“2010’larda kupa kazanan bir başka kuşağın daha sonu mu geldi?” İspanya ile Rusya arasındaki maçı, bu gözle izlemek lazım. Almanya ve Portekiz’den sonra İspanya’nın da vedası, ülke için yeniden yapılanmanın konuşulacağı dönemleri başlatacak.
Aslında İspanya, Portekiz karşısında ilk maçına çıktığında bir puan alsa da oynadığı futbolla birkaç turnuvadır uzak olduğu o egemen futbolu sahaya koymuştu ama grubun kalan maçlarında skoru tutmakta -kendilerine nazaran güçsüz takımlar karşısında- zorlandı. Hatta grup liderliğini bile son anlarda attığı golle kazandı. Koke gibi yeni jenerasyon yıldız adayları sahada olsa da hâlâ Iniesta’ya bağlı bir pas düzeni görülüyor. Ramos, Pique ve de Gea gibi özel diyebileceğimiz bir savunma hattını izlesek de turnuvada o kadar da güven vermedikleri aşikar.
Rakip Rusya ise şimdiden turnuvanın en büyük sürprizlerinden birini yaptı sanki. Belki de ‘en kötü ev sahibi’ yarışına gireceği düşünülen takım, tempolu futbolları ile gruptan çıkmayı başardılar. SSCB dağıldıktan sonra Rusya adıyla ilk kez Dünya Kupası’nda ikinci tur görecek olmaları, misyonlarını tamamladıkları anlamına geliyor aslında. Golovin gibi bir oyuncuyu da dünya futbol sahnesine sunmaları, Cheryshev ve Mario Fernandes gibi futbolcuların performansı da cabası. Ama Rusya bunlarla yetinmeyecek gibi. Ev sahibi avantajlarını da arkalarına alarak, o anlam veremediğimiz tempolarını da tuttururlarsa İspanya’yı zorlamaları kimseyi şaşırtmamalı. Belki turu İspanya geçecek ama dünkü maçlardaki gibi, çeyrek final bileti almak hiç de kolay olmayacak.