Bulgaristan yerine Türkiye’yi tercih edişinizle başlayalım. 1980’lerde bu geçişi yapan sporcular -Naim Süleymanoğlu gibi- çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmıştı. Sizinki nasıldı?
Bu süreçte iki tip insanla karşılaştım; bana destek verenler de oldu, arkamdan kötü sözler söyleyenler de… Seçtiğim ülkeden bağımsız olarak, ben bunun hep iyi bir fırsat olduğunu düşündüm. Tabii Bulgaristan ve Türkiye’nin geçmişinin farkındayım ama artık modern dünyada yaşıyoruz. Naim Süleymanoğlu benzetmesine de biraz şaşırdım çünkü o çok büyük bir sporcuydu. Bu durumdan mutsuz olanlar olmuş olabilir ama yüzme, benim işim. İş yerinizde mutlu değilseniz, onu değiştirirsiniz.
Zaten geçen yıl, Bulgaristan basınına “Bu sadece bir iş” minvalinde açıklamalarınız olmuştu. Türkiye adına yarışmak, sizin için hâlâ ‘sadece iş’ mi?
Türkiye seçeneklerim arasında en mantıklı olandı ve ilk anda fikirlerim gerçekten böyleydi. Ancak aradan geçen süre içerisinde ben Türkiye’yi tanıdım ve Türkiye de beni tanıdı. Artık destek ve ilgi görüyor, kendimi bu ülkenin bir vatandaşı gibi hissediyorum.
Türkiye’ye transferiniz, Michael Phelps’in antrenörü ve dönemin Türkiye Yüzme Federasyonu danışmanı Bob Bowman tarafından onaylanmıştı. Hatta kendisi, günün birinde madalyalar kazanabilecek bir kalitede olduğunuzu söylemişti. Sizce beklentiler ne zaman karşılanacak?
Son Avrupa Şampiyonası bu açıdan bir göstergeydi bence. 50 ve 100 metre sırt üstünde final yüzmeyi başardım, Rio öncesinde çok ciddi bir özgüven depoladım. Bob Bowman’ın hakkımda yaptığı yorumlara da katılıyorum. Zaten vatandaşlık değiştirmeye karar verdiğim dönemlerde de kendisiyle çok faydalı bir toplantı yapmıştık. Amacım çok kısa içerisinde Türkiye’nin en iyi kadın sporcularından biri olmak ve beklentilere cevap vermek.
Tabii Rio’da, yüzmenin Avrupa dışı ağır sıklet ülkeleri; Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Çin ve Japonya da olacak. Gerçekçi hedefiniz nedir?
Bence duruma gerçekçi bakmalı ve gün gün ilerlemeliyiz. Benim ilk amacım, eleme yarışımı kazanıp yarı finale gitmek. Bunu başarırsam, bir sonraki hedefim final yüzmek olacak. Bir anda “Finale gideceğim” dersem kendimi baskı altına alırım. Oraya gidip havuza gireceğim ve sonrasında neler olup biteceğini göreceğiz… Aslında sadece 200 değil, 100 metre sırt üstünde de yarışmayı umuyordum fakat bunu başaramadım. Neyse ki en güçlü olduğum disiplinde yarışacağım. Umuyorum en iyimi verebilecek şansı bulurum.
Bu sizin ikinci olimpiyat deneyiminiz olacak. Bulgaristan adına yarıştığınız 2012 Londra neler hissettirmişti?
‘Olimpik sporcu’ unvanı, insanın ömür boyu taşıyacağı bir gurur vesilesi. Londra’da yarışmak da öyleydi ama göz açıp kapayıncaya kadar bitti. Sonrasında dört koca yıl beklemek durumdasınız. Orada olmak rüya gibiydi. Açılış seremonisinde, ertesi gün yarışım olduğu için yoktum fakat kapanışı unutamıyorum. Müzik, dans, seyirciler… Muhteşem bir atmosferdi. Hatta bir seferinde olimpiyat köyünde Usain Bolt’la aynı masada yemek bile yedim. Herkes, o büyük sporcular bile, sanki arkadaşınız gibi.
Son olarak; Instagram’da doping kontrol belgelerinizi paylaşıp “Dopinge hayır” dediniz. Sizce en üst seviyede, yüzme temiz bir spor mu?
Bunu umuyorum ama maalesef buna inanamıyorum. Mesela Yulia Efimova bu yıl, hem de kariyerinin ikinci doping cezasını almasına rağmen Rio’da yarışacakmış. Aynı maddeyi kullanan vatandaşı tenisçi Maria Sharapova nasıl iki yıl ceza aldı o zaman? Yine de bunlar hakkında konuşması gereken kişi ben değilim. Diliyorum ki en üst seviyede yarışan kim varsa, çok ağır çalışıyor ve dopingden uzak duruyordur… Rio 2016, ne olursa olsun; tüm güvenlik çekinceleri, ekonomik sorunlar, Zika virüsü ve doping skandalları gibi konular sebebiyle hayli enteresan geçecek.
*Bu yazı ilk olarak Socrates‘in Ağustos 2016 sayısında yayımlanmıştır. Bütün sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.