Real Madrid, bir maç eksiğiyle lider Barcelona’nın on dokuz puan gerisinde. Barcelona’nın gerisine düşmek, kulüp kültürü açısından başlı başına bir sorun zaten. Ama esas problem sıralamadaki kritik konum. Puan cetveline baktığımızda, 10. Girona’nın altı puan önünde, dördüncü sıradalar. 1950’lerden beri İspanya’nın ve Avrupa’nun efendisi olmaya alışık Real Madrid için bu pek de alışık olunmayan bir durum. Nitekim ‘Avrupa takımı’ olma yolundaki ilk lig şampiyonluğunu yaşadıkları 1953-1954 sezonunu dikkate alırsak, bugüne kadar 48 kez ya şampiyon (31 kez) ya da ikinci olarak ligi tamamlamış bir takımdan bahsediyoruz. Geri kalan sezonlarında çoğunda üçüncü olduklarını düşününce, taraftar ve basından aldıkları eleştiriler normal karşılanabilir. Fakat Zidane’ın öğrencilerinin performansı, en kötüsü değil. En azından şimdilik. 1950’lerden itibaren dünyaya yayılan Real Madrid’in, 1976-1977’deki sezonu, bu listenin hala en başında…
1943, Real Madrid tarihi için dönüm noktalarından biriydi. Santiago Bernabeu, kulübün başına geçti ve böylece hanedanlığın temelleri atıldı. 1953-1954 sezonunda ilk şampiyonluğu yaşadılar. 1970’e kadar 12 lig, altı Avrupa Kupası (Şampiyon Kulüpler Kupası) müzeye kondu.
Aslında 1970’lere de kötü girmediler. Eski futbolcusu Miguel Munoz’un çalıştırdığı takım, 1971-1972 sezonunda Pirri ve takıma yeni katılan, ileride kulüp hatta dünya futbol tarihine geçecek Santillana’nın performanslarıyla bir kez daha ligi şampiyon kapattı. Bu sezondan itibaren kısa süren bunalım da başladı…
1972-1973’te ligi dördüncü bitirdiler. 1973-1974 farklı bir futbol yılı olacaktı. Ezeli rakip Barcelona, Katalunya topraklarına dönemin büyük yıldızı Johan Cruyff’u getirmiş ve 1960’tan beri çıkamadıkları ligin zirvesini kafaya koyduklarını göstermişlerdi. Bernabeu’nun da bir hamlesi vardı sezon öncesinde. Alman futbolunun zarif ve asi yeteneği Günter Netzer’e imza attırıldı. Ama kazanan Cruyff olacaktı.
1973-1974 sezonu, Barcelona ve Cruyff birlikteliğinin şampiyonluğu ile sonuçlandı. Real Madrid tarihinde ise önemli yaralar açılmıştı. Ocak ayında, 14 yıl aralıksız takımın başında kalan, dokuz lig ve iki Avrupa Kupası kazanan Miguel Munoz görevi bıraktı. Görevi devralan bir başka eski Real topçusu Luis Molowny ise takımı toparlayamadı ve ligi sekizinci sırada bitirdiler. Daha da kötüsü 17 Şubat 1974’te kendi sahalarında Barcelona’ya 5-0 yenildiler ve rekabet tarihinin en sembolik anlarının birine ‘kurban’ oldular. Tek teselli, kazanılan Kral Kupası’ydı. Sonuç, kimseyi memnun etmedi, tabii ki başkan Bernabeu’yu da… Antrenörlüğe, Yugoslav Miljan Miljanic getiridil. İlginç dönem başlıyordu…
Real Madrid, yeni sezona bir diğer Alman yıldız Paul Breitner’i transfer ederek girdi. Saha içinde de gayet iyi sonuçlar aldılar. Aralık ayına kadar mağlubiyet yüzü görmediler. Athletic Bilbao’ya yenildikleri o maçı da bir hafta sonra Barcelona’yı mağlup ederek unutturdular. 1971’den beri rakibini yenemeyen Real için çok önemli bir sonuçtu bu…
Miljanic, ilginç kararları ve çabuk oyuna önem verdiği sistemi ile dikkat çekiyordu. Birkaç sezon önce takımın hücumlarında başrolde olan Pirri’yi liberoya çekti, altyapıdan çıkan Jose Antonio Camacho ile bir başka genç Vicente Del Bosque’ye şans verdi ve antrenmanlarda devamlı şunu tekrarladı: “Topa bir ya da iki kez dokunun. Daha fazlası olmasın!” Real Madrid, son sekiz maçının sadece üçünü kazanmasına rağmen 12 puan farkla şampiyon olmuştu. Miljanic, kağıt üstündeki başarılarına rağmen tartışılıyordu. Taraftar, oynanan futboldan memnun değildi. Başkan ise Kızılyıldız maçında Yugoslav antrenörün tavrına fena öfkelenmişti.
Real, Kupa Galipleri Kupası çeyrek finalinde Kızılyıldız ile eşleşti. Kızılyıldız’da yetişen ve daha sonra da kulübün antrenörlüğünü üstlenen Miljanic’in duyguları karışıktı. İlk maçı 2-0 kazandılar. Rövanşta ise sürpriz bir karar Madrid camiasını şaşkına uğrattı. “Kalbime ihanet edemem” diyen Yugoslav hoca Kızılyıldız deplasmanına gitmeyeceğini açıkladı. Üstüne bir de medya mensuplarını, evine maçı birlikte izlemeye davet edince Bernabeu dahil olmak üzere homurdanmalar yükseldi. 19 Mart 1975’te rakibi karşısına Antonio Ruiz’in antrenörlüğünde çıkan Madrid, penaltı atışları sonunda kupadan elendi.
Miljanic buna rağmen görevde kaldı ve 1975-1976 sezonunda bir kez daha Real Madrid’i şampiyon yaptı. Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ise yarı finale kadar çıksalar da kupayı kazanacak olan Bayern Münih’e elenmekten kurtulamadılar.
Son iki sezonunda şampiyonluk yaşayan takım, 1976-1977’ye rahat girmedi. Orta saha virtüözü Günter Netzer takımdan ayrıldı. Kötü başlamadılar ama berbat devam ettiler. 7 Aralık 1976’daki Celta Vigo maçından sezon sonuna kadar oynadıkları 26 maçtan sadece 7 galibiyet çıkarabildiler, Şampiyon Kulüpler Kupası’na ikinci turda havlu attılar. Lig bittiğinde 12 galibiyetleri, 12 de mağlubiyetleri vardı ve dokuzuncu sıradaydılar. 1953’te başlayan yükselişin en kötü lig derecesiydi bu.
İşin ilginci ise Miljanic’in ertesi yıl da görevde kalması oldu. Fakat 4 Eylül 1977’deki sezonun ilk maçında Salamanca’ya mağlup olduklarında, artık o koltukta oturamazdı. ‘Nöbetçi antrenör’ Luis Molowny, tekrar eşortmanları çekti ve antrenörlük görevini aldı. Real Madrid, 1977-1978 sezonunda Molowny ile şampiyon oluyordu…
Real Madrid, günümüze kadar hiçbir zaman 1976-1977 sezonundaki kadar diplere inmedi. 40 sezonun 30’unda ya birinci ya da ikinci oldular. Ama özellikle 1970 ve 1980’lerde Şampiyon Kulüpler Kupası kazanma kültürlerinden çok uzaklaşmışlardı. 1998’de Avrupa’nın zirvesine nihayet çıktılar ve 2000’lere de iki kupayla girdiler. Günümüzde ise son dört Şampiyonlar Ligi sezonunun üçünü şampiyonlukla noktaladılar. Bunların ikisinde takımın başındaki isim Zinedine Zidane idi. Velhasıl, Zidane’ın ligde kötü gitmesine rağmen son iki sezonki başarılarıyla kredisi yüksek. Ama bir de ilk dört dışında kalma tehlikesinin arttığı, hatta işi abartarak 10.luk ihtimalinin olduğunu düşünürsek, sonucu kestirmek zor…