‘‘Biz göz alıcı bir takımız. Bu yüzden, New York Islanders’tan bile daha sert bir takım olabiliriz.’’
Billy Carrol, New York Islanders ile yaşadığı dört şampiyonluktan sonra Edmonton’a takas edildiğinde dönemin savunma oyuncusu Kevin Lowe’a bunları söylemişti.
Sonra ne mi oldu?
Edmonton Oilers, yedi yıl içerisinde beş Stanley Cup kazandı. Üstelik 1984-1985 sezonunu 403 golle tamamlayarak bu alanda bir rekor kırdılar.
Gerçekten, her şeyleriyle göz alıcı bir takımdılar. Ve bunun farkına vardıkları zaman; durdurulamaz oldular.
Her Şey Böyle Başladı
Edmonton Oilers’ın 1972 yılında kurulduğu yer, Kanada’nın batı toprakları; Alberta. İlk yıllarında WHA (World Hockey Association) liginde mücadele ettiler. 1979’da WHA ligi kapandığında ise Oilers, bu ligden NHL’e (Ulusal Hokey Ligi) katılan dört takımdan biriydi. Lig kurallarına göre; NHL’e geçerken, Oilers sadece dört oyuncuyu kadrosunda tutabilecek, diğer oyuncular draft havuzuna konulacaktı.
Lig yönetimi, bir takım sebeplerden dolayı Wayne Gretzky’nin takımda kalabilecek oyunculardan biri olmasına izin vermedi. Bunun üzerine takımın o dönemki sahibi olan Peter Pocklington, Gretzky’ye yirmi bir yıllık bir kontrat önerdi ve bunu kullanarak lig yönetimini, Gretzky’nin takımda kalması konusunda ikna etmeye çalıştı. Pocklington’a göre 99 numaranın NHL’de oynamasının tek yolu Oilers’ta kalmasıydı ve başka türlüsü düşünülemezdi. Oilers takım sahibi, Lig yönetimine yıldız oyuncunun tüm salonları tıklım tıklım doldurabileceğinden bahsetti. Bu fikir onlar için de hayli ikna ediciydi. Nihayetinde NHL yönetimi yıldız oyuncunun Oilers’ta kalmasına onay verdi. Gretzky ve Oilers, beraber çıktıkları yola aynı şekilde devam edeceklerdi.
Yeni katıldıkları NHL’e o kadar çabuk adapte oldular ki 1979-1980’de sezon sonundaki galibiyet serisiyle birlikte kendilerini play-off’a atmayı başardılar. Tabii ki başrolde; 69 golle takımını sırtlayan Wayne Gretzky vardı. Art Ross Trophy’yi (en fazla gol atan oyuncu) kıl payı kaçırmıştı ama Hart Trophy’nin (en değerli oyuncu) sahibi ondan başkası değildi.
İkinci sezonlarında bir adım daha ileri gittiler. Wayne Gretzky, 109 asist ve 139 gol ile bir NHL rekoru daha kırdı. Pek çok zaman sıradışı bir oyun sergileyen ama belki de tek şanssızlığı (ya da şansı) bir efsaneyle aynı döneme denk gelmek olan Mark Messier (Gretzky’nin gölgesinde kaldığı düşünülüyordu) ise son 24 maçta 35 puan (gol ve asist toplamı) yaparak müthiş bir işe imza atmıştı. Fakat play-off’un ilk turunda, Montreal Canadiens’e kaybettiler. Ancak tüm şehir biliyordu ki; güzel günler, fazla uzakta değildi.
Hanedanlık Dönemi
1980’ler Oilers’ın hanedanlık dönemiydi. 1983-1984 sezonunda Messier, Gretzky ve Kurri liderliğinde takım olarak harika işler yapıyorlar, bireysel olarak da pek çok rekoru alt üst ediyorlardı; Gretzky ilk elli normal sezon maçının tamamında gol atmayı başarmış ve üç Oilers oyuncusu sezon boyunca elli gol barajını geçmişti. Nitekim finalde bir kez daha New York Islanders ile karşı karşıya geldiler. Tıpkı bir önceki bahar mevsiminde olduğu gibi… Fakat geçen final serisinin aksine Oilers, Islanders’ı toplamda 4-1 ile geçerek Stanley Cup’a uzandı. Bu şampiyonluk aynı zamanda 1926 yılından beri Stanley Cup’ın ilk kez batı Kanada’ya gitmesi anlamına geliyordu.
Devam eden yıllarda Edmonton, yine koç Glen Sather önderliğinde çekirdek kadroyu mümkün olduğunca korumaya çalıştı.
Sonuçta, 1985 finalindeki iki takımdan biri yine Oilers’tı. Kupanın bir tarafında Philadelphia, diğer tarafında yine Edmonton Oilers vardı. Beş maç sonunda ise kupa yine Edmonton’a gidiyordu. Takvimler 1986 yılını gösterdiğine iki Alberta takımı Edmonton ve Calgary konferans finalinde karşı karşıya geldiler. Oilers bu kez kaybeden taraftaydı. Calgary Flames ise finalde Montreal Canadiens’e kaybedecekti.
O dönemin Edmonton oyuncuları, kendi takımlarını NHL tarihinin en iyi takımı olarak tanımlıyorlardı. Kimse de onlara itiraz edemezdi. O yılların durdurulmaz ve dokunulmaz takımı konumundaydılar. 1987 finalinde Philadelphia Flyers’ı yedi maç sonunda geçerek Stanley Cup’ı üçüncü kez kazandılar. Sonraki sezon, finalde bu kez Boston Bruins’i yenerek kazandıkları şampiyonluk, son beş yılda kazanılan dördüncü şampiyonluk anlamına geliyordu. 1987 takımı ABD’de son 120 yılın en iyi beş spor takımından biri olarak listeye eklenmişti.
Oyunun Değiştiği Gün
Edmonton’da Whyte Ave’deki meşhur barlardan birine girip hangi Edmonton taraftarı ile konuşsanız, konu mutlaka o tatsız yaza gelecektir. Size 1988 yazından bahsetmek isterler. En azından anlatmaya başlarlar, devamını getirebilirler mi, ondan çok emin değilim. Çünkü bu hikâyenin kahramanı olan Wayne Gretzky de konuşmak için milyonların karşısına geçtiğinde gözyaşlarına boğulmuş ve tek kelime edemeden masadan kalkmak zorunda kalmıştı. Tüm şehir biliyordu ki asıl konuşması gereken o değil, başkalarıydı. Hesap vermesi gereken pek çok insan vardı. En başta da takımın o dönemki sahibi; Pocklington. O yaz Pocklington ile ilgili görüntüler haftalarca ana haber bültenlerindeydi; şehrin dört bir yanından Pocklington’ın fotoğrafların, adının yazılı olduğu kağıtların ve adına yaptırılan kuklaların yakıldığı fotoğraflar geliyordu.
Söylediğim gibi, 1988 yazı Edmonton şehri için hayli buruktu. Takım sahibi Peter Pocklington bir öğleden sonra kameraların karşısına geçmiş ve o talihsiz açıklamayı yapmıştı; Wayne Gretzky, Marty McSorley ve Mike Krushelnyski; 15 Milyon Dolar para, Jimmy Carson, Martin Gelinas ve 1989, 1991, 1993 ilk sıra draft hakları karşılığında Los Angeles Kings’e takas ediliyordu.
İşte o gün, her şey değişti. Dünya üzerindeki en iyi oyuncu takas edilmişti. Bu haber, sadece Edmonton’da değil tüm ligde bir şok etkisi yarattı. Herkes biliyordu ki, iyi ya da kötü, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Her şeyin başladığı gün, Gretzky’ye ‘‘Seni asla satmayacağım evlat’’ diyen Pocklington, artık Edmonton şehri için sadece bir yalancıydı.
9 Ağustos 1988 günü, Wayne Gretzky bir basın toplantısı için kameraların önündeydi. Karşısında oturan muhabirlere bakıyor, bir şeyler söylemeye çalışıyor ama başaramıyordu. Sonra bir kaç kelime konuştu. Sürekli sağ elinde tuttuğu mendille sürekli siliyordu. Kelimeler ağzında ağırlaştıkça su içiyor ama veda konuşmasını bir türlü yapamıyordu.
‘‘Özür dilerim, sanırım bunu yapamayacağım’’ diyip gülümsedikten saniyeler sonra konuşmaya başladı;
‘‘Söylediğim gibi, ayrılma vakti geldiğinde…’’
Gretzky gözyaşlarına daha fazla engel olamadı. Özür dileyerek mikrofonların olduğu masadan kalktı ve arka tarafa oturdu.
Hanedanlık döneminin koçu Glen Sather ise o güne dair şunları söylüyordu;
‘‘Hayatımın en kötü ve hüzün dolu günleriydi. Pek çok güzel şey yapmıştık ve NHL tarihine geçmiştik. Fakat bunu birkaç yıl daha yapabilirdik. Ve Wayne gibi birini kaybediyor olmak; korkunçtu.
1988-1989 sezonuna gelindiğinde artık Gretzky yoktu. Taraftarlar stadyuma geldiklerinde onu izleyemeyekler, Whyte Ave’deki her barın tavanında asılı olan Gretzky formaları indirilecek ve herşeyden kötüsü o artık başka takımın formasını giyecekti. Belki de onlar için en zoru buydu.
Yine de şehir bu şoku beklenilenden daha çabuk atlattı. ‘C’ harfi, artık çoğu zaman Gretzky’nin gölgesinde kalan Mark Messier’in formasındaydı. Glen Anderson, Jari Kurri ve Kevin Lowe ise takıma liderlik eden diğer isimlerdi. Herkes üzerine düşeni yaptı. Gretzky’yi başka takıma göndermenin şokunu çabuk atlattıklarını, o olmadan oynadıkları ilk sezonda şampiyon olarak gösterdiler.
Edmonton Oilers, o günden beri bir daha şampiyon olamadı. 2006 yılında çıktıkları finalde, yedi maç sonunda Carolina Hurricanes’e kaybettiler.
Ufuk Çizgisi
Yıllar geçip takvimler 2015’i gösterdiğinde ise birçok NHL takımı tanking uygulayıp maçları kaybederek ilk turda Connor McDavid’i seçmek istiyordu. Çünkü herkes bu çocuğun Sydney Crosby’den sonra ligin kaderini değiştirebilecek oyuncu olduğunu düşünüyordu. Malum, Crosby’nin Penguins tarafından draft edilmesinin üzerinden 10 yıl geçmişti. Buffalo Sabres, Arizona Coyotes, ve Toronto Maple Leafs gibi takımlar draft’ta ilk sırayı almak için art arda maç kaybetmeye başladılar. Fakat Edmonton Oilers sezonu 24 galibiyet, 44 mağlubiyet ve 14 uzatma galibiyeti ile bitirerek batı konferansında 13. olmuştu. Draft gecesindeki ilk sırayı da onlar almıştı. Kısa bir süre sonra MacTavish genel menajerlik görevinden alındı ve yerine eski Boston Bruins genel menajeri Peter Chiarelli getirildi. Uzun yıllardır San Jose Sharks’ın yardımcı antrenörü Todd McLellan da koçluk görevine getirildi.
26 Haziran 2015’te, BB&T Center’daki draft gününde ise sürpriz yaşanmadı. Edmonton Oilers Genel Menajeri Peter Chiarelli birinci tur, birinci sıradan Connor McDavid’i seçti.
Kadroya bir süperstar eklenmesine rağmen Edmonton 2015-2016 sezonunda batı konferansını son sırada tamamladı. Buna rağmen McDavid, 45 maçta 48 puan yaparak müthiş bir çaylak sezonu geçirdi.
Oilers, 2016-2017 sezonuna fırtına gibi başlamış ve 8 maçtan 7’sini kazandı. Yeni mabedleri Roger Place’teki ilk maçlarını da kazandılar. Nitekim o sezonu 47-26-9 gibi bir seri ile bitirerek 1980’deki harika günlerden sonraki en yüksek puanı toplamışlardı. Bu aynı zamanda Edmonton’ın on yıllık karanlık döneminin de sona ermesi anlamına geliyordu. O yıl NHL tarihinin en genç kaptanı olan Connor McDavid 100 puan yaparak Hart Trophy’yi kazanmıştı.
Sinir bozucu, can sıkıcı, çıldırtan ve hayal kırıklığı. Oilers’ın 2017-2018 sezonu, taraftarlar için bu kelimelerden ibaretti. Yine pek çoklarına göre bu sezon Edmonton Oilers tarihinin en umut kırıcı sezonuydu. Bunun pek çok sebebi vardı ve sezon boyunca pek çok kişi suçlandı. Hatta Connor McDavid’in bu yükü taşıyamadığı bile konuşuldu. Fakat genel menajer Peter Chiarelli her seferinde çıkıp tüm sorumluluğu üstlendi.
Sezon sonuna geldiğimizde ise Oilers taraftarları artık mevcut sezonu tamamen unutmuş görünüyor. Gelecek sezondan ilk beklentileri; Connor McDavid’in bu sezon sonunda sergilediği performansı gelecek sezonun tümüne yayabilmesi. İşte o zaman, bir üst seviyeye çıkabilen yan parçalarla birlikte Edmonton Oilers karşı konulamaz bir takıma dönüşebilir. Ve McDavid liderliğinde o gün geldiğinde, Batı Kanada halkının aklında tek bir isim belirecek: Wayne Gretzky.