Olimpiyat oyunlarının vazgeçilmez yanlarından biri madalya hesapları. Kim kaç altın alacak, sporla dolu iki hafta sonrasında tablonun zirvesinde kim olacak? Temel sorular bunlar, hesaplar ise çoktan yapılmaya başlandı. Birleşik Devletler, geçen oyunların büyük sürprizi Missy Franklin’den havuzda kaç madalya bekliyor veya orta ve uzun mesafede herkesi dağıtan Katie Ledecky isminin yanına kaç madalya yazdı bilemiyoruz. Basketbol takımlarının altınlarını garanti mi görüyorlar? Peki Mark Cavendish ve Bradley Wiggins’li pist bisikleti kadrosuyla Britanya? Ya da Jamaika… Sakatlık sorunları yaşayan Bolt’tan ne kadar eminler? Tüm bu soruları cevaplamak kolay değil ama ABD, şimdiden büyük umut Simone Biles’ın yanına fazlaca madalya yazmış durumda.
Zira, International Gymnast dergisinden Paul Ziert’a kulak verince, “Korkarak söylüyorum ki Simone olimpiyatlardan beş ya da altı altınla dönemezse bu büyük bir hayal kırıklığı olur” dediğini duyuyorsunuz. 1997 doğumlu genç bir sporcu için bu biraz ağır olabilir ama Biles, 2013’ten beri katıldığı hiçbir yarışmayı kaybetmedi, hatta son üç yıldır düzenli olarak dünya şampiyonu oldu. Bu başarıya ulaşan ilk jimnastikçi de zaten kendisi.
Ohio’da doğan Biles’ın çocukluğu çok fazla mutlu anıyla dolu değil. Henüz iki yaşındayken, uyuşturucu ve alkol sorunları yaşayan annesinin yanından üç kardeşiyle birlikte alınıyor. Kısa süre sonra onu, dedesi Ron ve ikinci eşi Nellie evlat ediniyor. Bu yeni yaşamında kendisine sunulan imkânlar arasında en sevdiği, muhtemelen altı yaşındayken başladığı jimnastik. Houston’da aldığı o ilk dersler, günümüze çıkan yolun da ilk adımları oluyor.
Kısa sürede milli takıma girmeyi başaran Biles, 2012 Londra’ya yaşı tutmadığı için gidemese de o günlerden beri Rio için çalışmaya devam ediyor. “Onu diğerlerinden ayıran ne?” sorusunu en iyi cevaplayansa muhtemelen, The New Yorker için kaleme aldığı makaleyle Reeves Wiedeman: “Yerçekimini aşma konusunda Michael Jordan, bedeninin yaptığı spora uyumu açısından Michael Phelps ve kurduğu hâkimiyetle de Serena Williams’a benziyor.” Bunların yanında, zorluk derecesi yüksek hareketleri yaparken hiç zorlanmayışı da onu Stephen Curry ile eşleştiriyor.
Yani Biles, bir nevi mükemmel karışım. Hatta bir süredir ‘The Biles’ adını taşıyan bir hareketi bile var. Hâlâ, Rio’nun en büyük yıldızlarından biri olabileceğine ikna olmadıysanız Nadia Comaneci’nin mükemmel performansında ona koçluk yapan Bela-Marta Karolyi çiftine gidelim.
Marta, şimdilerde ülke jimnastiğinin başındaki koordinatör, Bela Karolyi ise emeklilik hayatını yaşıyor. Yine de Biles için söylediği, “Daha önce hiç böyle bir yetenek görmemiştim” sözleri önemli. Zira Comaneci’nin koçundan geliyor! Bazen tüm bu güzel sözler sonrasında Biles da “Keşke derimden sıyrılıp kendimi dışarıdan izleyebilseydim” gibi hafif egolu açıklamalar yapıyor ama olimpiyat hayalinin peşinden koşmaya da devam ediyor.
Bu yolda son adım, Temmuz’un başında atıldı ve ülke elemeleriyle Rio’ya gidecek kadro belirlendi. Biles tabii ki elemelerin kazananıydı ve Londra 2012’de büyük başarı gösteren ‘Fierce Five’ ekibinin yenilenmiş hâline lider oldu. Gabby Douglas, Aly Raisman, Lauren Hernandez ve Madison Kocian’la birlikte Brezilya’da madalya avına çıkacaklar. Biles, üç madalya alması hâlinde en çok madalya kazanan Amerikalı jimnastikçi unvanının yeni sahibi olacak. Yaşını ele alırsak toplam olimpiyat madalyası sayısında da Phelps’ten önceki rekortmen jimnastikçi Larisa Latynina’yı yakalayabilir. Sürprizler olacaktır ama Biles’ın herkesi geçmesi kimseyi şaşırtmayacak.
Takım arkadaşı Raisman’ın da geçmişte dediği gibi: “Diğer kızlar onun kendi liglerinde olmadığını biliyor. Kim ikinci olursa, kazanan da o olacak.”
