Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Diğer SporlarNFL Takım Sahiplerine Açık Mektup

Kareem Abdul-Jabbar, sosyal eşitsizlik ve son dönemde artan gerilim üzerine NFL takım sahiplerine bir mektup yazdı.

*Bu yazı, Kareem Abdul-Jabbar imzasıyla the Guardian’da yayımlandı.


Sevgili NFL Takım Sahipleri,

Vay be! Liginiz için nasıl da fırtınalı bir yıldı ama. Düşen katılım ve reytingler… Devam eden beyin sarsıntısı (concussion) tartışmaları. Ses çıkarmayıp gülmeyi reddeden dansçıların açtığı davalar, oyunculara karşı aile içi şiddet suçlamaları… Papa John’s’un kurucusunun her şey hakkında yaptığı abuk subuk konuşmalar. Oyuncuların milli marş okunurken diz çökmeleri. Başkan Trump’ın problem haline gelen tutarsızlıkları. Roger Goodell hemen herkes tarafından kuşatma altında. Eminim tüm derdinizin Janet Jackson’ın frikikleri olduğu o güzel günleri hasretle anıyorsunuzdur. Ardı arkası kesilmez saldırılarla karşılaşırken orda durup kapıyı tutacak vefalı Hodor’unuz nerede?

Bir de üzerine, işleri daha kötü hâle getirdiniz.

Mayıs ayında yetişkin insanların ulusal marş sırasında ne yapmaları gerektiğine dair şaka gibi bir politika uyguladınız. Bir oyuncu marş sırasında soyunma odasında kalabilir fakat olur da sahaya çıkıp protestoda bulunursa, takım ve oyuncu cezalandırılabilir öyle mi? Ah, sevgili patronlar! Sizin, tarihin derin uçurumlarından gelen görevleriniz vardı. Birleşik Devletler anayasasının ilkelerini, reklam gelirlerine; vatanseverliği, şaklabanlığa; ahlakı, çete zihniyetine; sosyal adalet kampanyası yapmayı, bira satmaya tercih etmeliydiniz. Ne yazık ki, bu görevleri görmezden geldiniz. Öyle gözüküyor ki cesaret, yalnızca oyunculardan beklenen bir şey.

Şimdilerde, Miami Dolphins’in tıpkı Stanford Hapishanesi Deneyi’ndeki öğrenciler gibi oyuncularına verdiği aşırı cezaların ardından Mayıs anlaşması donduruldu ve yeni görüşmeler başladı. Bu sefer NFL Oyuncular Birliği de işin içinde. Hiç düşünmeden verilen bir tepki de 26 Temmuz’da Dallas Cowboys’un sahibi Jerry Jones’un, takımındaki bütün oyuncuların marş sırasında ayakta olmalarını sağlayacağını açıkladığında geldi. Başkan Trump vergi savaşlarıyla boğuşurken bu mevzuda kişisel zaferini ilan etmekten geri kalmadı: “Aferin sana Jerry! İşte tüm ligin yapması gereken tam da bu!”

Colin Kaepernick’in sistematik bir şekilde işleyen ırksal adaletsizliğe özellikle de insanların renklerinden dolayı maruz kaldıkları polis şiddetine karşı marş esnasında diz çökme protestosunu gerçekleştirmesinin ardından iki yıl geçti. Oyuncuların protesto hakkını tartışıp duruyoruz ama en kötüsü bu değil. 2 yıl önce Kaepernick’in protesto ettiği şiddet halen uygulanıyor. 2018 yılında Stanford ve Harvard’lı ekonomistlerce yürütülen Fırsat Eşitliği Projesi’nin sonucuna göre nezih bir mahallede refah seviyesi yüksek iki ebeveyn tarafından yetiştirilmiş siyahi bir çocuğun maaş potansiyeli, düşük gelirli bir ailenin beyaz çocuğundan daha düşük. Başkan Obama, polis vahşeti ve vurulmalarla ilgili yerel polis istasyonlarını kapsayan geniş kapsamlı reform planları yürütürken Trump; polislere, ‘haydutlara’ karşı hırpalayıcı olmalarını ve onlara çok da iyi davranmamalarını öğütledi. Irksal azınlıklar Amerika nüfusunun yalnızca %37.4’ünü oluştururken polis tarafından öldürülen sivil vatandaşların %62.7’si bu sınıfa mensup. Sadece kötü bir tesadüf mü bu? Video oyun simülasyonlarına dair birkaç çalışmanın sonucuna göre oyundaki polis memurlarının siyahi bir şüpheliyi vurmaya karar vermesi, beyaz bir şüpheliye göre çok daha kısa sürüyor. Bu da bilinçaltı seviyesindeki ırksal önyargıları açığa vuruyor.  Bir ‘kötü polis’ kendi karakolundan kovulsa dahi başka bir karakol tarafından hemen işe alınıyor. Bütün bunlar ve daha da fazlası ortadayken, diz çökme eylemi bütün bu zulmün açığa vurulmasıdır.

Bu zulüm siz NFL patronlarını neden öfkelendirmiyor?  Aynı istatistikler beyazlar için geçerli olsaydı siz maçlardan önce milli marşı çaldırmazdınız bile. Hatta en başından NFL’de takım alacak bir durumunuz olmazdı.

Adil olmak gerekirse, utançlarından kaçmak için milliyetçiliğin bayrağı atlında saklanmayan birkaç patron da var. New York Jets’in başkanı ve CEO’su Christopher Johnson protestoda bulunan herhangi bir oyuncunun takım tarafından cezalandırılmayacağını ve lig yönetimi tarafından gelecek bir cezayı da cebinden ödemeye hazır olduğunu açıkladı. Giants’ın sahiplerinden biri Steve Tisch de protestoda bulunan oyuncularının cezalandırılmayacağını açıkladı. Philadelphia Eagles’ın patronu Jeffrey Lurie, çok net olmasa da oyuncularının ‘pozitif değişime katkıda bulunma’ hakkını desteklediğini belirten bir demeç yayınladı. Mayıs oylamasında çekimser kalan tek kişi olan 49ers’ın CEO’su Jed York, kulübün politikasıyla ilgili fazla detaya girmedi. Eminim ki oyuncularınız, onlara olan sadakatinizi takdir ediyordur. Geri kalanımız da bunca politik baskının ortasında dürüstlüğünüze saygı duyuyor.  Ayrıca NFL’in sosyal adalet meseleleri için önümüzdeki 7 yılda ayırdığı 90 milyon dolar da var.

Ne gariptir ki, geri kalan patronları görünce aklıma boynuna Japonca dövme yaptıran o hipster geliyor. Orda sadakat yazdığını sanıyordu ama aslında yazan şey noodle’dı. Patronlar da güç ve vatanseverlik gösterdiklerini, sinirli taraftarları yatıştırdıklarını düşünüyorlar fakat aslında söyledikleri tek şey ‘noodle’. Oyuncuların hayal kırıklıklarını barışçıl yollarla ifade etme hakkını reddetmek vatanseverlik değil, anayasaya edilmiş bir hakarettir. Etik değerleri ekonomiye kurban vermek, ahlaki zayıflıktır. Ve taraftar kitlenize yaranmaya çalışırken aslında tam tersi bir tepkiye yol açıyor olabilirsiniz. Washington Post-Kaiser Ailesi Vakfı ortak çalışmasıyla düzenlenen ankette Cumhuriyetçilerin %86’sı milli marş sırasında diz çökmenin kabul edilebilir bir tavır olmadığını söylerken Demokratların yalnızca %29’u bu görüşte. Afro-Amerikalıların yaklaşık %69’u marş protestolarını bazen kabul edilebilir bulurken beyazların ise yalnızca %42’si bu görüşte. Yani, amacınız yalnızca Amerikan halkı içinde oranları giderek azalan beyaz Cumhuriyetçileri etkilemek değilse daha geniş bir hayran kitlesine ulaşmıyorsunuz da.

Hepimiz fikirlerimizde özgürüz fakat bu fikirler toplumu derinden etkileyen hareketlere dönüşünce fikirlerimiz hakkında daha detaylı düşünmek gibi bir sorumluluğumuz olur. Onları daha yüksek bir standarda oturtmak durumundayız. Oyuncularınızın, endişelerini ifade etme özgürlüklerini yok saymak siyahi oyuncularınızın değerlerine önem vermediğiniz yönünde bir mesaj çiziyor. Toplumunuzun hayatlarını, umutlarını, geleceklerini çalan türden bir kurumsal adaletsizlikle hiç karşılaşmamanıza rağmen siyahi oyuncularınıza sosyal adalete sizin beyaz algınızla bakmayı emrediyorsunuz. Siz franchise’ın sahibi olabilirsiniz fakat oyuncular, onların kalpleri ve zihinleri sizin malınız değil. Asi şarkıcı Phil Ochs’ın bir şarkısını hatırlıyorum:

“Benim babam, benim biricik babacığım olmak istiyorsunuz demek

İyi davrandığımda öpmek, kötü davrandığımda dövmek istiyorsunuz beni

Fakat ailemi terk ettiğim günden beri nasıl boyun eğilir unuttum ben

Yani söylemek istediğim bir şeyim varsa, beni susturamazsınız bayım

Şimdi değilse eğer, ya ne zaman?”

Saygılarımla,

Kareem

Çeviri: Barış Öztürk

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Sessizliği Kırmak

Sessizliği Kırmak

3 sene önce
Kazanmak

Kazanmak

4 sene önce
Dönemler Üstü

Dönemler Üstü

4 sene önce