Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Diğer Sporlarİz Bırakmak

Geçtiğimiz sezon Balkan Ralli Şampiyonluğuna ulaşan ve WRC2'de yarışan ilk Türk pilot unvanını elinde tutan Orhan Avcıoğlu'yla Atahan Cankan konuştu.
Atahan Cankan7 sene önce

Orhan Avcıoğlu, günümüz Türk rallisinin ve motorsporlarının en önemli isimlerinden biri. Sporculuğunun yanında örnek kişiliğiyle de takdir toplayan Avcıoğlu, bugüne kadar sayısız başarı sığdırdığı kariyerine yeni ve unutulmaz anılar ekleme peşinde. Daha önce iki kez Türkiye İki Çeker Şampiyonu olan Avcıoğlu, 2017 sezonunda ülkemize çok uzun bir aranın ardından Balkan Ralli Şampiyonluğu’nu getirmeyi başarırken, aynı zamanda geçtiğimiz sezon Katalunya ve Galler’de yarışarak WRC2 klasmanında boy gösteren ilk Türk pilot olmuştu. Ancak bunlar, onun için yeterli değil. Bu sezon Avrupa Ralli Şampiyonası’nda TOK Sport’la ülkemizi temsil edecek Avcıoğlu’nun önünde hala uzun bir kariyer ve bırakılması gereken izler var.

 Soru: Avrupa Ralli Şampiyonası’nda (ERC) bu sezonki hedefleriniz neler? Öncelikle tam sezon mu yarışıyorsunuz?

Evet inşallah tam sezon yarışacağız. Biz TOK Sport’la 2017 sezonunun başında bir işbirliğine girdik. Bu kapsamda 2017 senesinde Balkan Ralli Şampiyonu olduk. Ülkemize 28 sene sonra bu başarıyı getirdik. Bunla beraber aynı zamanda Dünya Ralli Şampiyonası’nda WRC2 kategorisinde yarışan ilk Türk ekip olduk. İki yarış yaptık, birinde sekizinci olduk. Hedefimiz bu sene Avrupa Ralli Şampiyonası’nda genel klasmanı ilk beşte bitirmek. Biz TOK Sport’la yine ERC1’de Skoda Fabia R5’le yarışacağız. Takım arkadaşımız Chris Ingram geçen senenin 27 Yaş Altı Avrupa Ralli Şampiyonu; o da bizimle beraber R5’le yarışacak. Bir diğer takım arkadaşımız da ERC2’de yarışacak olan Menderes Okur. Sezona Portekiz’e bağlı Azor Adaları’nda yapılan yarışla başlıyoruz. Çok zor bir şampiyona; başarılı olmak, ilk 10’a girmek, ilk 20’ye girmek dahi oldukça zor. Şöyle söyleyeyim, 39 tane R5 otomobil yarışıyor. WRC’de bu rakam 25-35 arasında değişiyor. Oldukça zor olacak.

İlk iki yarıştaki hedefimiz aslında ilk 10’da bitirmek. İkinci yarış da Kanarya Adaları’nda koşulacak. Bu iki yarış Okyanus aşırı yarışlar, Atlantik Okyanusu’nun ortasında, gitmesi-gelmesi kolay olmayan yarışlar. Dolayısıyla maliyetleri de yüksek. Bu iki yarışta ilk 10’da yer almak istiyoruz. Eğer başarabilirsek çok iyi puanlarla Avrupa’ya geri dönmüş olacağız. Bu yarışa katılan 39 pilotun aşağı yukarı 20-25’i bu yarışlarda yarışmış, tecrübeli insanlar. Biz ise Azor Adaları’ndaki yarışta ilk kez yarışacağız, bilmediğimiz etaplar var. Hedefimizi de bu sebeple ölçülü koymaya çalışıyoruz. Hata affetmeyen bir yarış; yolları çok dar ve yolların kenarlarında duvar var genellikle. Taştığın zaman kaza yapıyorsun. Dolayısıyla akıllı olmak, akıllı bir tempoyla gitmek gerekiyor. Senenin sonunda baktığımızda elle tutulur bir şey olmasını istiyoruz, o yüzden oralardan elimiz boş dönmek istemiyoruz.

Fırsat, imkan olursa bütün sezonu yapacağız. Avrupa Şampiyonası seviyenin yüksek olduğu bir şampiyona. Biz tecrübe kazanmak için oradayız; bu şampiyonaları 2-3 sene yaptığınız zaman bir yerlere varabiliyorsunuz. Hedefimiz bu sene ilk beşte, seneye de ilk üçte yer almak, sonra da şampiyonluğa oynayabilmek. Eğer becerebilirsek ERC’nin yanında 3 veya 4 tane de WRC2 yarışı yapmayı planlıyoruz. Tabii bunlardan bir tanesi Marmaris olmak kaydıyla… Geçen sene orada kazanmıştık. Niyetimiz var ama bu hala plan program aşamasında.

Soru: Chris Ingram hakkında neler söyleyebilirsin? Geçen sene oldukça ses getirmişti. Meeke ve Evans’ın ardından alttan yavaş yavaş geliyor.

İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin federasyonlarında alttan ciddi bir rallici yetiştirme programı var. Chris Ingram, ERC tarafında bu programdan destek alan bir pilot. Opel’le beraber yarışıyordu ve iki çekerde şampiyon oldu. Bununla beraber ERC tarafında iyi bir ‘’paket’’ kazandı. WRC tarafında da Gus Greensmith’i yarıştırıyorlar. O da Meksika Rallisi’nde ikinci oldu. Ingram hızlı bir pilot, hızlı olacaktır. Genç bir pilot, bu sene adaptasyon sağlamak önemli olacak onun adına.

Bir nevi ‘’abi’’ gibi olacaksın takımda herhalde?

Evet ama o yarışları biliyor, ben arabayı biliyorum. Dolayısıyla o birbirini dengeleyecektir. Belki bazı yarışlarda ben daha hızlı olurum, bazı yarışlarda o daha hızlı olur. Azor ve Kanarya’ya bakarak değil de bütün şampiyonaya bakarak değerlendirmek lazım. Burada benim açımdan önemli olan şey bilgi paylaşımı ve birbirimize destek olmak. Yaşayarak göreceğiz.

Soru: Geçen sene Murat Bostancı ERC’ye gittiği için Türkiye Ralli Şampiyonası’nda (TRŞ) yer almamıştı. Sizin takım olarak bu konudaki tasarrufunuz ne olacak?

Hem WRC, hem ERC ek bütçe demek. TRŞ’de bizim programımızda olması muhtemel tek yarış Marmaris Rallisi. TRŞ için ek bir bütçe yaratamıyoruz maalesef. Dolayısıyla yarışamayabiliriz.

Soru: Geçen sene ilk kez Katalunya’da Skoda koltuğuna oturmuştun, bu seneyi de Skoda’yla geçireceksin. TOK Sport’a ve araca uyumun nasıl gidiyor?

Biz geçen seneye aslında Fiesta’yla başlamıştık. Fiesta’nın yapısına, dinamiklerine, süspansiyonuna Castrol Ford Team Türkiye’den alışık olduğumuz için bütün bilinmeyenleri aynı sepete koymaktansa biraz dengeleme yapmaya çalıştık. ‘’Takımı bilmiyoruz, bari arabayı biliyor olalım.’’ gibi bir düşüncemiz vardı.

Fiesta’yla da çok uzun bir süre yarıştın…

Yedi sene gibi bir süre Fiesta’yla yarıştım. Başta Super2000 vardı ama genel olarak birbirine benziyor tabii. Geometri ve süspansiyon olarak biraz da olsa birbirlerine benzeyen otomobiller. Sürüş tarzları birbirinden tamamen farklı, süspansiyonun bazı komponentleri, motor birbirinden tamamen farklı ama yapan firma aynı olduğu için ister istemez dinamiklerinin belli bir bölümü R5’le benzerlik gösteriyor. Dolayısıyla daha kolay bir adaptasyon süresi olacağına inandık ve Fiesta’yla başladık ancak TRŞ’de üst üste üç tane arıza yaşadık. Bu arızalar da bizi şampiyonadan koparmış oldu. O yüzden bu noktada farklı bir şey denemenin bize daha büyük getiri sağlayacağına inandık. ‘’Farklı bir araba, farklı bir yarış deneyimleyelim.’’ dedik ve TRŞ’de Kocaeli ve İstanbul rallilerine katılmadık, yerine WRC2’ye gittik. Bunların birini Skoda’yla yaptık.

Soru: Fabia ve Fiesta’yı karşılaştıracak olursan ne gibi farklar olduğunu söyleyebilirsin? Çok keskin farklar var mı yoksa birbirine benzer araçlar mı?

Kullanım dinamiği olarak farklı otomobiller. Farklı şekilde kullanmanız gerekiyor. Yani Skoda alt devirlerde çok daha kullanıcı dostuyken Fiesta üst devirlerde biraz daha iyi bir performans sağlıyor. Geometri olarak Skoda, sürat ortalaması daha düşük yarışlarda Fiesta’ya göre biraz daha avantajlı olabilir gibi geliyor bana. Bunların bir kısmı sübjektif aslında.

Soru: Geçen sene WRC kapsamında Katalunya ve Galler’de yarıştın. O atmosfer sana neler kattı? Dünyanın en iyi pilotlarıyla aynı parkuru paylaşıyorsun sonuçta…

WRC de, ERC de, TRŞ de birer paket. Beraberinde getirdiği veya getiremediği şeyler var. WRC bu işin doğal olarak gelebileceği en üst nokta. Dünyanın en iyi pilotlarıyla 5-10 araba mesafede yarışıyorsunuz. WRC2 kategorisinde dahi dünyanın en iyi pilotları var. Dolayısıyla rekabet çok üst bir seviyede. Hiç kimse ‘’Dur aman şu yarışı bitireyim de sonrasına bakarız.’’ mantığıyla hareket etmiyor. Herkes her etabın her virajını kendisinin, otomobilinin ve lastiğinin kapasitesinde dönmeye çalışıyor. Dolayısıyla o noktada sen de kendini ayrı bir seviyeye taşıyorsun. Orada ilk ona girmeye çalışıyorsun; ilk ona girebildiğini görünce ilk beşe girmeye çalışıyorsun. Orada kendini her zaman bir üst ekiple rekabet içinde görüyorsun. ERC’ye yaklaşımımız da bu şekilde olacak. Dediğim gibi 39 tane R5 var. Eğer ilk ona girebiliyorsan yüzde 25’lik dilimin içindesin demek.  WRC’deki pilotlara baktığımız zaman 5-6 pilot aşağı yukarı aynı seviyede gidiyor zaten. Birinin lastiği patlıyor, biri birini bir etapta geçiyor vesaire. Dolayısıyla siz ilk on pilotun arasına girebiliyorsanız dünyada kendinize bu işle alakalı yer etmişsiniz demektir.

WRC çok iyi bir yer. Organizasyon seviyesinden seyirci kalitesine, çok popüler bir mecra. ERC de kısmen öyle. Misal Çek Cumhuriyeti’nde bu spor çok popüler. TRŞ, henüz olmasını istediğimiz seviyede değil maalesef. Bu tip çıtalarla rekabet etmek istiyorsak organizasyon seviyemizi iyileştirmemiz gerekiyor. Şimdi WRC, Marmaris Rallisi’ne konuk olacak ve bu, kendimiz geliştirmemiz için önemli bir fırsat demek. TRŞ zamanla iyileşecektir. Geçen sene ilk kez Avrupa’ya çıkmıştım ama her zaman Türkiye Ralli Şampiyonu olmak gibi bir hedefim var. Evet Balkan Şampiyonu olduk, çok kıymetli bir şey bu ama Türkiye Şampiyonu olmak bizim için bir amaç. Daha doğrusu amaç değil ama araç.

Soru: Söylediğin gibi geçen sene Sırbistan ve Marmaris’te kazanarak Balkan Ralli Şampiyonluğunu ülkemize getirmiştiniz. Son zamanlarda Türk pilotların Avrupa’daki karnesini nasıl değerlendiriyorsun?

TRŞ pilotlarına baktığımız zaman 1990’ların sonlarından başlayarak 2004-2005 yılına kadar çok iyi bir grafiğimiz var. Herkes sürekli yurtdışında yarışıyor, kendimizi geliştiriyoruz, TRŞ çok renkli. Bir yandan WRC’de yarışan Serkan [Yazıcı] Abi var, Volkan [Işık] Abi var. Sonra bu biraz azalıyor maalesef. 2012’ye kadar bir duraklama dönemi var. Sonra Yağız [Avcı] yurtdışına çıktı, arkasından Murat [Bostancı] 2014-2015’te çıktı. 2017’de de biz Avrupa arenasına çıktık. Bu işler çok büyük bütçelerle yapılabiliyor. Bütçeyi bulabilmek için de destek, desteği bulabilmek için de enerji gerekiyor.

Az önce Çek Cumhuriyeti örneğini hatırlatayım. Martin Prokop, devlet desteğiyle çok uzun yıllar WRC’de yarıştı ve istikrarlı olarak kendisine ilk 10’da yer buldu. Türkiye’de böyle bir model kurulamaz mı?

Kurulabilir tabii ki. Bunun için büyük bütçeler gerekiyor tabii. WRC’de bir sezon yarışmanın maliyeti 1-1.5 milyon Euro demek. Siz o seviyeye birini oturttuğunuzda da bir yere varabilmesi için en az beş sezon desteklemeniz gerekiyor. Aslında doğru model, 16-17 yaşındaki gençleri bulup onlara ufak kategorilerdeki otomobillerde destek vermek ve mümkün olduğunca hem Türkiye’de hem de Avrupa’da yarıştırmak. Bu dört beş yıllık bir program olmalı. Biz Spor Toto ve TOSFED’den destek alıyoruz ama bunlar daha çok spot destekler. Kendi sponsorlarımızı bulup getirmeye çalışıyoruz ama bu da kolay bir şey değil. Biz bunları az çok bulabiliyoruz çünkü kendimizi ispat edip bir yere getirebilmişiz. Henüz kendini ispat edememiş insanlar için bu çok daha zor. ‘’Bu bizim karnemize nasıl yansıyor?’’ diye baktığımda, biz şu anda 3-4 pilot olarak ERC’de yarışan, WRC2’de yarışmış, Balkan Ralli Şampiyonluğunu ve Avrupa Ralli Kupası’nı kazanmış pilotlarız.

Bize biraz daha destek çıkılsa çok farklı şeyler de yapabiliriz. Gelecek nesillere, bize sunulan imkanlardan daha iyi imkanlar sunarız. Bu bir kısır döngü aslında. Biz bayrağı nasıl Serkan Yazıcı’dan, Volkan Işık’tan, Ercan Kazaz’dan devraldıysak, biz de bir gün bu bayrağı kaçınılmaz olarak birilerine bırakacağız. Şu an piramidin tepesinde bizler varız ancak hayatta hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor. Doğru zamanda, doğru şeyleri yapabiliyor olmak lazım. Bu konuda da çok bencil olmayıp gençlere yatırım yapmamız gerekir. Bu benim ülkem. Ben de ‘’Ülkemin sporcularına nasıl destekleyebilirim?’’ diye düşünmeliyim. Bu bugün aracın içinde birebir eğitim vermek olabilir, yarın bütçelerine katkıda bulunmak olabilir.

Soru: Peki motorsporları kültürünün oturması bağlamında, WRC’nin Türkiye’ye dönüşünü nasıl değerlendiriyorsun? Konuşmanın başında Marmaris’te yarışabileceğinizi söylemiştin. Takım olarak ne gibi hedefleriniz var Marmaris özelinde?

WRC ilk kez 2003’te Türkiye’ye geldiğinde, 2000-2002 arasındaki aday yarışlar sırasında karting yapıyordum. Bu yarışlarda da hakem olarak görev aldım. Bu sporun mutfağı aslında orası. Karşımda Tomi Makkinen’i, Marcus Gronhölm’ü, Carlos Sainz’ı, Colin McRae’yi, Richard Burns’ü gördüğümde; televizyondan izlediğim insanlara dokunma mesafesinde olduğumda gözlerime inanamıyordum. O zamanlar yarışabilmenin hayalini kuruyordum. ‘’Gün gelir devran döner’’ derler, çok şükürler olsun bize bu fırsatlar verildi ve biz bu insanlarla bir şekilde beraber yarışabilme şansını elde ettik. Tabii ben yarışana kadar bu isimlerden hiçbiri kalmadı ama şu an da Ogier var, Loeb var, Latvala var. Bu noktada da WRC’nin Türkiye’ye geliyor oluşu gençler için büyük bir ilham kaynağı. Gençler için büyük bir fırsat. Orada gönüllü ya da hakem olarak bile bulunmak onlar için büyük tecrübe.

Büyük bir fırsat ama bir parantez açmak lazım. Bunu tanıtabilmemiz, herkese yayabilmemiz lazım.

Tam bu konuştuğumuz dönemde gözcü, gözetmen seminerleri yapılıyor. Hakem olmak için sınavlar yapılıyor. İlgilenen arkadaşlar TOSFED’in sayfasından bakabilirler. Ben de kendi sosyal medya hesaplarımdan sıklıkla paylaşıyorum çünkü ‘’Nasıl yarışabilirim? Nasıl başlayabilirim?’’ gibi soruları çok sık alıyorum. Hepimiz bu işe buradan başladık. Tabii ki, şans faktörü de önemli. Ben yarışa başladığımda beş tane fabrika takımı vardı, şu an sadece bir fabrika takımı yarışıyor. Bu kimsenin kabahati değil tabii ki. Bu ekonomik koşullar ve ülkenin durumuyla alakalı.

Soru: Yaklaşık on yıllık bir kariyeri geride bıraktın. Kariyerini nasıl değerlendiriyorsun? Sanki orada bir eksik (Türkiye Şampiyonluğu) var…

Az önce de söylediğim gibi Türkiye Şampiyonluğu benim için bir amaçtan ziyade bir araç. Yani Türkiye Şampiyonluğu tik atmak isteyeceğim bir kutudur. Olursa güzel olur, olmazsa ben zaten daha kıymetlilerini kazandım.

En büyük hedefin nedir peki? ERC ya da WRC’de düzenli olarak yarışabilmek belki?

Açık söylemek gerekirse ERC’de ya da WRC2’de genel klasmanı ilk 3’te bitirmek benim için önemli bir hedef. Oralarda yarış kazanabiliyor olmak istiyorum. Bunlar ulaşabileceğim hedefler. Ben tabii ki Dünya Ralli Şampiyonu olmak isterim ama bu çok gerçekçi bir hedef olmaz. WRC2’de ya da ERC’de sivrilebilmek, yarış kazanabilmek Türkiye’nin çok az başarabildiği şeyler. Bugüne kadar ERC seviyesinde yarış kazanabilmiş sadece 1-2 pilotumuz var. Avrupa Ralli Kupası demiyorum, orada biz de yarış kazandık zaten. Demin bahsettik, Azorlar’a 39 tane R5 katılacak. Bu insanlar nal toplamıyor, sabah akşam çalışıyorlar. Dolayısıyla onların arasından sıyrılıp kendime yer etmek benim için önemli bir hedef.

Türkiye şartlarında bana sunulan imkanları da hakkıyla kullanabilmiş olmak isterim. Sporda bana sunulan imkanları başkalarına da sağlayabilmek esas hedeflerimden. Bunlar sportif hedefler. Bir de benim psikolojik olarak kendime koyduğum hedefler, arkamda iz bırakmak istediğim şeyler var. Gençlere faydalı olmak bunların başında geliyor. Bu, arkamda bırakmak istediğim bir efsane diyeyim sana. ‘’Orhan Avcıoğlu hızlı mıydı?’’ dendiği zaman ‘’Evet, büyük bir şampiyondu.’’ denilmesini isterim. Bunun yanında da sportmenliğimle ve insanlığımla da hatırlanmak isterim. Bu noktada belki de dünyada, Milli Olimpiyat Komitesi’nden Fair Play Ödülü almış ilk ve tek pilotum. Bunu tabii övünmek için söylemiyorum. Spor sana hayatında ve kariyerinde çok şey katıyor. Becerebiliyorsan para da katıyor. Ben bir kuruş para kazanmadım orası ayrı. Bunun haricinde sen spora ne katıyor, arkanda ne bırakıyorsun… Demin seninle Sinan Güler’den bahsediyorduk. Çok başarılı ve örnek aldığım bir sporcu. Kişiliğiyle de sporculuğuyla da. Neden? Çünkü hem sahada çok çok iyi bir sporcu, hem de saha dışında sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyor, projeler yapıyor. Böyle bir insan olmak, bunları motorsporlarında yapabilmek isterim.

Soru: Geçenlerde ‘’2017 jenerasyonu otomobilleri rallinin ruhuna aykırı buluyorum.’’ diye bir yorumda bulunmuştun. Bunu biraz açabilir misin?

WRC’de 2016 sezonu itibariyle fabrika takımlarının yarıştırdığı on otomobil genişledi ve kuvvetlendi, aerodinami paketleri eklendi. Ben bunu rallinin doğasına uygun bulmuyorum. Bu başka problemleri de doğurdu. Otomobiller 310-320 beygirlerden 400 seviyesine çıktı. Bu da kilometrede 1 saniye hızlanmak demek, inanılmaz bir rakam bu. Ama işin özellikle aerodinami tarafı daha çok pist yarışlarıyla ilgili bana kalırsa. Çünkü rallide, her zaman yarışan otomobillerin, binek otomobilleri makul derecede andırması gerekiyor. Yani bir insan sokakta ralli aracı görürse ‘’Aa bu Fiesta, aa bu Fabia.’’ diyebilmeli. Motorsporları içerisinde rallinin yeri biraz böyle bence. Formula 1 öyle değil. Herhangi bir Ferrari’ye baktığında ‘’Bu Formula 1 otomobiline benziyor.’’ demiyorsun. Dolayısıyla bu yeni güncellemeler otomobilleri standart görünümünden iyice uzaklaştırdı.

Ayrıca otomobiller genişleyince, özellikle toprak rallilerde diğer otomobillerin lastik izleriyle bu otomobillerinki aynı olmadığı için önde giden adamlara problem yaratmaya, onlar da bundan şikayetçi olmaya başladılar. Ben de şikayet etmelerini manasız buluyorum çünkü 10-11 otomobil için dünyadaki bütün otomobilleri genişletecek halimiz yok. ‘’Bizimle aynı yarışı yapmasınlar.’’ gibi öneriler var. Halbuki unutuyorlar ki, fabrika takım pilotları 13 kişiden ibaret. Bu kadar adamla WRC düzenlenmeyecek sonuçta. WRC’nin peşinde, Marmaris’te olduğu gibi TRŞ de var, WRC2 de var, WRC3 de var. Bunların hepsi aynı anda gidiyor. Hiçbir motorsporları organizatörü ‘’WRC’ye ayrı, TRŞ’ye ayrı yarış yapayım.’’ diyemez.

Soru: Peki WRC’deki rekabeti nasıl buluyorsun? Volkswagen’in spordan çıkışından sonra işler iyice kızıştı…

Volkswagen sporu domine ediyordu. Citroen nasıl Loeb döneminde domine ettiyse Volkswagen de Ogier’yle birlikte dört sene üst üste domine etti. Volkswagen spordan bir anda çekildiği için orada bir bilgi kaybı yaşandı. Bu da diğer takımlara rekabet etme açısından bir fırsat sağladı. Toyota da, M-Sport da, Citroen de, Hyundai de çok yakın birbirine. Bence eşi benzeri bulunmaz bir keyif bu. Hatırlarsın geçen sene WRC’nin ilk beş yarışının beşini de farklı pilotlar kazanmıştı. Bu çok güzel bir şey.

Ogier ilk kez zorlanmıştı, bu az bir şey değil.

Ogier’nin pilotajına çok büyük saygım var.  Ancak 4-5 senedir şampiyon oluyor ve insanlar bunu görmek istemiyor. İnsanlar her sene başkasının şampiyon olmasını istiyor. Bak mesela Amerika’da bu iş böyle. NASCAR’da, NFL’de, MLB’de her sene başkası şampiyon oluyor. Bunu böyle yapmak gerekiyor işte.

Aynı şey Formula 1 için de geçerli. Mercedes dört sene üst üste kazandı, insanlar sıkıldı artık biraz sanki…

Aynen öyle. Bu ticari olarak da karlı bir şey değil.

Ogier’nin şampiyon olamayacağını mı düşünüyorsun bu sene? Ve özel olarak takip ettiğin bir pilot var mı WRC’de?

Ogier’i severim ama inşallah şampiyon olmaz. Spesifik olarak birinin kazanmasını istiyorum diyemem. Kazanmayı hak eden Neuville var, Mikkelsen var. Bu pilotlar Dünya Ralli Şampiyonu olabilecek seviyede pilotlar. Neuville’in bu sene şampiyon olmasını isterim açıkçası.

Ogier’i en çok zorlayacak isim de Neuville gibi duruyor. Belki Tanak’ı da sayabiliriz burada.

Evet Neuville zorlayacak gibi duruyor Geçen seneye de çok iyi başlamıştı. Tanak da çok iyi bir pilot bence.

Soru: Annen de baban da sporun içinden geliyor. Genelde motorsporlarının içinden gelen insanlar çocuklarının aynı yolu takip etmesini istemez çünkü her zaman bir risk faktörü var. En meşhur örnek Graham Hill’in Damon’ın yarışmasını istememesidir mesela. Sen spora başlarken ailenin etkisi, tepkisi nasıl oldu?

Bunun için en geriye, yani 1997-98’e dönmemiz gerekiyor. Annem ve babam 80’lerde yarıştığı için çok fazla video kaydı vs. yok. Mesela 90’larda yarışan İskender Atakan’ın, Serdar Bostancı’nın ya da Ali Bacıoğlu’nun çok daha fazla kaydı vardı. Hep onların videolarını, WRC kasetlerini izleyerek büyüdüm. Boş vakitlerimde hep onları izlerdim, araba yarışı oynardım. Bu işin yolunun kartingden geçtiğini biliyordum dolayısıyla hep kartingle başlamak gibi bir hedefim vardı. Dönem dönem de anneme, babama ‘’Karting yapabilir miyiz?’’ diye soruyordum. Arkadaşlarımla oraya giderdim ve hepsini de geçerdim sürekli. O zamanlar ortaokuldayız tabii daha., Capitol’ün altında go-kart vardı oraya giderdik. Babamlara çok baskı yaptım, çok istedim. Onlar bana hiçbir şey yapmadı. Ne yarışa götürdüler, ne de ‘’Gel evladım bak bunun adı go-karttır, yarışırsın.’’ vs. hiçbir şey yok.

Hiç etkileri yok mu yani?

Başlamamda yok. Başladıktan sonra karting evresinde babam çok yardım etti. Mekaniğimdi aynı zamanda. Babamla bir takımdık. Babam arabayı yapar, ben kazanır gelirdim. Dolayısıyla orada aramızda çok güzel bir baba-oğul ilişkisi gelişti. Ralli evresindeyse bayrağı annem devraldı. Babam heyecanlıdır biraz, o yüzden o evde kalmayı tercih eder. Annem her yarışıma gelir. Başlamam 1.5-2 yıllık bir ısrar sonucu oldu. Sonunda odamda uyuyor numarası yapıyordum, annemle babam konuşurken ‘’Bu oğlan bu go-kart işini çok istiyor, n’apsak acaba?’’ dediğini duydum ve o zaman anladım, ‘’Tamam, bu iş oldu galiba.’’ dedim.

Soru: Peki piste geri dönme gibi bir düşüncen var mı? Geçen senenin sonunda başarılı bir deneme yapmıştın…

Geçenin sonunda misafir sanatçı olarak iki yarışa katıldım. Birinde ikinci, birinde dördüncü oldum. Ama benim esas keyif aldığım disiplin ralli. Ralliyi her zaman piste tercih ederim. Pistte yarışabilmem için hayalini kurduğum dayanıklılık yarışları var. Le Mans gibi, Dakar gibi… Onları yapmak isterim. Eğer imkanım olursa da oralarda yarışmak isterim. Keyif için olur tabii ki ama ralli benim için büyük bir tutku. Rallide de asfalt yarışları da çok severim bu arada. Ama ‘’Pistçi olur musun?’’ dersen, zor.

Le Mans ya da Dakar’da ne zaman görebiliriz seni?

Tabii ikisi de birbirinden çok ayrı disiplinler. İkisi de birbirinden zor. Le Mans ve Dakar benim için biraz yaşlılık hayali. Dakar’ın bütçesi 1 milyon civarında. Dolayısıyla o bütçeyi ya birinden bulman ya da kendin vermen gerekiyor. 1 milyon Euro’yu bir yarışa verebilmen için 100 milyon Euro’n olması lazım zaten. Le Mans’a katılabilmek adına da yaklaşık bir sene boyunca alt kategorilere ya da benzer serilerde yarışarak, tecrübe kazanman lazım. Bu ikisi bazen kafamı yastığa koyduğumda ‘’Oralarda yarışsam, oraları deneyimlesem ne güzel olur.’’ dediğim birer hayal şimdilik.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Sessizliği Kırmak

Sessizliği Kırmak

3 sene önce
Kazanmak

Kazanmak

4 sene önce
Dönemler Üstü

Dönemler Üstü

4 sene önce