Dünya Kupası elemelerinde grup kuraları çekildiğinde İtalya’nın önünde iki yol vardı. Birinci yol, grubun favorisi İspanya’yı geçmekti. Bu, imkansız bir yol değildi ama oldukça zordu. Evet, İspanya artık 2008-2012 arasındaki hakimiyetini kaybetmişti ama yine de kıtanın en iyi, en düzenli ve en geniş oyuncu havuzuna sahip ülkelerinden biriydi. Bütün bunlara rağmen yenilmez de değildi. İtalya, 6 Ekim 2016 (grubun ikinci maçı) ve 2 Eylül 2017 (deplasmanda olduğu için fazla bel bağlamaması gereken) günlerinde oynayacağı iki İspanya maçıyla kaderini tayin edebilirdi.
Bu zor senaryonun yanında bir de en gerçekçi olanı vardı. İtalya, İspanya’nın gerisinde kalır ve play-off oynardı. Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası’nın play-off’ları tam bir cadı kazanıdır. Avrupa’nın en maharetli takımları gruplarını birinci bitirdiği içine genelde orada olmazlar ama grupların en sert, en dirençli ve disiplinli takımları, ‘tamam-devam’ niteliğindeki play-off’lara son derece yüksek motivasyonla gelirler. İtalya’nın 2016’nın başından beri hazırlanacağı yer tam olarak burasıydı.
Rakibin kim olacağını bile bilmeden, yaklaşık iki yıl sonraki maçlara nasıl hazırlanabilirsiniz? Ya da daha doğrusu hangi özellikleri güçlendirmelisiniz? Birincisi mental olarak kuvvetli olmak zorundasınız. İkincisi de iki yıl sonraki final maçlarında sahada, birbirlerini ezberlemiş ve çok iyi hazırlamış bir takım oluşturmalısınız. Gian Piero Ventura, İtalya Milli Takımı’nın başına bu sorunları çözmek için getirilmişti. Kariyeri boyunca ‘büyük takım’ görmemiş, milli takım ruhunu yaşamamış (o günlerde 68, şimdi 70 yaşındaki) teknik adamın, en güvenildiği nokta birçok İtalyan yıldıza kariyerlerinin başında yol açabilmiş olmasıydı. Benzerini yapabilir ve elindeki gençleri o güne ve sonrasındaki Dünya Kupası’na hazırlayabilirdi.
Fakat olmadı. Bugün çok eleştirilen Ventura’nın en büyük sorunu, ne üçlü savunmaydı ne oyuncu değişiklikleriydi. Onu Daniele de Rossi bile yanlış anladı! O, yapması gerekeni yapamayan ama elindeki imkânları da kısıtlı olan bir teknik adamdı.
İtalya, İsveç karşısına çıktığında kadrodaki oyuncuların (oynayanların da oynamayanların da) büyük bir kısmı elit seviye oyuncusu değildi. Gianluigi Buffon’a ve ona yaş bakımından en yakın olan arkadaşlarına saygı ve romantizm güzel ama bu sevgi sorunun kaynağını kaçırmaktan başka işe yaramaz. İtalya, Dünya Kupası’na gidemeyen bir başka ülkeye Türkiye’ye benziyor. İki ülkenin de şu an yetenekli oyuncusu sayısı çok az. Milli takımlar ise tüm spor politikasının sonucunun alındığı yerdi. Yılda 8-9 kere oyuncularıyla bir araya gelebilen bir milli takım teknik direktörü, şapkadan Francesco Totti veya Alessandro Nesta çıkaramaz. Ayrıca havuzdaki oyuncuları üst seviyeye çıkarması için de yeterli vakit ayıramaz.
Ventura sorunun farkındaydı ama çözerken çok bocaladığını da kabul etmek lazım. Ve hatta çözemediğini de…
İtalya iki sene boyunca hazırlanması gereken haftaya; mental olarak hiç hazırlanamamış. İsveç’te rakiplerinin sert futbolu karşısında dayak yediklerinde şaşırdılar. Rövanş maçına kadar geçen sürede, basın felaket senaryoları yazdı. Gerginlik maça kadar her geçen gün arttı. 90 dakika sonunda yaşanabilecek olası şok, akıllara girdi. Zaten büyük takım oyuncusu olmakta zorlanan oyuncu grubu, kariyerlerinin en büyük baskıyla karşı karşıya kaldı. İki yıldır beklenen gün buydu ama kimse hazır değildi! Müzesinde birçok kupa ve başarı bulunan İtalya, tarihinin en şaşkın ve gergin takımıyla sahaya çıktı.
İsveç, yukarıda bahsettiğimiz sert, disiplinli ve motivasyonlu takımların en net örneğiydi. San Siro’da bu kimliklerinden vazgeçmediler. Fakat İtalya’nın bu kadar çabuk paniğe düşeceğini de tahmin etmemişlerdir. Hemen sonuca ulaşmak isteyen, bu yüzden yanlış tercihler yapan, yanlış tercihler ve kaçan gollerden sonra dövünen, tribünden uğultular duyan, uğultu duyduğu için kısa pas yapmaktan sıkılan, sıkıldığı ve panik olduğu için kalıplı İsveç savunmasına uzun toplar atarak top kaybeden İtalya Milli Takımı, 11 sene önceki Dünya Kupası’nı kazanan kadroya rahmet okuttu. Maç “Oyuna tecrübeli, ayağı top yapan, soğukkanlı bir futbolcu girsin artık” diye bağırıyordu. Daniele de Rossi ise tüm bunları görmezden gelip ısınmaya giderken hocasına tepki gösterdi. O, gol atmak için Lorenzo Insigne’nin girmesini istiyordu ama 26 yıllık ömründe sadece bir kupa kazanan ve milli takımla bir büyük turnuva oynayan Insigne de sahadakilerden çok daha farklı bir çözüm olmayabilirdi. Üstelik bir şekilde İtalya 2-0’ı yakalasaydı Insigne mi yoksa De Rossi mi oyunu daha iyi tutardı? Oyunu iki yönlü oynayan bir oyuncuyu düşünmek; hatta maske ile oynayan Leonardo Bonucci sahadayken, kötü bir ihtimale karşı önlem almak adına bir oyuncuyu ısınmaya göndermek ne büyük bir suç olabilirdi ki? Ömrü futbol sahasında geçen Daniele de Rossi, büyük ihtimalle bunların farkındadır. Belki de gördüğümüz, İtalya’da sık sık yaşanan kapalı kapılar ardında yaşanan bir hesaplaşmanın basın önündeki haliydi. Ne de olsa bazı güçlü oyuncular, bazı hareketleri ile ülkeye, takıma, basına mesaj vermeyi severler.
https://www.youtube.com/watch?v=-yqcTIOvgGE
Yine de Ventura’nın bazı oyuncu tercihleri eleştirilebilir; bu gayet doğal. Mesela şu an Avrupa’nın en formda santrforu Simone Zaza’ya şans vermemesi veya Jorginho-Verratti ikilisini yan yana düşünmemesi veya hatta Insigne’yi kenarda bırakması… Fakat bunları denediğinde de sonuç alacağının garantisi yoktu, çünkü bu isimlerin hiç biri elit seviyeye çıkabilmiş oyuncular değildi. Üstelik eldekilerin en iyisiydi.
İtalya da bazen Türkiye gibi olabiliyor. Seviyeler farklı olsa da iki ülkede de sonuçlar, nedenlerden daha çok tartışılıyor. Türkiye’de bu işin çıtası daha da yüksek; burada İtalya’nın sonuçları bile Türkiye’ye bağlanabiliyor. Mesela De Rossi’nin sert ve karizmatik çıkışından Türkiye’deki prim tartışmalarına gönderme yapılabilir. Takımı sahiplenme konusunda, hocasının kararına itiraz eden İtalyan oyuncu doğru örnek gösterilebilir. Buffon’u ağlatan ‘diğer’ oyuncular hainlikle bile suçlanabilir.
Sonuç olarak İtalya’nın elenmesinin Türkiye’de bile gündem olması şaşırtıcı. Dünyanın bir başka yerinde oynanan ve televizyondan izlediğimiz bir maçı yorumlarken Türkiye’deki Twitter akışından değerlendirmek çok da sağlıklı bir durum değil. Fakat iki tarafta da ortak bir nokta var. İşin magazin kısmı daha ön planda ve asıl gerçekler unutuluyor. İki ülkede de oyuncu yetiştirme konusunda sıkıntılar var. Türkiye bu sorunu görmezden gelmeyi seviyor ve yabancı sayısını tartışamaya devam ediyor. Diğer tarafta ise, ilk maçta dayak yiyen, ikinci maçta baskıdan panik olan bir oyuncu grubu İtalya’nın en iyi ürünü olmamalıydı.
Ventura mı? Üçlü savunması veya diğer tercihleri bu sonuçtaki tek nedenler olmasa da, sorumluluk tabii ki onda. Hataları oldu ve başaramadı. En basitinden, oyuncuları kendisine inandıramadığı 10 saniyelik videoyla ortaya çıktı. İki sene görev yapan bir teknik direktör için görevi bırakmak için yeterli olabilir. Üstelik bir kulüp takımı gibi takımı transferle yenileme imkânı yokken!