, ben de “Tamam, artık olimpiyatı hedefliyorum” dedim. Zaten uzun yıllardır çok güçlü bir ekibin yardımıyla çalışıyorum. Ama asla üzerimde “Gideceksin!” baskısı oluşturulduğunu hatırlamıyorum, sadece bir hayaldi. O yüzden, Nisan ayında Rio’ya katılım hakkını aldığım andaki mutluluğumu kelimelerle anlatamam; çünkü bu, çok uzun yıllardır kurulan bir hayalin gerçeğe dönüşmesi anlamına geliyordu.

Peki hiç zorlandığınız, “Jimnastiği bırakacağım” dediğiniz bir nokta oldu mu?

Çok zor ve yorucu bir spor yapıyoruz. Günde yedi-sekiz saat çalışıyoruz ve bazen psikolojimin bunu kaldırmadığı, gözümden yaş geldiği oldu. Robot değiliz zaten. Fakat sadece bir kere, spor dışı bir nedenden dolayı jimnastiği bırakma düşüncesi içine girdim. Ben geçmişte Bağlarbaşı Jimnastik Salonu’nda çalışıyordum ama salon kapandı. O dönem sadece Kartal’da bir salon vardı ve olimpik olmadığı için orada antrenman yapmam mümkün değildi. Günübirlik İzmir’e gidip gelmeye başladım ve bu beni çok zorladı. Tam sporu bırakma kararı vermiştim; Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan’ı aradım bunun için… Kabul etmedi ve hemen bize bir salon tahsis etti. Bir haftada falan hazır hale geldi salon ve ben de yoluma devam ettim.

Türkiye’de birçok genç ve potansiyelli sporcu, eğitim hayatlarıyla yaşadığı çakışma yüzünden sporu bırakıyor. Siz okul ve sporu nasıl yürüttünüz?

Türkiye’de hem iyi bir sporcu olup hem iyi bir eğitim görmek mümkün olmuyor maalesef. Ben anaokulundan beri İTÜ Geliştirme Vakfı okullarında okuyorum ve çok yardımcı oldular. Bana özel ders programı yapıldı. Beden eğitimi, resim ve müzik derslerine girmeyip öğlen okuldan çıkıyordum. Akşam sekize kadar antrenmanım oluyor zaten. Türkiye’deki çoğu antrenör, sporcularına okulun önemli olmadığını empoze etmeye çalışıyor. Bu da çocuklarda doğal olarak, “Nasıl olsa spor yapıyorum, eğitim hayatımı sürdürmeyeyim” düşüncesi yaratıyor. Ama spor gittiği zaman eğitim kalır. Ben de iyi bir üniversite okumak ve jimnastik kariyerim bittiğinde iş kadını olmak istiyorum. Antrenörlük yapmayacağım.

Artık ülkedeki genç jimnastikçiler için bir rol model olduğunuzu söyleyebiliriz. Sizin de örnek aldığınız birileri var mı?

Jimnastikte de var, jimnastik dışında da… 2008’de denge aletinde olimpiyat şampiyonu olan Amerikalı Shawn Johnson’ı çok severim. Hem vücut yapısı olarak kendime benzettiğim hem de kişilik olarak çok takdir ettiğim bir sporcudur. Bir diğeri ise futboldan; Cristiano Ronaldo. Profesyonelliğini, hırsını ve çalışkanlığını kendime örnek aldığım ve hayranlıkla izlediğim bir isim. Ancak Türkiye’de yetişirken önümde bir rol modelim olmadı. Eğer antrenman yaparken benden iyi birisi olsaydı, belki daha hızlı ilerleyebilirdim. Umuyorum ki ileride, beni ve Ferhat Arıcan’ı örnek alan, başarılı sporcular yetişecektir.

*Bu röportaj, Socrates’in 176  sayfalık olimpiyat özel sayısında yayımlandı. Derginin tüm sayılarını temin edebileceğiniz satış bağlantıları için tıklayın!

İlginizi çekebilecek diğer içerikler