Andrew Beaton ve Ben Cohen’in kaleme aldığı bu yazının orijinali ilk olarak The Wall Street Journal’da yayımlanmıştır.
İngiltere teknik direktörü Gareth Southgate, yeni fikir arayışları için Minnesota Timberwolves ve New Orleans Pelicans’ın karşı karşıya geldiği maçı izlemeye gitti. Maç o kadar ilham vericiydi ki; İngiltere’nin Dünya Kupası şampiyonu adaylarından biri olmasını sağladı.
Super Bowl’dan önceki geceydi. New Orleans Pelicans – Minnesota Timberwolves maçını izlemek için sahanın kenarında oturanlardan biri de İngiltere’den onca yolu teperek gelmişti. O O kişinin kafasını bir başka spor organizasyonuyla alakalı düşünceler meşgul ediyordu: Dünya Kupası.
O salonda, Pelicans’ın Timberwolves ile karşı karşıya geldiği bu maçla bu kadar ilgilenen birisi yoktu. Bu kişi, İngiltere milli takımı menajeri Gareth Southgate’di.
Southgate ona eşlik eden iş arkadaşlarını stratejiler, saha işleri ve Timberwolves maskotu “Crunch” hakkında bile detaylı sorularla adeta bombadırmana tutmuştu. Bölgenin MLS takımı Minnesota United’ın başkanı Chris Wright, bir “sauerkraut” kadar İngiliz olan birinin bu spora olan merakından bir hayli etkilenmişti.
“Bir İngiliz, aynı zamanda İngiltere takım menajeri, basketbolun temel prensiplerini anlamaya ve çözmeye çalışıyordu” diyor Wright.
İngiltere için tuhaf zamanlar. Dünya Kupası zaferi için artık ciddi bir aday konumundalar. Grup aşamasından sonra son 16 turuyla birlikte eleme tablosunun daha dikensiz kısmında kendilerini buldular. Çeyrek finale yükselmek için Kolombiya ile Salı günü karşılaşacaklar. Ve onların bu beklenmedik başarısında bir krediyi de basketbola vermek gerekiyor.
Wright, Futbol Federasyonu’nun, Southgate’in Minnesota’daki Super Bowl’a gitmesinden önce kendisiyle iletişime geçmesinden dolayı mutlu olmuştu. Kendisi bir İngilizdi ve bu, ondan şöyle bir talebi beklememesi için yeterli bir sebepti: “Wolves maçına gitmemizin herhangi bir yolu var mı?”
Bu maça gitmek konusunda bu kadar istekli olmasının bir sebebi vardı ve bu sebep elbette “Crunch” değildi. Southgate, kendi yardımcılarına NBA takımlarının pota etrafında nasıl boşluk yarattığı üzerine oldukça merak duyduğunu söylemişti. Kendi takımına uyarlayabileceği taktikler bulabileceğini de düşünmüştü.
NBA’in temellerini oluşturan ikili oyunlar, topsuz perdeler, sürekli hareket hâli gibi prensipleri İngiltere milli futbol takımına uyarlayabilecek bir yolu var mıydı?
Her futbol maçında önemli birkaç an olur; teknik direktör oyunu çizerek izlenecek aksiyonları belirler. Bunlar, set oyunları olarak isimlendirilir ve uzun bir zamandır İngiltere’nin bu oyunlar konusunda felaket olduğu herkes tarafından çok iyi bilinir.
Bu Dünya Kupası’nda ise İngiltere’nin set hücumlarının milli bir mucizeden aşağı kalır yanı yok.
Set oyunlarından tam altı gol buldular ve grup aşamalarında onlardan daha fazla gol bulan takım yoktu. İngiltere’yi diğer takımlarla kıyaslamak yerine şöyle bir karşılaştırma yapmak daha yerinde olacak: İngiltere, İngiltere’ye karşı. Serbest vuruş ve kornerlerden şu ana kadar dört gol buldular; ki bu sayı aynı zamanda İngiltere’nin katıldığı son üç Dünya Kupası’nda serbest vuruşlar ve kornerlerden bulduğu gol sayısının toplamına eşit.
Southgate konuyla alakalı şöyle fikir belirtmişti: “Set oyunlarında, gerçek bir tehdit oluşturuyoruz. Bu kategorinin turnuvalar için çok önemli olduğunu ve bu alanda kendimizi geliştirmemiz gerektiğini düşündük.”
2016’da Southgate takımın başına geçmeden önce, İngiltere’nin set oyunlarındaki beceriksizliği, “Brexit”’ten daha büyük bir dramaydı.
Zamanında, tüm kornerler ve serbest vuruşlar İngiltere’nin yıldız oyuncusu Harry Kane tarafından kullanılıyordu. Bu durum, Roy Hodgson’ın işine mal olacak ve takımın sorgulanan taktiksel kararlarından sadece biriydi. Hodgson’ın görevden ayrılması, tecrübesiz Southgate için kapıları sonuna kadar açacaktı. Eski bir futbolcu olan İngiliz’in teknik direktörlük tecrübesi, gençler milli takımlarında aldığı kısıtlı roller ve kendi görevi altında küme düşen orta sıralardaki bir Premier Lig takımıyla geçirdiği üç sezondan ibaretti. Southgate, olasılığı oldukça düşük bir seçimdi ve Sam Allardyce’ın rezalet bir şekilde kovulmasından hemen sonra göreve geldi.
Şimdiyse kendisi İngiltere’nin problemlerini olabilecek en kötü zamanda mükemmel bir şekilde çözen menajer konumunda. Yaratıcı oyun şablonları ise özellikle tek bir kişiye yaramış gibi gözüküyor; Harry Kane. İngiltere’nin Dünya Kupası’ndaki ilk maçında Tunus’a karşı 91’nci dakikada galibiyeti getiren ve takımı utanç verici bir beraberlilkten kurtaran golü, köşe vuruşundan atmıştı. Aynı zamanda bu, maçtaki ikinci golüydü; Kane daha öncesinde yine bir köşe vuruşunda ağları bulmuştu.
Fakat İngiltere’nin basketbol taktiklerini futbola uyarlamasına dair en açık örnek; grup aşamasında Panama’yı 6-1’lik skorla bozguna uğrattıkları maçtaki bir köşe vuruşuydu.
Her şey Kieran Trippier’ın falsolu köşe vuruşuyla başlıyor. Top havadayken, iki İngiliz oyuncu, sanki üç sayı şutörleri potadan uzaklaşırcasına ceza sahasının merkezinden uzaklaşarak alanı boşaltıyor. O sırada, ceza sahasının tepesinde Ashley Young, John Stones’u tutan savunmacıya karşı kendini siper ediyor ve John Stones’un ceza sahasının orta sahasında boş kalabilmesini ve gelen ortaya kafayı vurup topu ağlara göndermesine yetecek süreyi yaratıyor.
Bu, çok temel bir basketbol oyunu: Perdeleme. Ve sonucu da futbol için mükemmel.
Gareth Southgate’in futbolda “perde oyunu”nu icat ettiğini söyleyemeyiz. Bir İngiliz muhabirine söylediğine göre, basketbol izlemenin kendisine ilham kaynağı olduğunu belirtmişti. O gece yanında olan insanlar ise buna kesinlikle şaşırmamışlardı.
Wright şöyle diyor: “Özellikle ilgili olduğu alanlarda, konuların daha da derinine ve detayına girmek istemişti.”
Southgate, farklı yerlerden fikir üretmek konusunda bir korkusunun olmadığını şimdiden kanıtlamış gözüküyor. Örneğin; yardımcısı Allan Russell’a set oyunları konusunda güveniyor; ki Russell’ın en son çalıştırdığı takımlar Carolina Railhawks ve Orange County Blues olmasına rağmen. Bir başka deyişle, futbolun daha yeni yeni adımlarını attığı ve Birleşik Devletler de diyebileceğimiz bir ülkedeki ufak kulüplerde görev yapmış.
Southgate, değişik fikirler için basketbol üzerine çalışan ilk futbol menajeri değil.
İngiltere Premier Lig şampiyonu ve en dominant takım olarak gözüken Manchester City’nin başındaki Pep Guardiola, NBA’i uzun zamandır çekici bulan birisi. 2016’da LeBron James formasıyla beraber, o senenin final serisi maçlarından birini izlemeye gitmişti. Basın toplantılarında Golden State Warriors’tan bahsederek İngiliz muhabirlerin defalarca kafasını karıştırmışlığı da var.
(Bu elbette İngiliz bir durum: Southgate Cavs veya Warriors’tan birini izlemedi; fakat Timberwolves ve Pelicans’ı izledi. İki takımın da NBA şampiyonluğu kazanmışlığı yok.)
Futboldaki köşe vuruşu ile basketboldaki ikili oyunlar arasında açık bir benzerlik var. İkisinin de odak noktası yeterli miktarda dikey bir boşluk yaratarak gol veya basket atmak. Basketbol oyunları ve futbol setlerinin asıl ortak noktasını ve Guardiola’nın da NBA’e bu kadar dikkatli yaklaşmasının sebebini; bir zamanlar Barcelona’da Guardiola ile beraber çalışmış ve şimdilerde Philadelphia 76ers başkan yardımcısı Daniel Medina söylüyor: “Hepsi, ufak bir avantajı değerlendirmek için birer fırsat.”
“İzlediği tek spor basketbol değildi; hentbol ve salon futbolu gibi branşları da takip ederdi. Benzer fikirler farklı kalıplar içine konulduğunda sizi farklı çözümlere götürebilirler.”
Southgate’in Pelicans-Timberwolves maçına olan ilgisinin sebebi de buydu.
Minnesota United’ın küçük hissedarlarından Ben Grossman, “Bütün gece sorular soran tek kişi oydu” diyor.
“Sanki ben Tom Thibodeau’ymuşum gibiydi” diyor Wright.
Southgate’in her şeye dair sorusu vardı. Hücumlarda boşlukların nasıl yaratıldığından, potanın nasıl savunulduğuna kadar sorduğu sorular, maç bittikten epey sonra bile devam etmişti. Salondan ayrıldıklarında ise Grossman şunun farkına varmıştı: Southgate NBA maçını iyi vakit geçirmek için izlemeye gelmemişti. Çalışmak için oradaydı.
“Söyleyeceklerimin kulağa biraz saçma geleceğinin farkındayım; ama o gece oradan İngiltere’nin Dünya Kupası’nda iyi şeyler başarmasını dileyerek ayrılmıştım. Southgate’in altına bakılmadık taş bırakmayacak havada kendisini işine adama şeklini gördükten sonra, ancak bunu söyleyebilirdiniz.”
Çeviri: Gökhan Önder Aksu