Almanya Futbol Federasyonu Basın Sorumlusu Jens Grittner, Joachim Löw ile kürsüye çıktığında, “bugün olağanın dışında bir basın toplantısı düzenleyeceğiz. Joachim konuşacak ama sorularınızı kabul etmeyecek” dedi. Ülkemizde sıkça karşılaştığımız bu uygulamaya Almanların pek alışık olduğunu söyleyemeyiz. Löw, 2018 Dünya Kupası kadrosunu açıklayacak, daha doğrusu kadrodan çıkartacağı dört ismi belirtecekti. Alman basınında sabahın erken saatlerinden itibaren bu dört ismin kimin olduğuna dair çeşitli spekülasyonlar yapılmıştı. Mario Gomez’in kulandığı arabanın kamptan ayrılması, “Gomez yok!!!!” paylaşımlarını beraberinde getirmişti. Löw de bu heyecandan zevk almış olacak ki, kararını açıklayana kadar, içi pek de dolu olmayan sayısız cümle kurdu. Ardından, nihayet herkesin duymak istediğine gelmişti sıra…
“Leno yok, Tah yok, Petersen yok ve… Leroy Sane yok.”
Löw kararını açıkladıktan birkaç saniye sonra kürsüyü terk edip, salondaki gazetecileri, sormak istedikleri sayısız soruyla yalnız bıraktı. Evet, Manuel Neuer’in kadroda yer almasının son günlerde olası gözükmesinin ardından, Bernd Leno ya da Kevin Trapp’in eve dönmesi kesin gibiydi. Aynısı Jerome Boateng’in düzelmeme ihtimali üzerine kadroda tutulan Jonathan Tah için geçerliydi. Nils Petersen’in de çok umutlu olmadığı söyleniyordu son günlerde. Ama Leroy Sane? Beş büyük ligin en çok asist yapan ikinci oyuncusunun; Avrupa’nın en çok gol atan takımının en etkili oyuncularından birinin; ilk 11’de olmayı ya da yedekten gelmeyi önemsemeden yüksek performans gösterebilen Sane’nin kadroda olmaması büyük şaşkınlık yarattı. Löw, soru kabul etmeyince gerekçesini de sunamadı.
Kâğıt üstünde 12 milli maçının hiçbirinde gol ya da asist başarısı gösteremeyen Sane’nin, son oynanan Avusturya maçında da bir varlık gösterememesi onun da itiraz edemeyeceği bir gerçek. Ancak hem Bundesliga’da hem de Premier Lig’de uzun süredir üstün performans gösteren Sane’nin yeterince şans görmediği de göz ardı edilmemesi gereken bir husus. Peki futbola neredeyse aynı pencereden bakan iki teknik adamın, aynı oyuncuya bu kadar farklı bakmasının sebebi ne olabilir? Guardiola – arada kısa mutsuzluk yaşadığı bir süre olsa da – zamanında yüksek meblağ ödettiği genç oyuncusundan bu kadar verim alabiliyorken, Löw için Sane neden vazgeçilebilir bir figür? Anahtar sözcük; odak.
Sayısız yetenekli oyuncuya sahip olmasına rağmen, Manchester City kadrosu içerisinde dripling ve hız konusunda Sane’nin farklı meziyetlere sahip olduğunu Pep de görmüş ve hücum setlerini buna göre kurmuştu. City’de amaç bir noktada Sane’yi izole etmek, ona alan yaratıp hızlı (çapraz ve uzun paslarla), Sane’yi bire birde bırakmak. Genç oyuncunun bu sayede birçok asiste imza attığını gördük bu sezon Premier Lig’de. Guardiola, benzerini Bayern’de Douglas Costa veya kısmen Kingsley Coman’la da denemiş ve başarılı olmuştu. Ancak bu iki oyuncunun birinci tercih olmama sebebiyle, Sane’nin milli takımdaki sorunu aynı. Bayern’de Costa ve Coman dışında Franck Ribery, Arjen Robben ve Thomas Müller gibi oyunun odağında olmak isteyen ve başka hücum setlerini de provoke eden oyuncular vardı. Almanya’da ise Toni Kroos, Mesut Özil, Thomas Müller ve artık sakatlanmaktan da vazgeçen Marco Reus gibi oyuncular, Löw’ün olmazsa olmazı yüksek seviyedeki top kontrolünü belirli bir oranda garanti ediyor. İzole edilmek istenen ve şablon içinden çıkıp, daha çok doğaçlama ataklarla yıldızlaşmayı hedefleyen bir oyuncu için ise bu yapılanmada yer yok. Bu nedenle Sane’nin birçok maçta kopuk bir görüntü çizdiğini görebildik. Löw son tahlilde Julian Brandt ve Sane arasında bir tercih yapmak zorundaydı ve taktiksel açıdan daha adapte olmayı beceren Brandt’i tercih etti.
Ancak Sane için milli takım kapısı bu yüzden tamamen kapanmış değil. Özellikle büyük turnuvalardan sonra sistem değişikliğine giden Löw, Sane’yi de kullanabileceği bir yapılanmaya gitmeye mecbur. Şu an Almanya’nın odağında olan oyuncuların yaşı ilerliyor ve sıra Sane gibilerine gelecek. Belki o zamana kadar Löw, soruları da kabul eder…
