Taraftarlar için değişik bir tatmin olma şeklidir büyük transferler. Yöneticiler, güçlü sıfatını pekiştirmek için kullanır bu maddi gösteriyi. Topçular içinse ‘dünyanın en pahalı futbolcusu’ olmak özgeçmişlerini en az şampiyonluklar kadar süsleyen bir apolettir. Profesyonel futbolun en çok tartışılan mefhumlarından rekor transferlere tarihi açıdan dalış yapıyoruz.
Futboldaki profesyonelleşme adımlarını hızlandırma çabalarına giren ‘mucit’ İngilizler, transfer âleminde açılışı Aston Villa’nın West Bromwich’li İskoç hücumcu Willie Groves’a 1893’te ödediği 100 sterlinlik transfer ücretiyle yapar. İlk ‘büyük’ transfer Groves’un koyduğu çıtayı yükselten Alf Common olur. Safkan İngiliz forvet, 1905 senesinde Sunderland’den Middlesbrough’ya geçer ve 1000 sterlin ile dünyanın en pahalı futbolcusu olur. Ada matbuatı bu pahalı transferi, ‘Satılık İnsanlık’ başlıklarıyla verirken, Common’ün takımı hiçbir zaman üst sıraları zorlayamaz.
Warney Cresswell, Ada futbolunun Billy Wright’tan evvelki örnek müdafisidir. ‘Beklerin Prensi’ olarak addedilen sağ bek; pozisyon kabiliyeti, hücum yeteneği ve tereyağından kıl çekercesine rakiplerinden kaptığı toplarla tarihin en klas savunmacıları arasında yerini almıştır. Futbolunun yanında centilmenliği ile de dikkat çeken adamımız, ikili mücadeleye girdiği rakibinin ayağının kırılması sonucunda, hasta ziyaretine bir kese tütünle gitmeyi de ihmal etmez. 1922’de South Shields’ten Sunderland’e 5 bin 500 sterlin karşılığında imza atan Cresswell, transfer rekorunu kıran ilk ve tek savunmacı olarak tarihe geçer.
İngilizlerin top sahibi velet misali futbol kurallarını belirlediği dönemde fiyatının karşılığını veren rekor transfer, 1928’de Arsenal formasını sırtına geçiren David Jack olur. 10 bin 890 sterlin ile rekoru beş hanelere çeken hücumcu, Herbert Chapman’ın WM’sinin iç forvet pozisyonunda sağlam bir katkı verir ve Chapman’ın “Yaptığım en iyi anlaşmalardan biriydi” övgüsüne nail olur.
Ada’nın tahakkümüne son veren bir Arjantinlidir. Sert şutlarıyla nam salan Bernabe Ferreyra, 1932’de 50 bin peso (23 bin sterlin) karşılığında Tigre’den River’a geçer. ‘Vahşi Hayvan’ olarak anılan Ferreyra, 185 maçta 187 golle pesoların hakkını verir. Yeteneğini anlamak için Critica Gazetesi’nin ondan gol yemeyen ilk kaleci için koyduğu ödül yeterlidir aslında. Ferreyra’nın rekoru tam 17 yıl sürer. 2. Dünya Savaşı nedeniyle Avrupalılar bu dönemi suskun geçirir. Sessizliği bozan ise yine İngilizler olacaktır… Derby County, Johnny Morris için saydığı 24 bin sterlin ile 1949’da rekoru tekrar Kral VI. George’a sunar. Son kurşun ise Jackie Sewell transferi ile 1951’de atılır. Renk değiştirme bedeli 34 bin 500 sterlindir.
Cihan Savaşı’ndaki mağlubiyeti stadyum zaferleriyle unutturmaya çalışan İtalyanlar, 50’li yıllarda transfer hususunda sazı eline alır. Atalanta’nın İsveçli golcüsü Hens Jeppson, 52 bin sterlin karşılığında Napoli’ye imza atar. Tarihler 1954’ü gösterdiğinde Milan, Penarol’ün gol adamı Juan Schiaffino’yu 52 milyon liret ile Avrupa’ya davet eder. 72 bin sterline tekabül eden bu rekor girişimi başarıyla sonuçlanacaktır. ‘Futbolun Tanrısı’ Schiaffino, hem Milan’ı zirveye taşır hem de kulüp tarihine geçecek Rivera’nın gelişiminde önemli rol oynar. Milano’nun kıtalararası hamlesine cevap Torino’dan gelir. Juventus, River Plate’in yıldızı Omar Sivori’yi 93 bin sterlin karşılığında renklerine bağlar. Boniperti ve Charles ile ‘Grande Trio’yu oluşturan 50’lerin Maradona’sı, bileklerine kadar indirilmiş çoraplarıyla rakip savunmalara kâbus yaşatırken, İtalyan futbol tarihine de muazzam bir etki bırakmayı başarır.
60’lar, rekordaki hane artışıyla açılır. Inter, 1961’de Barcelona’nın dirijörü Luis Suarez’i, 152 bin sterlin ödeyerek Milano’ya getirir. O zamana kadar bir orta saha elemanına verilen en yüksek meblağ olarak kayıtlara geçen bu transfer, Inter’e üç lig ve iki Avrupa şampiyonluğu olarak döner. 70’li yıllar, değişimin karşılığıdır birçok insanın hafızasında. Futbol da bu farklılaşmadan nasiplenmiş, bir yandan oynanan futbol değişirken, ‘imaj’ faktörü de yeşil sahalara dahil olmaya başlamıştır. Bu özelliklerin sahalarda vücut bulmuş hali Johan Cruyff’tur. Ajax ile Avrupa’yı altüst eden ‘Sarı Fare’, 1973’te Barcelona’ya attığı imza ile kulübün imajını da değiştirir. 6 milyon guldenlik (922 bin sterlin) bedel, yeni rekordur.
İspanyollar, 70’lere rekorla girse de zirvede kalışları kameranın önünden geçen figüran etkisi kadar kısadır. İtalyanlar, iki yıl sonra tekrar sahne alır ve Giuseppe Savoldi’nin ‘milyonluk’ transferi ile bir daha zirveye konar. Başroldeki takım yine Napoli’dir ve Bologna’ya Savoldi için tam 1 milyon 200 bin sterlin öder. Savoldi, 1979’da Bologna’ya döner ve bir yıl sonra da Totonero skandalına adı karıştığı için üç yıl men cezası alır. Savoldi’nin rekorunu kıran ise bir diğer Totonero mağduru Paolo Rossi olacaktır.
1976’da Juventus’tan Vicenza’ya 1 milyon 750 bin sterlin karşılığında transfer olan golcü, performansıyla milli takımın 9 numarası olmayı başarsa da, 1980’deki skandal ile iki yıl sürecek bir tatile çıkar. 1982 yazında Boca’nın genç 10 numarası Diego Maradona’ya 3 milyon sterlin ödeyen Barcelona, Cruyff’tan sonra bir büyük fenomeni daha Katalan diyarına getirir. İspanya’daki ego savaşlarına direnemeyen Maradona, iki yıl sonra ayrılık kararı alır ve bir rekora daha imza atarak İtalya’ya göç eyler. Napoli, bu kez turnayı gözünden vurmuştur. Maradona için ödediği 5 milyon sterlinin karşılığını tarihinin en parlak dönemini yaşayarak alır. Maradona ise iki kez transfer rekor kırarak bu alanda da ‘tek’ olmayı başarır.
10 numaraların 80’lerdeki etkisi, transfer âlemine de yansır. 1987’de PSV’den Milan’a geçen Gullit ve 1990’da Juventus’a imzayı basan Roberto Baggio, yeni rekortmenlerdir. Takımları için para saçmakta beis görmeyen İtalyan kulüpleri, 90’ları da domine etmesini bilir. 1992 yazı, bu cömertliğin en iyi örneğidir. Önce Milan alır bayrağı ve Marco van Basten’in boşluğunu doldurmak adına Jean-Pierre Papin’i 10 milyon sterlin karşılığında San Siro’ya çıkartır. Juventus’un cevabı, Vialli ile olur; 12 milyon! Milan-Juventus rekabetinde son söz Milano’dan gelir; ümit vadeden Torino’lu kanat oyuncusu Gianluigi Lentini, 18,5 milyar liret (13 milyon sterlin) karşılığında Milan’ın olur. Masa başında kaybeden Juventus, Papin’in erken ayrılışı ve Lentini’nin geçirdiği kaza sonucu eski günlerine dönememesine karşılık Vialli’den aldığı verim ile ‘son gülen’ tahtına yerleşecektir.
1951’den sonra sessizliğe gömülen İngilizler, “Buradayım!” mesajını 1996’da verir. Blackburn’ü şampiyonluğa taşıyan süper golcü Alan Shearer’ın Newcastle’a attığı imzanın ederi 15 milyon sterlindir. İtalyanların “Ses kes!” komutu tez duyulur. ‘Gerçek’ Ronaldo, 19,5 milyon sterlin karşılığında Barcelona’dan Inter’e katılır… Modern çağların transfer sürprizini ise Real Betis yapar. Denilson, 21,5 milyon sterlin ile rekoru ele aldığında tarihler 1998’i göstermektedir. Serie A, sahadaki mücadeleci yapısını bu alana da yansıtmış, tempoyu pek de âdeti olmadığı şekilde yükseltmiştir. 1999’da Lazio’dan Inter’e geçen Vieri’nin bonservisi 32 milyon 100 bin sterlindir. Bu yıldan itibaren görüşmelere yeni bir isim daha katılır: Euro. Vieri transferinin bedeli 40 milyon euro’dur.
İtalyan futbolunun 2000’lerdeki ‘Fetret Devri’nde, sahneye Real Madrid çıkar. Önce olaylı bir transferle Figo alır rekoru, sonra da Zidane ile ‘Galacticos’ inşası devam eder. 2009’da Milan’ın yıldızı Kaka’nın 56 milyon sterlin karşılığında Real’e transferi ise Serie A’nın beyaz bayrağı çektiği an olmuştur. Madrid son gösterisini Portekizli Ronaldo, bisi ise Gareth Bale ile yapar. Galli, 100 milyon euro karşılığında Real formasını giyer.
Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz nedeniyle transfer çılgınlığı 90’lardaki temposundan çok uzak. Yüksek rakamlara meraklı futbolseverlerin tek ümidi ise Arap milyarderler, özellikle de PSG gibi görünüyor. Potansiyeli olan PSG eli artıracak mı, yoksa futbolun ağabeyleri “Sen bi’ dur genç!” mi diyecek, hep birlikte göreceğiz.
*Bu yazı, Socrates‘in Ağustos 2015 sayısında yayımlandığında Paul Pogba’nın Manchester United’a transferi henüz gerçekleşmemişti.