Eski bir futbol adamı olarak ülke futbolunda bugün gelinen durum beni üzüyor. Gerek saha içindeki yetersizlik gerek saha dışında ve tribünlerdeki gerginlik bedbinliğimin baş sebebi. Hele Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan maçlardan önceki hırçınlıklar ve sezona yayılan kavgalar yok mu! Bizim dönemimizdeki rekabeti düşününce karamsar olmamak elde değil…
Galatasaraylı bir ailede büyüdüm. Babam Galatasaray Lisesi mezunu, ağabeyim ise Galatasaray futbol takımının sol açığı ‘Kör’ Danyal’dı. Buna karşın Kadıköy’de ikamet etmemiz vesilesiyle Fenerbahçe takımını yakından takip ettim. Evimizin Fenerbahçe Stadı’na çok yakın olması nedeniyle Zeki Rıza Sporel ve Fikret Arıcan gibi büyük futbolcuları izleyerek büyüdüm. Sonra sporculuk kariyerim başladı ve Galatasaray formasıyla, bu kıymetli rekabete bizzat tanıklık ettim. O derbileri yaşamış biri olarak, sahadaki mücadele ve saygının bugün ne kadar değerli olduğunu anlayabiliyorum. Düşünün ki o dönemde Fenerbahçe ile Galatasaray müşterek bayram yapardık. ‘Fenerbahçe-Galatasaray Bayramı’ adı altında oynanan maçlardan birine ben de kaptan olarak çıkmıştım, ömrümün sonuna kadar unutamam.
Fenerbahçe Stadı’nda oynanan maçtan evvel faal futbolcular ile tekaütler, bando eşliğinde bir geçit töreni yaparak seyirciyi selamlamıştık. Daha sonra tekaütler sahaya çıktı. Emekli futbolcuların kaptanları, derbinin şanına yakışan iki isim; Nihat Bekdik, nam-ı diğer ‘Aslan’ Nihat ve Zeki Rıza Sporel’di. Galatasaray’ın o dönemdeki kaptanı olan bendeniz, efsane isim Nihat Bekdik’i layıkıyla ağırlayabilmek için epey uğraş göstermiştim. Giyeceği formayı özenle hazır edip, evde ütületerek soyunma odasına kadar adeta nadide bir mücevher gibi titizlikle getirdim. Nihat Ağabey’in bu tavrım karşılığında Zeki Rıza’ya dönerek, “Zeki, bak benim kaptanımın yaptığına!” demesini bugün bile hatırlarım. Bu ikili, saha içinde de bayramı izlemeye gelenlere unutulmaz anlar yaşatmıştı. Futbolu bırakmalarına rağmen sahadaki mücadeleleri, büyüklerimiz tarafından bizlere örnek gösterilmekteydi. Bir yanda savaşçılığını feyz aldığım Nihat Bekdik, diğer yanda asaletine öykündüğüm Zeki Rıza Sporel…
Dediğim gibi Kadıköylü olmam vesilesiyle Fenerbahçeli futbolcular ile aynı muhitlerde yer aldım. Henüz çocukken Zeki Rıza’yı stadyumda izlemiş ve büyülenmiştim. Bir de saha dışındaki zarafeti vardı tabii… Ne zaman sokakta görsem, ileride onun gibi klas giyineceğime dair ant içerdim. 1949 senesinde şampiyonluk yolunda ilerlerken, sondan bir önceki maçımız Fenerbahçe ileydi. Mano Palas’taki kampımıza bir anda Zeki Rıza Sporel çıkageldi. Bu önemli karşılaşma öncesinde bize başarı dilemek çin oradaydı. Düşünün, şampiyonluğa giden rakibine başarı dileyen bir Fenerbahçe efsanesi! Bugün, çok çok uzak bir ihtimal…
10 Nisan 1949 tarihli derbi öncesinde kaptanlar Bülent Eken ve Cihat Arman…
Bu isimlerden aldığımız terbiyeden olacak ki bizim dönemimizdeki rekabet de dostluk çerçevesinde sürdü. Bir gün Fenerbahçeli Erol Keskin, Kemal ve Hilmi Atakul kardeşler ile Kadıköy’de oturuyoruz. Galatasaray’da da müthiş bir sağ haf sıkıntısı var. Hilmi’ye, “Yahu Hilmi, bizde sağ haf eksikliği var. Gelip, oynar mısın?” diye sordum. İzin alınması halinde severek oynayacağını belirtti. O izin alındı ve Hilmi, bir sene Galatasaray’da oynadıktan sonra Fenerbahçe’ye döndü. Aynı şekilde ben ve kardeşim Reha da Fenerbahçe’nin isteği üzerine Avrupa turnesi kadrosuna dahil olup, ezeli rakibimizle bir hafta kamp yaptık.
Tabii ki kazanma azmi de söz konusuydu maçlarda fakat bu genelde asabiyetle değil şakayla dışa vurulurdu. 1947’de oynanan bir maçta, Fenerbahçe’den Galatasaray’a transfer olan kalecimiz Necdet Erdem, henüz ikinci dakikada sakatlanmıştı. O zamanlar oyuncu değişikliği hakkı olmadığı için kaleye geçtim ve maç berabere sonuçlandı. Maçtan sonra unutulmaz kaleci Cihat Arman yanıma gelerek, “Ulan, yerime göz mü diktin!” diyerek şakayla karışık fırçasını atmıştı. Derbilerde alınan galibiyetlerin de zevki başka olurdu. Antrenörlük dönemimde Galatasaray’ın başında, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ karşı oynadığımız TSYD Kupası’ndaki şampiyonluğu, ömrüm boyunca kıvançla yâd etmemin nedeni de budur kuşkusuz.
Evet, bütün anlattıklarım sizlere masalmış gibi gelebilir. Bugünkü ortamda yaşanmaları çok güç. Futbola ‘para’ mefhumu girdiğinden itibaren yükselen tansiyon had safhada bugünlerde… Fakat şöyle bir düşündüğümde, bunun çok da zor olmadığına inanıyorum. Sadece futbolun bir oyun olduğunu ve Fenerbahçe olmadan Galatasaray’ın, Galatasaray olmadan da Fenerbahçe’nin olmayacağını anlamak kâfi.
İnternet sitemizin işletimi sırasında çerez ve benzeri teknolojiler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için alan Çerez Politikası başlıklı metnimizi ve Aydınlatma Metni’ni incelemenizi rica ederiz.
This website uses cookies to improve your experience while you navigate through the website. Out of these, the cookies that are categorized as necessary are stored on your browser as they are essential for the working of basic functionalities of the website. We also use third-party cookies that help us analyze and understand how you use this website. These cookies will be stored in your browser only with your consent. You also have the option to opt-out of these cookies. But opting out of some of these cookies may affect your browsing experience.
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.