New York Maratonu, ilk seferde ancak kura şansı yanınızdaysa katılabileceğiniz, dünyanın en önemli spor organizasyonlarından biri. Ben o şanslı grubun içerisindenim ve bu dev organizasyonda elde ettiğim bilgi ve deneyimleri, siz değerli maraton dostlarıyla paylaşmak isterim. Bu sene 1 Kasım’a denk gelen Pazar günü gerçekleşecek yarışta ilk kez katılımcı olacaklar için de önemli tavsiyelerim olacak.
Öncelikle biraz rakamlarla bakalım. Organizasyon, diğer maratonlara göre daha çok yeni olmasına rağmen(ilk defa 1970’te düzenlenmişti) gerçekten göz kamaştırıcı. Bırakın Türkiye’yi, dünyadaki benzerleriyle bile kolay kolay kıyaslanamayacak bir olaydan bahsediyorum. 2014’te maratonu bitiren toplam koşucu sayısıyla bir rekora imza atıldığında ortadaki rakam 50 bin 530’du. Bu, 58 bin maksimum katılımcı kapasitesiyle karşılaştırıldığında çok ciddi bir seviye. Ancak söz konusu 58 bin şanslı insan arasına girebilmek o kadar kolay değil. New York Maratonu, sadece aşağıdaki beş kitleye kucak açıyor:
–Profesyonel koşucular
–Belli bir derecenin altında maraton veya yarı maraton derecesine sahip olanlar (Çok ümitlenmemek lazım baraj derecelerini aşağıda görebilirsiniz…)
–Akredite hayır kurumları adına koşanlar
–New York Road Runner Kulübü üyeleri
–Kura ile yarışa katılmaya hak kazananlar (Benim gibi!)
Maratona başvuru 12 dolar civarında, katılmaya hak kazanırsanız da 347 dolar’cık ödüyorsunuz. Bu miktar, özellikle maratonun ekonomik olarak yarattığı getiri anlamında çok değerli. Dünyanın büyük maratonları arasında en çok gelir elde edilen(300 milyon dolardan fazla), en çok seyirciye sahip olan(2 milyondan çok) ve en çok bağış toplanan(20 milyon dolardan fazla) maratondan söz ettiğimiz unutulmasın.
New York’ta Yarış Deneyimi
Maraton fuarı, ismen değil gerçekten bir fuar. Bizdeki fuaye alanları gibi değil, tüm gününüzü içerisinde geçirebileceğiniz bir yapı söz konusu. Rengarenk kıyafetler, ayakkabılar, son teknoloji saatler, beslenme ve sağlık ürünleri… Ne ararsanız, aramadıklarınızla beraber bu fuarda.
Seyirci sayısı oldukça fazla, bunun en büyük avantajı tüm 42 küsür kilometre boyunca yanınızda bağırıp çağıran insanlar görebiliyor olmanız. Yarışın en sessiz anları köprü geçerken yaşanıyor.
Başlangıç anı dalgalar hâlinde organize ediliyor. Hangi dalgada başlayacağınız kayıt sırasında belirteceğiniz finiş zamanına göre belirleniyor. Yalan atmayın, yoksa yalnız kalırsınız!
Yarış Staten Island’dan başlıyor ve Verrazano Narrows Köprüsü üzerinden Brooklyn’e ilerliyor. Brooklyn caddeleri boyunca neredeyse her köşe başında canlı müzik yapan gruplar sizi karşılıyor, Manhattan’a geçene kadar genelde müzik türü rock, blues ve country olarak değişiyor. Manhattan’da yarışın Harlem’e doğru ilerlemesiyle birlikte pop, hip-hop dj’leri karşınıza çıkıyor.
Tüm koşu boyunca tempocular ellerinde hedef bitiş zamanı yazan pankartlarla koşuyorlar. Kendinize en uygun tabelayı gördüğünüz an ona yapışın, genelde bir toplulukla koşmak daha iyidir.
Rota içerisindeki en ciddi eğimleri köprüler temsil ediyor. İnsanın sabrı buralarda biraz zorlanabilir. Ancak su ve diğer içecek istasyonları yerli yerine kurulmuş ve gayet uzun. Yarış boyunca susuzluk çekmezsiniz. Ayrıca jel ve enerji içeceği almanız da mümkün. Bir de ilk yardım istasyonları var, tuzsuz kalmanız hâlinde hemen bir tanesini ziyaret edebilirsiniz.
Yarışın bitimine 4 kilometre kala Central Park’a giriyorsunuz. Tabii yarışın sonu olması itibariyle ilk izlenim hoşunuza gitmeyebilir. Bu yüzden parkı koşmadan önce gezmek iyidir!
Önemli Tavsiyeler
Yarışın ilk startı 9.40 ama Staten Island’a geçen feribotlar 5.15 ve 5.45’te kalkıyor. Bu da feribot kalktıktan sonra yarışa kadar en az 5 saatlik bir süre demek. Yarış öncesi besininizi, beslenme çantası şeklinde hazırlamanız lazım yoksa yarışa depolar boş başlarsınız.
Staten Island’a geçtikten sonra feribot iskelesinde 7.30’a kadar takılın. Hem sıcak hem de tuvalet var. Sonrasında otobüslerle yarış alanına geçiş var.
Kasım ayı New York’da soğuk geçer. Geçtiğimiz sene startta 30knot üzerinde esen rüzgar bir çok sporcunun şapkasının uçmasına neden oldu. Bu yüzden illa kafanıza bir şey takacaksanız bere daha iyi olacaktır.
Soğuk demişken, bizim ülkedeki organizasyonların aksine çantanızı bırakabileceğiniz son saat 8.10, ardından servisler kalkıyor. Bu da demek ki en az 1 buçuk saat startı bekleyeceksiniz. İlk dalgada değilseniz bu süre daha da uzar. O havada koşu şortu ile kalmak istemezsiniz. Bu yüzden artık giymek istemediğiniz bir eşofman takımı ile başlangıç çizgisine gidin. Türkiye’den taşımak istemezseniz bit pazarından da alabilirsiniz.
Bitiş çizgisini geçtikten sonra çantanızı almak ve tekrar metroya yürümek için uzun bir yolunuz olacak. Sonrasında giymek için gerçekten kalın kıyafetleri çantanıza koyun. (Geçen sene saati açık unuttuğum için ölçtüm, bitiş çizgisinden metroya 6 kilometreden fazla yürümüşüm)
Eğer bitiş çizgisinde sizi bekleyecek bir tanıdığınız varsa çanta bırakmama opsiyonunu seçin, böylece hemen hengameden kurtulursunuz ve teflon yağmurluk yerine mont yerine geçecek bir panço alabilirsiniz.
Başlangıçtan önce bekleme alanlarında birçok içecek standı göreceksiniz. Daha önce içmediğiniz şeyleri bedava diye orada içmeyin, 42 kilometre eziyet olmasın…
Son olarak da throwback Sunday diyelim:
*Vodafone İstanbul Maratonu ile ilgili detaylı bilgi için buradan.
Can Demirel, Güney Amerika’nın Kuzey karakterli soğuk insanı. Plaza, tarla ve oteller üçgeninde göçebe spor hayatı deniyor. Kısıtlı zamanda yapılan egzersizlerden maksimum verim almak üzerine deneysel çalışmalarda bulunuyor, kobay olarak kendini kullanıyor. 1993 yılında başladığı spor hayatında yüzme, yelken, Amerikan futbolu ve triatlonla gerçekten uğraşmış olup şimdilerde mevsimine göre spor seçiyor. Strava profili için tıklayabilirsin