Bu yazı, Jonathan Wilson imzasıyla The Guardian’da yayımlandı.
1913 yılında Racing, ilk Anglosakson olmayan Arjantin Ligi şampiyonuydu. Yüzyıl boyunca da birçokları onları takip etti. Arjantin futbolu, kendini İngiliz futbolundan ayırdı, İngiliz mirasından uzaklaştı. Yine de baskı altındaki Arjantin, Perşembe günü en az İngilizler kadar çaresiz olduklarını gösterdi.
Bu kaotik bir gerçek. Birçok oyuncu, takımı için daha fazlasını yapmayı deniyor.
Çok fazla koşarak, çok fazla faul yaparak, topa umutsuzca sahip olmaya çalışarak çok fazla hata yaptılar. Sonunda ise Rakitic, rakibini ‘aşağılayıcı’ bir gol attı. Arjantin gitmişti, rüzgara kapılıp kaybolmuşlardı.
Eğer bu maç, grubun son maçı olsaydı disiplin kaybından bahsedilebilirdi ama değildi. Arjantin için 1-0’lık yenilgi bir nebze açıklanabilirdi. 2-0 bile bir şekilde anlaşılabilirdi ama bu skor kabul edilemezdi. Grubun son maçında Nijerya’yı en az 3 farkla geçmeleri gerekmekte. Bu şekilde umutlarını diğer maçın sonucuna göre devam ettirebilirler. Belki de Messi’nin gerçekleştireceği son bir mucize, onu tarihin en iyisi yapabilir.
Messi için her şey daha zordu. Topa sadece 49 kere dokunabildi ve bunların yalnızca altı tanesi maçın son 15 dakikalık kısmındaydı. Ülkesi ona baktığında, Messi orada değildi. Elbette, kim olursanız olun böyle bir baskının üzerinizde olması saçmadır. Özellikle de Ekvador karşısındaki performansı sayesinde Arjantin’in Rusya’ya gittiği gerçeği varken…
Arjantin gibi köklü bir futbol ülkesinde, Messi haricinde de büyük yeteneklere sahip bir takımda, Messi’ye bağlı oyunun çözülmesi gerekiyor.
Paulo Dybala, sene başında verdiği bir röportajda bu gerçekle ilgili açıklamalarda bulundu. “Messi temelde çok iyi bir futbolcu ama onunla oynamak imkansız. Sürekli topu ona atmamızı istiyor” diyordu. Kulüp seviyesinde bu duruma oyuncular uyum sağlar. Daha az zaman ve daha geniş bir yetenek havuzuna sahip olunan milli takımlarda ise işler daha zordur. Her pozisyon, her top Messi’nin onayından geçiyor adeta. Bu doğrultuda da daha tahmin edilebilir olurken, takım ise hassaslaşıyor.
Jorge Sampaoli turnuva öncesi açıklamalarında 2-3-3-2 oynamak istediğini ve böylelikle Messi’yi merkez forvetin arkasında kullanabileceğini söylüyordu. Bu -temelde baklava 4-4-1-1 dizilişinde hücumcu beklerle birlikte oynamak gibi- sadece İzlanda maçında, Ever Banega, Lucas Biglia’nın yerine oyuna girdikten sonra kısa sekanslar olarak görüldü. 4 gün sonra ise tamamen yok olmuştu.
Messi, Mart ayında Sampaoli’ye 3-4-3 oynarken kendini iyi hissettiğini söyledi. 2016-17 Barcelona’sında olduğu gibi bu işe yaramadı çünkü savunmacıları, oynamayı sevdiği sağ iç kısma çekti. Sampaoli de buna katılıyordu ama yine de Hırvatistan karşısında ana planına döndü. İlk yarı bittiğinde Messi’nin haklılığı kanıtlanmıştı.
Temelde düşünecek olursak, bu takım bir yapı. Sonunda ise, bir hiç… Oyuncular ise sahada, bir işkence tiyatrosu sergiliyorlar adeta. Ellerindekinden çok daha azını sergiliyorlar, şanslarına kendileri inanmıyorlar.
Bunlar yıkımın sebeplerini sunuyor. Marşlar sırasında Messi, yüzünü eliyle kapattı. Takımdaki babalar günü etkinliğine katılmadı, tüm günü odasında geçirdi. 4 sene sonra Katar’da onu tekrar izleyebiliriz ama Haziran 2022’de 35 yaşına gelmiş olacak. Aynı oyuncu olarak kalmayabilir. Eğer Arjantin başarabilirse, bu başarı onun mirasının bir mührü olmaktan çok, yol gösteren bir veteran olarak kalmasına sebep olacak. Her hâlükârda kurtuluşa ulaşamayacak. Kulağa fena gelmiyor ama ne onun ne de Arjantin’in istediği bu değil…
İkinci yarı başlamadan önce Sampaoli, yedek kulübesindeki yerini almış, halsiz görünüyordu. Yüzü bembeyazdı ve görülebilecek seviyede terliyordu. Maç bittiğinde ise ceketini çıkarmış, dövmeyle kaplı kolunu havaya kaldırmış ve gözlerinin önündeki isyanı çaresizce izliyordu. Defanstaki hatalar, Messi’nin suçu değildi.
Sampaoli sorumlu tutulacak ve Arjantin Futbol Federasyonu da Sampaoli’nin tazminatını ödeyecek miktarı bulduğunu varsayarsak, kesinlikle yollarını ayıracaktır. Suçlamalar daha derin ve daha erken başlamıştı. Sampaoli, Arjantin’in elemelerdeki üçüncü teknik direktörü olmuştu. Vahşi bir basında kendini kanıtlamış olan futbol tarzına rağmen, Arjantin için istediklerini sahaya yansıtabilecek bir zamanı olmadı. Kaos ve karmaşa ile işini kaybedecek ilk Arjantin koçu olmadığı gibi sonuncusu da olmayacak.
Bu kupa, Messi’nin liderlik edebileceği son turnuva olacak. Bu da onların yenilgisinin büyük üzüntüsü olacaktır. Messi her halukârda pantheonun zirvesinde kalmayı başaracak. Ancak Arjantin futbolunun İngiliz köklerine benzerliğinden daha iyi bir vedayı sunabilirdi.
Çeviri: Ant Arın Şermet