8 Ekim 2017’de Mohamed Salah, kariyerinin en önemli anı için topun başına geçti. Mısır, Kongo’yu yenmesi hâlinde 2018 Dünya Kupası’na gidecekti ve mücadele durum 1-1’di. O maçı muhtemelen baştan sona izlemediniz ama yine de bundan sonra olacakları biliyorsunuz. 25 yaşındaki yıldız, 94. dakikada kazandıkları penaltıyı gole çevirdi ve en son 1990’da futbolun en büyük turnuvasına giden Mısır’ı yıllar sonra aynı sahnenin üyesi yaptı.
Bu gerçekten de kariyerinin en önemli birkaç saniyesiydi. Salah, Mısır’dan çıktıktan sonra erken yaşlarda Basel yolunu tutmuş, o penaltıyı kullanmadan evvel Chelsea, Fiorentina, Roma gibi duraklardan geçmişti. Mısır’ın Dünya Kupası’na katılıp katılmayacağının soru işareti olduğu anlarda ise adı artık Liverpool futbolcusu olarak anılıyordu. Lakin ne olursa olsun, her fırsatta söylediği gibi, milli formayı giymek kulüp takımında oynamaktan çok daha farklıydı. Az maç yapıyordunuz ve forma giydiğiniz her karşılaşma bir milli mücadele hatta savaş gibi hissettiriyordu.
Tarihi andan benim dikkatimi çeken şey ise farklıydı. Salah topun başına gelirken reji şık bir tercih yapıyor, penaltıyı tamamen Salah’ın arkasından, tepeden bir açıyla gösteriyordu. Son yıllarda popüler olan bu plan, yaşananları bir konsol oyunu gibi gösteriyordu.
Mevzu bahis pozisyon, klasik bir anlatıyı da bize anımsatıyordu. Hoosiers’tan Friday Night Lights’a kadar içinde spor geçen yapımların hemen hepsinde karşımıza çıkan bir klişeyi… Nedir o? Seyirciye ilk saniyeden itibaren kendisini özdeşleştireceği bir başrol sunulur. Ve anlatının ortalarında kahramanın karşısına kendisini test edebileceği bir düşman çıkartılır. Akabinde o düşman, başrolden gelen bir son saniye golüyle, basketiyle, atışıyla mağlup edilir. Klişe de olsa bir spor filminin başına oturduğumuzda beklediğimiz şey budur.
Salah’ın penaltısı da o filmlerden çıkmış gibiydi. Açısıyla, senaryosuyla, son sahnesiyle… Olan biteni bir Hollywood sahnesi olmaktan çıkaran tek şey, golü anlatan Arap spikerin duaları ve yakarışlarıydı. Onun dışında her şey basit bir Amerikan spor filminin öğelerini taşıyordu. Yıldız futbolcunun 2017/2018 sezonu gibi.
***
Kahraman, Mohamed Salah’ın sezon boyunca en çok duyduğu kelimeydi. Socrates’in Haziran 2018 sayısına geniş bir Salah portresi kaleme alan Çetin Cem Yılmaz’ın yazısına yaptığı giriş de bunun aynasıydı: “Mohamed Salah, bu sezon tüm kulvarlarda 44 gol attı. Mohamed Salah, 32 golle Premier Lig’in gol rekorunu kırdı. Mohamed Salah, yılın oyuncusu seçildi; Premier Lig’de, Afrika’da, futbol yazarları tarafından, meslektaşları tarafından, takım arkadaşları tarafından. Mohamed Salah, Liverpool’u 12 yıl aradan sonra Şampiyonlar Ligi finaline taşıdı. Mohamed Salah, Mısır’ı 28 yıl aradan sonra Dünya Kupası’na götürdü. Mısır’da yapılan başkanlık seçimlerinde Mohamed Salah’a bir buçuk milyon oy çıktı. Mohamed Salah, doğduğu köye arıtma tesisi yaptırarak temiz su götürdü. Mohamed Salah’a Mekke’de arazi hediye edildi. Mohamed Salah, Mısır hükümetinin uyuşturucu karşıtı kampanyasına katıldıktan sonra kampanyaya katılım dört kat arttı. Mohamed Salah, Mısır’da yüzlerce aileye maddi yardımda bulunuyor, camiler, futbol sahaları yaptırıyor… 2017-18, Mohamed Salah’ın sezonuydu; bizler izleyici, kalan tüm futbolcular figüran.”
Mısırlı oyuncu gerçekten de bu ve benzeri birçok öykünün kahramanı hâline gelmişti. Bilhassa da Şampiyonlar Ligi Finali öncesi İngiliz medyasında çıkan bazı yazılar, Salah’ın şöhretinin ülkesinde geldiği boyutları anlatması açısından ilginçti. Bir tanesinde İngiliz gazeteci Eddie Bower, Mısırlı futbolcunun doğduğu şehre gidiyor ve onun yakınlarından hikâyelerini dinliyordu. Geçmişte Salah ile birlikte PlayStation oynayan bir arkadaşının dediği şey çarpıcıydı: “Hakkında anlatılan bazı şeyler sadece söylenti.” İşler öyle bir noktaya gelmişti ki Salah’ın ailesini soyan bir hırsızı önce affettiği, sonra ona iyi bir iş bulduğu, hatta para verdiği tevatürleri bile dolaşıyordu.
Bu sadece ülkesinde olan bir durum da değildi. Çetin Cem’in portresinde belirttiği gibi Salah’ın Müslüman kimliği onun Liverpool’da ve dünyanın Premier Lig seyredilen her noktasında birleştirici bir güç olarak anılmasını sağlamıştı. 11 Eylül sonrası Batı medyasında çoğu zaman kötü haberlerle anılan İslam, 25 yaşındaki bir oyuncunun kariyerindeki en iyi golleri arka arkaya sıralamasıyla birlikte birdenbire beklenmedik bir reklam yüzüne ve iyilik elçisine kavuşmuştu. Ünüyle bir taraftan dünya çapındaki birçok efsanenin saygısını kazanan Salah diğer taraftan da mütevazılığını koruyor, hayran olduğu LeBron James’le forma değiştirmek istediğini söylediği alçakgönüllü, güleryüzlü röportajlar veriyordu.
Salah’ın sadece Mısır’da değil, gezegenin her yerinde bu kadar sevilmesinin sebebi ise işi basitleştirmesiydi. Penaltı anında kamera açısının değişimi nasıl her şeyi bir filme çevirdiyse, Salah’ın sezonu da her şeyi basit bir çocukluk ânına dönüştürmüştü. Her yıldızın lime lime edilerek incelendiği, her artının eksisiyle birlikte anıldığı, her gelişmenin saniyesinde birden fazla açıyla analiz edildiği bir sosyal medya evreninde Salah’ın çıkışı sıra dışı bir etkiye sahipti. Elbette 2017-2018 sezonu öncesi de tanınıyordu lakin daha çok yetenekli ama bitirici yönü gelişmemiş biri olarak görülüyordu. Hatta Kırmızılar’ın 35 milyon pound karşılığında onu almasını eleştiren Barney Ronay gibi nitelikli yazarlar da mevcuttu. Ancak sezon başladığında işler değişti. Salah, birdenbire çocukluk çağımızdaki birçok sporcuyu hatırlatır şekilde, tartışmalar üstü bir konuma erişti. Attığı goller, oyun tarzı, sevinç şekilleri, konuşması, verdiği röportajlar, ünüyle paralel biçimde büyümeyen egosu, takım arkadaşlarıyla ilişkileri, kısacası her şeyi onu farklı bir noktaya koydu. Çağdaşı birçok sporcudan farklı olarak Salah, odamıza posterini astığımız ve sadece haciyografilerini okuduğumuz bir statüye ulaştı. 21. yüzyılda bu gerçekten de sık rastlanır bir şey değildi.
***
Penaltı, kamera açısı, statü, din, form, karakter…. 2018 Dünya Kupası başlarken Salah’ın aklımıza getirdiklerinin yalnızca bu sözcükler olacağını düşünüyorduk. Oysa hayat farklı bir yol çizdi. Liverpool ve Mısır formalarıyla gerçek dışı bir sezon geçiren 25 yaşındaki isim, Şampiyonlar Ligi Finali’nde atacağı bir gol ve getireceği bir kupayla mükemmel yılını tamamlayabilirdi. Ama her şey -en azından şimdilik- Sergio Ramos’un bir faulüyle sona erdi. Finalin başlarında omuzundan sakatlanan Salah, gözyaşları içerisinde sahayı terk ederken kusursuz bir filmin kusursuz baş karakteri olarak geçirdiği dakikaları da noktalıyordu. O an İspanyol savunmacının -haklı olarak- gördüğü tepkilerin bu kadar büyük olmasının sebebi belki de başkarakterin Salah olmasıydı. Başka bir oyuncuya, mesela Sane veya Firmino’ya yapacağı aynı sertlikte bir faul muhtemelen aynı büyüklükte bir tepkiyi de beraberinde getirmeyecekti. Salah’a yaptığı şey salona girdiğinden beri perdeyi pür dikkat izleyen milyonlarca seyircinin de rüyadan uyanması anlamına geliyordu.
Salah gerçekten de dokunulmaz bir sezon geçirmişti. Ülkesinde zaten benzersiz bir noktaya erişmişti; Mısır sokaklarını dolaşanlar genç futbolcun etkisini Necip Mahfuz ve Ümmü Gülsüm gibi figürlerle kıyaslıyordu. Hikâyesi -halkı için- basit ve güzeldi. Salah, ülkesi için fakir bir şehirden çıkan, her gün üç otobüs değiştirerek idmana giden, yedek kaldığı günlerde babasının desteği sayesinde asla hayallerinden vazgeçmeyen ve sonra o hayalleri gerçekleştiren büyük bir idoldü. Dışarıdan bakan gözler için ise bağlantı kurulabilecek, çokkültürlü bir dünyanın parçasıymış hissi doğurabilecek bir fenomendi.
Salah’a dair malumatlarımızın basit olması ya da onun her şeyi bu kadar yalın kılması da işimizi rahatlatıyordu. Yıldızel futbolcunun ülkesindeki yakıcı siyasi atmosferin ortasında tarafsız bir konum giştirmesi, Sisi rejimine karşı çıkmadığı için doğabilecek eleştirileri de engelliyordu. Türkiye’de ya da siyasetini günlük olarak daha yakından bildiğimiz başka bir ülkede olsa bu tavrını eleştirebileceğimiz, sesini yükseltmesini bekleyebileceğimiz Salah, futbolcu olarak örnek aldığı ve hâlâ görüştüğü Mohamed Aboutreika’nın başına gelenleri görmüş, idolünün Müslüman Kardeşler’i desteklediği için yeni rejim tarafından kara listeye alınmasından dersler çıkarmıştı. Salah’ın çevresi de bu basit portreyi aynı yalınlıkta tutmaya gayret ediyor. Bu yüzden de yakın dönemde Mısırlı oyuncunun Sports Illustrated’e verdiği son röportajda gazeteci Grant Wahl’in siyasete bulaşan sorularını menajeri Ramy Abbas Issa sertçe püskürttü. Twitter hesabında kendisini anti-politik doğrucu ve Trump destekçisi olarak gösteren Issa, aynı pencereden oyuncusuna yöneltilebilecek eleştirileri de böylece dışarıda tutmaya çalışıyor. Şimdilik başarılı da…
Yani, her şey son derece yalın, sade ve klişe. Karmaşıklaştırmaya kimse gerek de duymuyor. Her ne kadar Şampiyonlar Ligi Finali sonrası durumu belirsiz olsa da çıkan haberler Mısırlı oyuncunun ülkesini kupada temsil edeceği yönünde. Hector Cuper yönetimindeki Mısır, onun omuzlarında A Grubu’ndan çıkmak istiyor. Rusya, Suudi Arabistan ve Uruguay’la karşılaşacakları grupta hedefleri elbette önce ikinci olarak son 16’ya kalmak olacak. Sonrası Portekiz ya da İspanya ile eşleşmek ve gönülleri kazanmak… Fakat bunun için her şeyden önce sağlıklı bir Mohamed Salah’a sahip olmaları gerektiğini biliyorlar. Lakin onun güzel bir dönüş yapmasına tek ihtiyacı olan ülkesi değil. Biz de bu öykünün sıradan bir seyircisi olarak mutlu son görmek istiyoruz. Salah’ın Mısır’ı Dünya Kupası’na götüren penaltısı bir başlangıçtı, Liverpool ile geçirdiği olağanüstü sezon ise kusursuz bir gelişim… Bu hikâyenin sonu, en azından şimdilik, gözyaşlarıyla sona eren bir Şampiyonlar Ligi Finali olmamalı.