Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolToprak Saha‘Kirli’ Yıldız

Büyüleyici işlere imza atan Paulo Dybala, Juventus taraftarlarına bir diğer Arjantinli Omar Sivori’yi hatırlatmakta; kişilikleri ve davranışları farklı olsa da…

Juventus’un sahibi Gianni Agnelli, 1978 Dünya Kupası için Arjantin’deydi. Futbol sohbetlerinde adı geçen yıldız adayı hakkında söylenenler, onu etkilemişti. Telefona sarıldı ve başkanı Giampiero Boniperti’yi aradı:

-Boniperti, harika yeteneklere sahip bir çocuktan bahsediyorlar. İnceler misin lütfen?

-’Avukat’, onlar her zaman bir yetenekten bahsederler…

-Adı, Maradona imiş.

-Benimle dalga geçme. Bu isim, kulağa küfürmüş gibi geliyor.

-Bak Boniperti, böyle bir oyuncudan bahsediliyorsa, böyle bir oyuncu vardır.

-Eğer böyle biri olsa bilirdim!

Juventus’un birkaç yıl sonra İtalya ve dünya futbolu tarihine damga vuracak Diego Armando Maradona’yı elinden kaçırma hikâyesi böyleydi. Başkan Boniperti, yine de kendini affettirecek icraatlar gerçekleştirecek ve Michel Platini ile Zbigniew Boniek’i Torino’ya getirerek, kulüp tarihinin en başarılı döneminin mimarlarından biri olacaktı. Kendisi de Juventus’ta şampiyonluk yaşamış yıldızlardandı ve nasıl kazanan bir takım yaratacağını biliyordu. Topçuluk döneminde, zafer ortaklarının en büyüğü yine bir Arjantinliydi aslında. Bu büyüleyici solak; tekniği, golleri ve garip kişiliği ile futbol dünyasının zirvesine çıkan, ‘Maradona’dan önceki Maradona’ Omar Sivori idi.

Oriundi (İtalyan kökene sahip yabancılar için kullanılan terim) İtalyan futbolunu uzun yıllar meşgul eden bir tartışmaydı. Özellikle soyu İtalya’ya dayanan Arjantinli futbolcular, İtalya Milli Takımı’na kadar uzanan kariyerleri ile kimileri tarafından eleştirildi kimilerince de takdir topladı. İtalya, tarihinin ilk Dünya Kupası’nı 1934’te kazanırken, ilk 11’inde üç tane Arjantin Milli Takımı forması giymiş futbolcu vardı: Raimundo Orsi, Luis Monti ve Enrique Guaita.

Orsi ve Monti, aynı zamanda Juventus ile ülke sınırları içerisinde de zirvedeydiler. Juventus, 1930’ların başında lig şampiyonluklarını kazanırken, bu ikiliden büyük destek aldı. Fakat bir diğer Arjantinli Renato Cesarini’nin de başarıdaki payı yadsınamazdı. Attığı kritik gollerle hem milli takım hem de Juventus’a zaferler kazandıran Cesari’nin kulübe hizmeti, yeşil saha kariyerinin ardından da sürecekti. Futbolu bıraktıktan sonra ülkesi Arjantin’e dönen ve antrenörlük yapmaya başlayan Cesarini, ‘Makina’ lakabını alan River Plate’in başında önemli işlere imza attı. İtalya’daki yuvasına da hizmet etmeyi unutmayacaktı. Tarihler 1957’yi gösterdiğinde, River Plate’te parlayan genç bir oyuncuyu Juventus’a önerdi ve 10 milyon pesoluk dünya transfer rekorunun kırıldığı transfer gerçekleşti. Omar Sivori, Çizme’ye ayak basmıştı artık…

Juventus, Sivori'li ilk sezonda 77 golle şampiyonluğa ulaştı.
Juventus, Sivori’li ilk sezonda 77 golle şampiyonluğa ulaştı. (Foto: Juventus.com)

Sivori’nin İtalya’ya alışması kolay olmadı. Ama kulüpten büyük destek görüyordu. Dönemin başkanı, Agnelli ailesinin üyelerinden Umberto Agnelli, yıldız adayının uyum sağlaması için işi, Arjantin geceleri düzenlemeye kadar  vardıracaktı. Sivori’nin kökleri nedeniyle İtalyan vatandaşı olarak sahalara çıkması da işin ironik tarafıydı. Yine de ‘uyum’ uğraşları sonuç verecekti. Giampiero Boniperti, Omar Sivori ve o sene takıma katılan Galli santrfor John Charles’ın oluşturduğu ‘tehlikeli üçlü’ 1957-1958 sezonunda takımı şampiyonluğa taşıdı. 77 golle ligin en çok gol atan ekibiydiler. John Charles, 28 golle krallık tahtına kurulurken, Sivori de 22 golle İtalya’ya alıştığını gösteriyordu. Şampiyonluğun başaktörü üçlünün lakabı hazırdı: “Kirli Yüzlü Melekler”

Çetenin ‘Koca Kafası’ Omar Sivori, İkinci Dünya Savaşı sonrası çöküş yaşayan İtalyan futbolunun yükselişinin simgelerinden biriydi. Ligin popülaritesi, Inter ve Milan’ın Avrupa zaferleriyle iyice artarken, bireysel yıldız kategorisinde öne çıkan isim Juventus’un Arjantinlisi olacaktı. 1960 ve 1961’de iki şampiyonluk daha yaşadı, 1960’ta 28 golle Serie A’nın gol kralı oldu, 1961’de Ballon d’Or’u kazandı. bileklerine kadar indirilmiş tozlukları, tıknaz yapısı ve topsuz oyunda ortadan kaybolması, profesyonel bir futbolcudan çok uzak görüntü verse de sol ayağıyla yaptıkları, İtalyan futbolseverleri büyülemek için yeterliydi. İtalyan basınının ‘Godfather’ı Gianni Brera, “Sadece sol ayağı vardı ama onu büyük ve hassas bir fırça gibi kullanırdı” cümlesiyle ‘Koca Kafa’nın stilini özetliyordu.

Omar Sivori ve John Charles, Juventus'un gol yükünü sırtlamıştı.
Tevatürler arasında, ‘büyük’ ortağı John Charles’ın bir maçta onu kendine getirmek için tokatladığı da vardı.

Driplingleri, topla olan ilişkisi ve attığı goller, herkesi heyecanlandırsa da saha içinde örnek olmaktan çok uzaktı. Isınmalarda dahi topu, rakip kaleye vurarak rakibi sinirlendirmeye başlıyor, maç içinde devamlı konuşuyor ve takım arkadaşları dışında herkesle tartışıyordu. Bir hücum oyuncusu olmasına rağmen, kariyerinde 10 defa oyundan atıldı. Tevatürler arasında, ‘büyük’ ortağı John Charles’ın bir maçta onu kendine getirmek için tokatladığı da vardı. Yine de Juventus’un yıldızı apoletini kaybetmedi. ‘Avukat’ Gianni Agnelli, Arjantinli için yıllar sonra şu tanımı kullanacaktı: “Sivori kötü bir alışkanlıktır!”

İtalya Milli Takımı, Dünya Kupası’nda uzun süredir gelmeyen başarı için 1961’de kadroya çağırılan Sivori’ye başvuracak ama 1962 yazında Şili’ye erken veda edecekti. Sivori’nin de Juve kariyeri düşüşe geçmeye başlıyordu.

Paraguaylı antrenör Heriberto Herrera, ilk İtalya deneyimi için Juventus antrenmanlarına çıkmaya başladığında, tarihler 1964’ü gösteriyordu. Sisteme bağlı, sert ve disiplinli yapısı nedeniyle İtalyan topraklarında çoktan nam salmış Inter antrenörü Helenio Herrera ile mukayese edilir olmuştu. Öyle ki Gianni Brera, Juventus antrenörünü yazılarında ‘II. Herrera’ olarak geçirecekti. Heriberto Herrera, Juventus’a kendi sistemini getirmek istiyor ve kafasındakileri, “Bireysel yetenekler takıma yarar sağlamalıdır. Kendi hırslarına ve tutkularına hizmet etmemelidir” sözleriyle dile getiriyordu. Bu tanımdan alınması gerekenlerin başında tabii ki Omar Sivori geliyordu. Paraguaylıya sadece bir sezon tahammül edebildi ve 1965 yazında Juventus’tan ayrılma kararı aldı.

Omar Sivori ve Jose Altafini, San Paolo’yu dolduran Napoli taraftarlarına şampiyonluk ümidi aşılayacaktı.
Omar Sivori ve Jose Altafini, San Paolo’yu dolduran Napoli taraftarlarına şampiyonluk ümidi aşılayacaktı.

Napoli Başkanı Roberto Fiore, Serie B’den çıkan takımının Serie A’da kalıcı olması, hatta üst sıraları zorlaması için çalışmalara başlamıştı. Omar Sivori, başkanın o yaz ikna ettiği iki yıldızdan biri olacaktı. Napoli, gelecek vaat eden oyun kurucusu Antonio Juliano’nun yanına, ligin hatta dünyanın iki önemli ismini ekliyordu. Omar Sivori ve Milan ile Avrupa şampiyonluğu yaşayan bir diğer ‘Oriundo’ Brezilyalı Jose Altafini, San Paolo’yu dolduranlara şampiyonluk ümidi aşılayacaktı.

Sivori, yıllar sonra Napoli şehrine vardığı ve mavi-beyazlı taraftarlarla karşılaştığı o günü, hayatının en mutlu günlerinden biri olarak anlatacaktı ama Juventus’taki ‘kanlısı’ Herrera’yı hiçbir zaman unutmadı. Bir Napoli-Juvnetus maçında, ‘II. Herrera’nın yanına gidip eğilerek ayakkabılarını bağlaması, Napoli taraftarının kahkahaları ile karşılanacaktı. Bir röportajında ise Paraguaylı antrenörün, soyunma odasında takımın liberosu Sandro Salvadore ile birbirine girdiğini söyleyecek ve tüm takıma kötü davrandığını, Giovanni Sacco ile iletişimi üzerinden anlatacaktı: “Sacco bir süre önce trafik kazası yapmıştı. Herrera, ona sürekli ‘Sen ancak yaşlı insanları öldürmeyi becerirsin!’ diyordu.”

Aklı belki Juventus’taydı ama Napoli taraftarından ara sıra da olsa alışılmış gösterilerinden esirgemedi. Antrenmanlara dahi binlerce taraftar çekti ama yine de Juventus’taki günlerinden uzaktı. Udinese’den alınan genç kaleci Dino Zoff ile iyiden iyiye zirveye oynayan Napoli, 1967-1968 sezonunda ligi ikinci bitirerek Sivori’li dönemin en büyük başarısını yakalayacaktı.

Omar Sivori, 1969’da futbolu bıraktı ve Arjantin’e geri döndü. Kısa süren antrenörlük kariyerine, Arjantin Milli Takımı’nın patronluğunu da sığdırdıktan sonra 1979’da tamamen kenara çekildi. Ama Juventus ile bağlarını hiç koparmadı ve kulübün Güney Amerika’daki gözlemcilik faaliyetlerinin başında oldu. ‘Koca Kafa’dan sonra uzun süre Arjantinli oyuncuları kadrosuna katmayan Juventus, 1995’te Pablo Sorin’i Argentinos Juniors’tan transfer ettiğinde, sol kanat oyuncusunu tavsiye eden isim eski 10 numaraları Sivori idi…

Maradona, Napoli takımına iki lig ve bir de UEFA Kupası şampiyonluğu kazandıracak ve Sivori'nin pabucunu dama atacaktı.
Maradona, Napoli takımına iki lig ve bir de UEFA Kupası şampiyonluğu kazandıracak ve Sivori’nin pabucunu dama atacaktı. (Foto: Getty Images)

Napoli taraftarı, Sivori’nin izlerini hiç silmek istemese de 15 yıl sonra San Paolo’ya ayak basan bir başka Arjantinli 10 numara, taraftarın futbol belleğini tamamen yenilemesine sebep olacaktı. Diego Armando Maradona, kulüp tarihine iki lig ve bir de UEFA Kupası şampiyonluğu imzası atarak, ‘tanrı’ mertebesine yükselmeyi başaracaktı. Sivori de verdiği bir röportajda, Diego’nun ona verdiği keyiften bahsetmeyi unutmuyordu:

“Kimin en iyi olduğu sorusu saçma. ‘Pele, Maradona’dan iyi değil ya da Di Stefano, Pele’den kötü’ deniyor. Bu, cevabı olmayan bir soru. Oynadıkları dönemin, farklı seviyelerinde olan futbolcular hepsi de. Kimin en iyi olduğunu söylemek imkânsız. Söylenebilecek tek şey var; o da hangisinin izlemekten daha çok zevk aldığım. Bu, “Kim daha iyi” tartışmasından farklı bir mevzu. Maradona’nın Pele’den ya da Di Stefano’dan iyi olduğunu düşünmüyorum. Aynı şekilde Cruyff’tan da… Ama ‘Bunlar arasında izlemekten en çok keyif aldığın kim?’ diye sorarsanız, Maradona derim.”

Sivori’nin Napoli’deki pabucu dama atılmış olsa da Juventus’taki yeri uzun süre ‘rezerve’ durumdaydı. Kulüp tarihinin en şatafatlı günlerini yaşatan Fransız 10 numara Michel Platini, 1990’ların ilahı Roberto Baggio ya da Alessandro Del Piero gibi taraftarları coşturan muhteşem yeteneklere rağmen ‘Kirli Yüzlü Melek’ Sivori’nin yerini tutan bir Arjantinli, siyah-beyazlı formayı giymedi. Ta ki Paulo Dybala’ya kadar. Juventus’a geldiği günden beri dikkatleri üzerine çeken Dybala, birçok İtalyan futbol otoritesinin ‘Yeni Sivori’ benzetmelerine neden oldu. Marcelo Lippi, iki 10 numarayı şu kelimelerle benzeştiriyordu: “Dürüst olmak gerekirse; Dybala’yı gördüğümde tekrar Sivori’yi görmüş gibi oluyorum. Aynı şeytani stil, aynı klas, kritik anlarda dahice fikirler…  Zaten Sivori’yi anlatmama gerek yok. İkisi, aynı hamurdan yapılmış.”

Paulo Dybala, Juventus'taki ilk sezonundan itibaren, takımın en etkili hücum silahı.
Dürüst olmak gerekirse; Dybala’yı gördüğümde tekrar Sivori’yi görmüş gibi oluyorum. İkisi, aynı hamurdan yapılmış.

James Horncastle ise olaya farklı açıdan bakanlardan. İngiliz spor yazarı, Dybala üzerine yazdığı ve Calciomercato’da yayımlanan 17 Aralık tarihli yazısında, Sivori-Dybala kıyasına da değinmiş ve şunları söylemişti:

“Kalça hareketleri, aşağıya indirilmiş çoraplar ve tango adımları… Farklı nesillerden Juventus taraftarları, Sivor ve Dybala arasında bu mukayeseyi yapabilirler. Ama Dybala, ‘Kirli Yüzlü Melek’ değil, rakipleri ile alay eden Sivori’nin aksine o bir ‘Melek’

Sivori, boş kaleye giderken çizgide topu durdurur, müdahale etmesi için savunmacıyı bekler ve onu alaycı bir hareketle uçurarak, topu ağlara gönderirdi. Haksız penaltılar kazanır, ‘dürüstlük’ namına kaleciye ‘Sola atacağım’ derdi ama öyle küstahtı ki topu sağ köşeye vururdu.

Kimse, kilise korosunda yer alan çocuk görünümlü Dybala’da şeytanlık sezemez. Sivori ruhuna en çok yaklaşan oyuncu Zlatan’dı. Dybala, onun gibi bir provokatör değil. Aksine, karşıdan karşıya geçen yaşlı bir kadına yardım eden, okulda örnek bir öğrenci olan, kızınızın evlenmesi için tercih edebileceğiniz tipte bir çocuk.”

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce