Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolKoltuğu Savunmak

Kazanarak görevde kalmak mı, görevde kalarak kazanmak mı? Bir teknik direktörün en büyük çelişkisini bu sezon Vitor Pereira yaşadı.

“Fenerbahçe’ye yakışır bir kadro kuracağız. Hücum futbolu oynayacağız. Agresif bir oyun ortaya koyan bir ekip ortaya çıkaracağız. Oyunu domine etmek istiyoruz, büyük kulüplere hücum futbolu ve oyunu domine eden bir futbol yakışır. Goller atacağız ve savunma yaparken de agresif bir oyun ortaya koyacağız. Umarım buna uygun bir kadro elde edeceğiz”

İlk intiba önemlidir. Aynı zamanda ilk sözler önemlidir.

2011 senesinin gündemini de hatırlarsak, Fenerbahçe, son sekiz sezonda sadece bir yazı huzurlu, coşkulu ve kutlamalı geçirebildi. O tek yazın (2014) sonunda da Ersun Yanal ile yolların ayrılması, kutlamaların ardından gelen şaşkınlığı ve bilinmezliği doğurmuştu. Yani devamlı zirveye oynasa da bir türlü istikrar kuramayan, çeşitli sorunlar nedeniyle kısa sürede kazanılacak başarılara ihtiyaç duyulan bir ortam oluştu Kadıköy’de. Kısacası Fenerbahçe, ezeli rakibinin dördüncü yıldızı taktığı sezonun ardından bu sezona da tek bir beklentiyle girdi: Lig şampiyonluğu.

İsmail Kartal’dan sonra, karşılarında daha yüksek bir profil bekleyen taraftarlar tanımadıkları bir isimle karşılaştı. Vitor Pereira, tartışılan bir isim olarak geldi ama yakın dönemde pek çok ülke gezmiş olması kağıt üzerinde göze çarpan artılarından biriydi. Türkiye’ye de uyum sağlayabilirdi.

Yeni bir ülkeye gelen teknik adamların ilk cümlelerine dikkat etmesi gerekiyor. Çünkü taraftarlar, oradan çıkanları bir mesaj olarak algılıyor ve sezonun bütününde aynı pratiği bekliyor.

Vitor Pereira, yazının başında yer alan cümleleri basının karşısına çıktığı ilk gün, imza töreninde söylemişti. Hücum futbolu, İstanbul taraftarının zayıf karnıdır. Her zaman onu ister. Onu vaat edene tav olur. Özellikle de Fenerbahçe’de… Orada iki farklı galibiyet bile yetmez. Bazen saha içinde iki santrfor bile taraftarı kesmez, sezon boyunca iki tane forvet olacağı düşüncesi, planlarda dahi yer almaz.

Geçtiğimiz yaz, Kadıköy’de oldukça eğlenceli geçti. Her zaman en şöhretli isimleri takımında görmek isteyen Fenerbahçeli, Vitor Pereira’ya çok rahat burun kıvırabilirdi. Kariyeri tartışılan, şöhreti olmayan bir teknik adamdı. Fakat şampiyonluk gelecekse, bütün bu etiketler unutulabilir. İmaj -o an için- hiçbir şey, şampiyonluk her şeydi. Bir de üstüne hücum vaatleri gelince…

Karanlıktan çıkmak için sadece “nasıl olursa olsun şampiyonluk” algısına ihtiyaç duyan Fenerbahçe camiasının kafasına bir de hücum futbolu girdi. Bunların üstüne, inen uçakların kapılarından Robin van Persie ve Nani çıktı.

Coşkulu idmanlar, hazırlık maçlarındaki heyecan, yağmur altındaki alışveriş poşetleri, dar gömlekler; çok başka bir teknik direktör profilini ve çok heyecanlı bir futbolu sundu. Kadroya dahil edilen şöhretli isimlerle unutulmaz bir sezon yaşanabilirdi. Fakat Türkiye’de işler böyle yürümüyor. Belki Avrupa’da da artık böyle olmadığını söyleyebiliriz. Ama hem Türkiye’de hem Fenerbahçe’de hiç değil! Sonuç her şey ve hatta -Ersun Yanal örneğinde olduğu gibi- sonuç da sağlam temeller kuracak zamanı kazanmak için size yetmeyebilir.

Vitor Pereira, farklı bir futbol ortamına, farklı bir basın kültürüne ve tek adamlı biri kurumsal yapıya dahil olduğunu anladığında sezon başı verdiği vaatlerden vazgeçmesi gerektiğini kavradı. Belki göz ucuyla ezeli rakibine de bakmış olabilir. Başkan ile basketbol maçı izlediği gün, ligin son şampiyon teknik direktörü görevinden alınmıştı. Burada taktikler sizi kurtarmayabilir.

Hücum futbolu da artık sahada her zaman karın doyurmuyor. Eğer Klopp’un Borussia Dortmund örneğindeki gibi 7-8 saniye içinde karşı kaleye gidemiyorsanız ve Bayern Münih gibi pres yapamıyorsanız hücum futbolunun örneklerini sergilemeniz oldukça zora giriyor. Üstelik üçüncü santrforu satıp elinizde iki tane kaldıysa ve orta sahanın en yaratıcı adamı formsuz olursa artık kazanmak için başka yollar seçmeniz gerekir.

Vitor Pereira, şartlara çabuk uyum sağlasa da bu değişiklikler homurdanmalara neden oldu. Vadettiği oyuna ihanet ettiğini düşünenler çoğunluktaydı. Ama kazanan her zaman haklıdır. 13 maçlık yenilmezlik serisine kimse ses çıkaramazdı. Bu 13 maçta 5 tane 1-0 olsa bile…

Fakat yenilgiler başladığında, durumdan memnun olmayanlar savaş baltalarını ortaya çıkarır. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Belki Türkiye’de biraz daha çabuktur. Antalyaspor’dan dört gol yedikten sonra Vitor Pereira, sallanmaya başladı. Bunun nedenini sadece tek bir tespite dayanarak söyleyenler çoğunluktaydı: Oyuncu tercihleri! Pereira, sezonun sonuna doğru telaş yapmaya başlamıştı ve bu gayet net şekilde görülüyordu. Saha kenarında kendisine hakim olamaması da bunun dışa yansıması olarak görülebilir. Kötü bir liderlik örneğiydi ve zaten devamında da puan kayıpları arttı.

Liderin beş puan gerisine düşünce Vitor Pereira’yı eleştirmek daha da kolay oldu. Evet, Pereira, eleştirilecek hatalar yapmış olabilir ama bunun bir nedeni olamaz mı? Pazartesi günkü basın toplantısında bunun işaretlerini görmek mümkün ama daha eskiye de dönebiliriz. Mesela, hâlâ şampiyonluk yarışında olsa da Fenerbahçe için sezonun en karamsar habercisi olan Konyaspor deplasmanı.

Aslında Fenerbahçe o maçı da kazanabilirdi. Fakat kazanan Konyaspor ve Aykut Kocaman olunca saha içinin bir önemi kalmadı. Yıldızlar topluluğu Fenerbahçe ve Vitor Pereira, üst düzey futbolcusu olmayan ve Kadıköy’den uzaklaşan bir teknik adama yenilmişti. Üstelik iki takım arasındaki puan farkı da çok fazla değil.

Fenerbahçe’nin son dönemde belki de en kişilikli futbolu Aykut Kocaman döneminde oynanmıştı. O oyun da eleştirilmişti. Yine de Kadıköy’de Benfica’ya karşı oynanan futbol, üç sezonun sonunda gelinen noktanın göstergesiydi. Kocaman, takımını seneler boyunca yontup, Avrıupa’nın güçlü bir ekibine karşı başa baş oynatacak bir seviyeye çıkarmıştı. Hatta, 180 dakikalık eşleşmenin şanssız tarafı olduğu da bir gerçekti. Kadıköy’de kaçan goller ve Portekiz’de bir anda ellerden kayıp giden maç, tarihi finalin kaçmasına neden oldu.

Aykut Kocaman, Portekiz’de Benfica’ya elendikten sonra Fenerbahçe’nin başında sadece beş maça çıkabildi. Kocaman üç sezonun ardından istenmeyen adam ilan edilmişti.

Taraftar tatminsizliği, çoğu zaman sıkıntı verir ama saygı duyulacak bir noktası var. Her zaman, herkese eşittir! Aykut Kocaman’a oradan gelen eleştiriler benzerlerinden pek farklı değildi. Eşofman giymesi ve gülmemesi bile; taraftar gözünde saç tıraşı eleştirilen meslektaşlarından farklı olmadığına işaret ediyordu. Fakat Kocaman, tribünden gelen eleştirilere rağmen üç sezon boyunca takımda kalabildi.

Fenerbahçe’nin yaşadığı 3 Temmuz süreci, en çok Aykut Kocaman’ın sözlerine yansımıştı. Teknik direktördü ama o dönem aynı zamanda başkanı ve yöneticileri tutuklu olan kulübün yüzü olmuştu. Zor bir işi vardı ama bir yandan da bir Fenerbahçe teknik direktörü için en uygun ortama sahipti. İşini kaybetme kaygısı en aza inen bir teknik adam olarak sistemini yeterli süre bularak oturttu. Bu, üçüncü sezonun sonunda gönderilmesine engel olamadı belki ama üç sene takımda kalması bile ortalamaları yükseltmek için yeterliydi.

Aykut Kocaman, aradığı ortamı Konyaspor’da buldu. 1.5 senedir orada. İmkanları çok yeterli değil belki ama ligin üçüncü sırasında. Beğenin veya beğenmeyin; oyun kimliği olan bir antrenör. Aynı oyunu Konyaspor’a da oturtmak üzere. Vitor Pereira ise bütün sükseli transferlere rağmen Kocaman’dan daha şanssız. Çünkü tek atımlık bir kurşunu vardı. Sadece taraftar baskısı da değil, “Bu Ersun Yanal’ı biz antrenör yaptık. Ben getirdim” veya “Kulübe bir personeli aldım, personeldi, ayrıldı” diyen kurumsal yapının altında çalışmak oldukça zor. Görevde kalmak için sadece kazanmak zorundasınız ve hücum futbolu veya kalıcı sistem gibi heyecanları bir kenara bırakmalısınız. Üstelik bazen o bile yeterli olmayabilir. Pereira bunu yaşayarak görenlerden…

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce