Cristiano Ronaldo, Ballon d’Or’u dördüncü kez kazandı. Ama belki de en kısa süre içerisinde kazandığı bu seferki oldu! Evet; takvim bir yıllık süreci kapsıyor ama esasında yıldız oyuncunun bu ödülü kazanacağı, 10 Temmuz akşamından belli olmuştu. Fransa ile Portekiz arasında oynanan Euro 2016 finalinde Ronaldo sakatlanmış ve sahadan erken çıkmak zorunda kalmıştı. Bu erken ayrılık, onun turnuvaya vurduğu damgayı ve Portekiz Milli Takımı’na kattığı değeri engelleyemezdi. Portekiz birkaç dakika sonra şampiyon olunca -ve aynı günlerde Messi Arjantin forması ile bir hüsran daha yaşayınca- yıl sonu verilecek ödülün Ronaldo’nun evine gideceği kesinleşmiş gibi oldu.
Ronaldo, henüz Temmuz ortasında ‘yılın futbolcusu’ seçilmişti. Altı buçuk ay ona yetmişti. Ama onu kötü günlerde zirveye çıkaran süre, yılın ilk yarısından bile daha azdı. Çünkü Nisan ayına kadar işler hem onun hem de Real Madrid için de iyi gitmiyordu.
Şubat sonunda ezeli rakibi Atletico Madrid’e 1-0 yenilen Real Madrid, lider Barcelona’nın 12 puan gerisinde kalmıştı. Ertesi hafta Real Madrid, Roma’yı eleyerek Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale yükseldi. Ama gündemde Ronaldo’nun takım arkadaşları için söylediği sözler yer alıyordu.
Atletico derbisinden sonra yıldız oyuncu takım arkadaşları için, “Eğer hepsi benim düzeyimde olsaydı, ilk sırada yer alırdık” demişti. Teoride haklıydı. Ronaldo gibi 11 tane oyuncu, tartışmasız dünyanın en iyi takımı olurdu. Aynı basın toplantısında “İspanyol basını beni her yıl çok kötüymüşüm gibi gösteriyor ama sayılar ve istatistikler hile yapmaz” da demişti. Yine haklı sayılabilirdi; Ronaldo kariyeri boyunca rakamlarla oynadı, ezberleri bozdu. Roma maçından önce ise Benzema ve Bale arasındaki ilişkiyi de, “Öpüşmeler, kucaklaşmalar benim için önemli değil. Benim için önemli olan sahanın içi. Benim tek değer verdiğim şey bu” cümlesiyle değerlendirdi. Bu da geçerli sayılabilirdi. Önemli olan gerçekten sahanın içiydi, fakat orada da işler iyi gitmiyordu.
Zaten Ronaldo’nun haklı olması önemli değildi. İspanyol medyası Ronaldo’yu eleştirmeye başlamıştı. Yeni sezonda Manchester United’a döneceği veya Paris SG’e transfer olacağı iddia edilmişti. Kasım ayında oynanan PSG maçında Florentino Perez ile aralarında yaşanan husumet ayrılığın gerçekleşme ihtimalini yükseltiyordu. O çok güvendiği rakamlar da artık ters çevrilmişti. Ronaldo, İspanya’ya geldiği 7 sezonda sadece 1 kez La Liga’yı kazanabilmişti. Devamlı vurgulanan rakam bu oluyordu.
Nisan ayına girilirken de Real ve Ronaldo cephesinde umutlu bir durum gözükmüyordu. Puan farkı 7’ye inmişti ama hâlâ şampiyonluğun üçüncü adayıydı. Daha da kötüsü, sezon ortasında teknik direktör değişikliğine giden takım Şampiyonlar Ligi çeyrek finali ilk maçında Wolfsburg’a 2-0 mağlup oldu.
İşler kötü gidiyordu. Sezonun bitmesin çok az süre kalmıştı. Real şampiyon olamayacak gibi gözüküyor ve Şampiyonlar Ligi’nde sürpriz bir elenmenin çok yakınındaydı. Portekiz de Euro 2016 için favoriler arasında değildi. Fakat üç ayda her şey değişti.
Ronaldo, önce Wolfsburg’u 3-0 mağlup etti! Hat-trick yaptığı gecenin sonunda Real Madrid yarı finale yükseldi. Yarı finalin ilk maçında Ronaldo sahada yoktu, Manchester City ile Real Madrid yenişemedi. Rövanşta Portekizli yeniden takımının başındaydı. 1-0 kazandı Real. Milano’daki finalde de gülen Real Madrid oldu.
Yaz mevsiminde ise Portekiz, favori olmadığı turnuvayı normal süreler içinde elde ettiği bir galibiyetle şampiyon olarak noktaladı. Ronaldo; tartışılarak sürdürdüğü sezonu iki ay içinde kaldırdığı iki kupayla bitirdi.
Ronaldo’yu Ronaldo yapan özellikler; bu sezonda bir kez daha gözler önüne serildi. O doğal bir yetenek olarak karşımıza çıksa da sonrasında bambaşka bir futbol tarzını sembolize etti. Ronaldo, artık gücün ve hırsın simgesi. Bu sezonun tam ortasında ayağa kalkması da şaşırtıcı değil. Takımı kötü gittiğinde ipleri eline alabilir ve kayıp bir sezonu iki farklı takımla şampiyon olarak noktalayabilir. Olağanüstü bir özellik. Ama bir yandan da zararlı. Çünkü bu durum; onun çevresindekileri tembelliğe ve sorumluluk almamaya itiyor. Messi; kötü zamanlarında yanında Neymar-Suarez ikilisini veya Xavi-Iniesta’yı bulabiliyor. Ronaldo’nun kötü zamanlarında ise durum değişiyor. Çalışma yeteneğin önüne geçince belki de böyle oluyordur. ‘Bu adam için işler kötü gidemez. Kötü gitse bile kendisi pes etmez. Ayağa kalkar ve yeniden zirveye çıkar’ düşüncesi bir alışkanlığa neden oluyor. Zaten genelde de durum böyle; Ronaldo bir yanda ayağa kalkıyor ve takımını sırtlıyor.
Fakat aynı durum; ufak dengelerin belirleyici olduğu alanlarda destek alamamaya dönüşebiliyor. Portekizli yıldız; bu çalışma azmi, kazanma hırsı ve sorumluluk duygusu ile defalarca Ballon d’Or kazanabilir. Sonuna kadar da hak edebilir. Fakat hâlâ son 7 senede kazandığı La Liga sayısı sadece 1! Neredeyse kendisi ile aynı piyasa değerine sahip olan Atletico Madrid kadar. Belki de iyi bir lider olarak; artık sorumluluk almak değil de sorumluluk dağıtmakla yükümlüdür. Bu sayede sonuna geldiği kariyerinde daha çok ödül ve kupa kazanabilir.