Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolToprak SahaGarip Takım

Şampiyon Kulüpler Kupası, büyük şampiyonlar dışında sürprizler de çıkarmıştı. Aston Villa'nın 1982'deki zaferi de bu beklenmeyen başarılardan biriydi.

Bozo Jankovic, 1979 kışında Middlesbrough’ya transfer oldu ve iki buçuk sezon takımın forvet hattında yer aldı. İngiltere’deki son yılının ardından şok bir kararla futbolu bıraktığını açıkladığında, yeni kariyer planında avukatlık yapmak vardı. Bu hayali pek de uzun sürmedi ve bir yıl dolmadan Fransa temsilcisi Metz’e imza atarak futbola döndü. Kısa İngiltere kariyerinde, özellikle son sezonunda adından sıkça söz ettirmiş ve attığı 12 golle, ligi 14. sırada bitiren takımının en golcü ismi olmayı başarmıştı. Bu gollerin ikisi zirveyi, dolaylı yoldan da Şampiyon Kulüpler Kupası’na etki etmişti. Nasıl mı?

O dönem adı First Division olan bugünkü Premier Lig’de 1980-1981 sezonu başlarken, son beş yılın dördünü şampiyon bitiren ve araya iki de Şampiyon Kulüpler Kupası sıkıştıran Liverpool, en büyük favoriydi. Son iki senenin Avrupa şampiyonu Nottingham Forest ile Bobby Robson’ın ‘sör’leşme yolundaki ilk adımlarını attığı Ipswich Town ise Merseyside’ın kırmızı yakasını zirvede rahatsız edecek takımlar olarak tahmin ediliyordu. Plase kategorisinde, süper star Kevin Keegan’ın Ada topraklarına tekrar ayak basmasına vesile olan Southampton vardı.

1975 ve 1977’de Lig Kupası’nı kazanarak taraftarına ‘acabalı’ sezonlar yaşatan Aston Villa, Ron Saunders önderliğinde yeni sezona girerken, ‘karayı görme’ adına pek de umut taşımıyordu. Ligde fırtınalar estiren Brian Little, 27 yaşında futbolu bırakmasına neden olan diz sakatlığıyla boğuşmakta, 1977’de gol krallığı tahtına kurulan ekürisi Andy Gray ise Aston Villa’yı çoktan unutmuşçasına, bir yıl öne transfer olduğu Wolverhampton için gollerini sıralamaktaydı. Golcü darlığındaki Aston Villa’nın bahisçilerin nezdindeki şampiyonluk olasılığı 1’e 25’ti. 70 yıldır şampiyonluk sevinci yaşayamayan ‘kaşarlanmış’ Villa taraftarı için 1980-1981 sezonu, rutin hayal kırıklığından başka bir şey vaat etmiyordu…

“O yıllarda kısa süreli çıkışlarla ligi Liverpool’un üstünde bitiremezdiniz ama o sezonun başında Villa’nın yılı olacağını biliyordum.”

Aston Villa’nın kaptanı ve orta saha dinamosu Dennis Mortimer, yıllar sonra böyle konuşsa da o dönem, kaptanla aynı görüşü paylaşanların sayısı çok değildi. Mortimer’ın güvendiği ortaklık, darbe aldıkları enkaz halindeki hücum hattında temelleri atılan Withe-Shaw işbirliği olmuştu. Menajer Ron Saunders, Little ve Gray’den boşalan iş bitirici koltuğuna bu ikiliyi oturttuğunda Gary Shaw henüz 19 yaşında yeni yetme bir forvet adayı, Peter Withe ise her ne kadar Nottingham Forest ile lig şampiyonluğu yaşasa da Garry Birtles’ın gölgesinde kalmış, ikinci sınıf bir santrfordu.

Withe-Shaw ikilisinin telepatik anlaşma kabiliyetleri, henüz maçlar başlamadan takıma güven vermeye başlamıştı. Sistem belliydi: Toplar Withe ile buluşturulacak, Shaw ise onun gölgesiymişçesine daima çevresinde olacaktı! Özellikle Peter Withe’in topun yere inmek bilmediği dönemin Ada futboluna uygun stili, Villa futbolcularının can simidiydi. Takımın orta sahadaki beyni Gordon Cowans, “Hangi bölgede oynarsanız oynayın, Withe hedefinizdeki adam, hayalinizdeki forvetti. Gelen topu göğsüyle önüne, topuğuyla geriye ya da kafasıyla en yakınındakine indirebilirdi. Shaw ise her zaman onu besleyen isimdi” sözleriyle bir bakıma sistemin teyidini gerçekleştiriyor zaten.

mortimer
O yıllarda kısa süreli çıkışlarla ligi Liverpool’un üstünde bitiremezdiniz ama o sezonun başında Villa’nın yılı olacağını biliyordum. – Dennis Mortimer

Ron Saunders’ın hücum planları Withe ve Shaw üzerine kurulmuş, ikiliye top taşıma işini sol kanat oyuncusu Tony Morley üstlenmişti. 1979’da Burnley’den transfer edilen fırtına açık, ilk yıllarında Ron Saunders’ın sistemine alışamasa da zaman ilerledikçe takımın önemli parçası olmayı becermişti. Sağ ayaklı olmasına rağmen sol ayağı da en az sürati kadar rakip savunmalar için tehlike vaat ediyordu. Karşı kanatta ise Morley’nin zıt karakteri İskoç Des Bremner görev başındaydı. Teknik olarak pek parlak olmasa da top kapma ve rakibi bozma meziyetleriyle Forrest Gump misali dur durak bilmeyen koşuları, Mortimer-Cowens ikilisinin orta saha yükünü epey hafifletmekteydi.

Takımın savunma hattında da Saunders’ın kumar sınırlarında cirit atan hamleleri vardı. Stoper Allan Evans, kariyerine başladığı Dunfermilne’de bir forvet oyuncusuydu. Ortağı ise Villa taraftarının hantallığından çokça şikayetçi olduğu takımın üçüncü İskoçu Ken McNaught’du. Sağ bek Kenny Swain, birkaç yıl önce Chelsea’nin sol açığıydı. Sol bekte, 20 yaşındaki iki genç isim vardı:Colin Gibson ve Gary Williams. Savunma hattının tek ‘kariyerli’ ismi kaleci Jimmy Rimmer’dı,her ne kadar kulübede beklese de 1968’de Manchester United ile Avrupa şampiyonluğuna ulaşmıştı.İlk milli takım deneyiminde İtalya’ya karşı felaket bir 45 dakika oynamış, yediği iki hatalı golle ikinci yarıda kızağa çekilmiş ve bir daha milli formayı giyememişti. Tartışmalı isimlerle sezon başladı…

Villa lige, ilk beş maçta dört galibiyetle hiç de fena girmedi. Araya bir de Lig Kupası’ndaki Leeds zaferi eklenmişti. Gary Shaw beş golle bekleneni veriyordu ki süratleri kesildi. Önce lig lideri Ipswich’ten bir darbe yediler, daha sonra Lig Kupası maçında 2. Lig’in 18. sırasında bulunan Cambridge United’a elendiler. Herkes “Klasik bir kısa vadeli lig sürprizi mi yaşanıyor?” derken, Eylül sonundaki bu tokat Saunders’ın takımını ayağa kaldırdı ve 22 Kasım’a kadar ligi mağlubiyetsiz sürdürdüler. Villa, hiç hesapta yokken ligin zirvesine yerleşmişti… Fakat 22 Kasım’daki Liverpool mağlubiyeti ile inişli çıkışlı bir süreç başladı. Buna rağmen yeni yıla, Liverpool’un hemen arkasında lig ikincisi olarak girdiler.

1981 biraz tatsız başladı ve belalıları Ipswich’e FA Cup’ta elendiler. Fakat Liverpool ile başlayan Fetret Dönemi, yine bir Liverpool maçıyla sona erecekti. Villa Park’ta oynanan maçta, Withe ve Mortimer’ın golleriyle Liverpool’u 2-0 mağlup ettiler ve liderlik koltuğuna bir kez daha oturdular. Dahası, bu maçtan sonra oynadıkları altı maçı da kazanarak kararlılıklarını belli ettiler. Özellikle Everton maçındaki 3-1’lik galibiyet ve Morley’nin daha sonra yılın en iyisi seçilecek müthiş golü, taraftarı da giderek şampiyonluğa inandırmıştı.

Kaptan Mortimer bu süreci, “Hiç kimseyken ‘birilerine’ dönüşüyorduk” cümlesiyle tanımlıyor ve Ron Saunders’a hakkını teslim ediyor: “Hiçbir zaman sesini yükseltmezdi. Eğer çok çalışıyor ve işini yapıyorsan sadece ricada bulunurdu. Bu da oyuncuların performanslarını en yüksekte tutmalarını sağladı.”

Ron Saunders, takımın başarısının mimarlarındandı.
Ron Saunders, takımın başarısının mimarlarındandı.

Sol kanadın ‘sarı fırtınası’ Tony Morley ise Saunders’a farklı bir açıdan yaklaşıyor: “Ondan övgü alamazdınız. Shaw ve benim kaptığımız topları sayan bir yardımcısı dahi vardı. Eğer yılın golünü atmış olsanız bile soyunma odasında ‘Sadece altı top kaptın’ diyebilirdi.”

Villa, ligin kalan maçlarında bir daha bu tarz bir seri yakalayamadı. Son altı deplasman maçını kaybeden Manchester United’la Villa Park’ta 3-3 berabere kalıp şampiyonluk için çekiştikleri Ipswich’e aynı sezonda üçüncü kez mağlup olduktan sonra sarsıldılar ama son maça kadar ligin tepesinde gezinmeyi başardılar. Bunda, UEFA Kupası şampiyonluğuna yürüyen Ipswich’in Avrupa dönüşlerinde kaybettiği sekiz puanın payı büyüktü. Son maçına Highbury’de Arsenal karşısında çıkan Aston Villa, iki puanlı sistemde dört puan fark ve maç fazlasıyla lider durumdaydı.

Ipswich’in iki maçı daha kalmış olsa da Higbury’den alacakları bir puan 71 yıllık şampiyonluk özlemini sona erdirecekti. Fakat beklenen puan çıkmadı. Arsenal, UEFA Kupası’na katılmak için kazanmak zorundaydı ve 2-0’lık galibiyet ile gerekeni yaptı. Aynı anlarda Ipswich de Middlesbrough önünde 1-0 üstündü. Bataklıkta çırpınan Villa’nın imdadına yetişen isim, Bozo Jankovic oldu. Önce eşitliği sağladı, sonra da takımını öne geçirdi. Highbury’de ellerindeki radyolarla ümitsizce Middlesbrough’dan gelecek skoru bekleyen Villa taraftarı coşku içindeydi. Bu sonuç, Aston Villa’yı şampiyon yapacaktı ve yaptı da…

Aston Villa, 1910’daki şampiyonluğundan sonra ilk kez sezonu zirvede noktaladı. Peter Withe, 20 golle, krallık tacını Tottenham’lı Steve Archibald’la paylaşmış, ‘yancısı’ Shaw ise 18 golle destekte bulunmuştu. Sezon boyunca sadece 14 futbolcuyla mücadele eden Villa, bir başka ‘garipliğe’ daha imza atıyordu. O sezonun en iyi genç oyuncusu seçilen Gary Shaw’a göre bu bir avantajdı: “Devamlı maç oynuyorduk, bu yüzden antrenmanları daha hafif tutup bütün eforu maçlarda harcıyorduk. Zaman zaman oyuncu değiştirmediğimiz dahi oluyordu.”

Yedi futbolcu 42 maçta da oynamış, lig boyunca sadece 11 kez maç içi değişikliğe gidilmişti. Bu ‘istikrar’ ertesi yıl Avrupa’ya taşınacaktı…

1981-1982 sezonunda, İngiltere’de üç puanlı sisteme geçildi. Aston Villa ise tahtını koruma hususunda pek de parlak bir iş çıkaramıyordu. 9 Şubat 1982’de ligin 15. sırasındaydılar. Aynı gün, daha da büyük bir şok yaşadılar. Kararı antrenmanda öğrenen topçular şaşkındı. Başkan Ron Bendall ile sözleşme uzatma konusunda ters düşen Saunders’ın görevine son verilmişti. Sekiz yıllık Ron Saunders dönemi bitmişti. Villa taraftarı “Lig Kupası’nı kazandık, şampiyon olduk, Bendall da her şeyin içine etti!” derken, Ron Saunders da ezeli rakip Birmingham City’ye geçiverdi. Nefretin yönü artık değişmişti: “Şehirde bir sirk var, palyaçosu da Ron Saunders!”

Villa sezonu 11. sırada bitirdi ama taraftar yine de Mayıs ayına büyük bir heyecanla girdi. Ligde beyaz bayrağı erken sallayan Aston Villa, 26 Mayıs 1982’de Şampiyon Kulüpler Kupası finali için Rotterdam’daki De Kuip Stadı’nın çimlerine çıktı.

Saunders ile çeyrek finale kadar yükselen Villa, görevi devralan yardımcısı Tony Barton’la Avrupa’da son sürat ilerlemiş; çeyrek finalde Dinamo Kiev’i, yarı finalde de Anderlecht’i gol yemeden saf dışı bırakmıştı. Yıldızlardan Morley’ye göre, bu başarı Saunders’a aitti: “Barton bir şeyi değiştirmedi, Ron’un sitemini devam ettirdi sadece.”

Gerçekten de sistem devam ediyordu. İlk turdan itibaren sadece iki kez oyuncu değiştiren Aston Villa, sol kanat ağırlıklı, aksak ve yan topa dayalı sert futboluyla finaldeydi. Bayern Münih’in yıldızı Breitner, “Aston Villa’yı yenmek, son Avrupa Şampiyonu Liverpool’u yenmekten daha güç” diyordu finalden önce. Şampiyon Kulüpler Kupası’nın son beş yılı da İngilizlerin şampiyonluğuyla noktalanmıştı. Bayern ise Avrupa kupalarında o güne kadar oynadığı dört finali de kazanmıştı. İstikrarı bozan hangi taraf olacaktı?

Karşılaşma, herkesin beklediği gibi başladı. Villa, sert savunmasını ön plana çıkarmaya, Münih ise son model gol makinesi Rummenigge’yi devreye sokmaya çalışıyordu. Finale kadar kalesinde sadece iki gol gören İngilizler, savunmasına ve tecrübeli kalecisi Rimmer’a güveniyordu ki olanlar oldu! Ligin son maçı olan Swansea karşılaşmasında sakatlanan Rimmer’ın sorunu nüksettiğinde dakikalar 9’u gösteriyordu. Rimmer, oyundan çıkmak istediğini kenara belirttiğinde, yedek kaleci Nigel Spink saha kenarına geldi. Spink, rezerv takımın kalecisiydi. İlk ve tek profesyonel maçını, 16 Aralık 1979’daki Boxing Day’de Nottingham Forest’a karşı oynamıştı. Takımın kaderi, artık onun ellerindeydi…

Spink oyuna girdikten sonra, Aston Villa uzun süre maçı üstün götürdü. Fakat pozisyon üretemiyorlardı. Topu sürekli hedef adamları Withe ile buluşturmaya çalışan Villa topçuları aldıkları her topu havaya dikiyor ve bu mevzuya takıntılı olan maçın yorumcusu Clough’ın “Hava saldırısı başladı” eleştirilerine maruz kalıyorlardı. Bir süre sonra baskıları kırıldı ve Münih sazı eline aldı. Bu sefer sahneye çıkan Nigel Spink olacaktı…

Önce Dürnberger’in,ardından ilk yarının bitimine doğru Rummenigge’nin şutlarını kurtardı. Daha sonraları “Soyunma odasına gittiğimde hala şoktaydım. Kendi kendime ‘Görevin rezerv takımdakiyle aynı: Gole izin vermeyeceksin’ diyordum. Bu şekilde ikinci yarıya çıktım” diyecekti. İkinci yarıda Münih, tempoyu daha da arttırdı ama Spink tarih yazmakta kararlıydı. Dürnberger’in ceza sahası içinden vuruşunu muhteşem kurtardı. Dakikalar 67’yi gösterirken, Villa sevdalıları önceki yıldan alışık oldukları zafer çığlıklarını atmaya başladılar. Morley, kendine has driplingleriyle Münih savunmasını dağıtıp topu altı pasa doğru gönderdiğinde Withe’e sadece dokunmak kalmıştı. Son dört yıldır Avrupa Kupası finalinin fiks menüsü 1-0’lık skor, Villa’yı Avrupa’nın zirvesine çıkarıyordu…

İki yılda yaşadıkları büyük başarıların Aston Villa’lı topçuların kariyerlerine olumlu şekilde yansıdığını düşünebilirsiniz. Fakat burada da ‘gariplikler’e bahtsızlıklar eklendi. 1982 yazında yapılan Dünya Kupası’nda İngiltere Milli Takımı kadrosuna Aston Villa’dan sadece bir oyuncu; Peter Withe seçildi. O da bir maçta bile oynamadı. İskoçya kadrosundaki Allan Evans ise sadece Yeni Zelanda maçında sahadaydı. Tony Morley, yaşadığı şoku ve kariyerine etkisini, “Dünya Kupası kadrosunda yer almayışımı unutamıyorum. O sezonların ardından göz ardı edilmem inanılmazdı. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı” sözleriyle anlatacaktı.

Juventus ile Real Madrid’in transfer listesine giren Gary Shaw, 1983’te dizinden sakatlandı ve kariyeri çöpe gitti.

Gerçekten de takım olarak tükenmeye başladılar. 40 kişilik milli takım aday kadrosunda olmasına rağmen kupaya götürülmeyen, buna rağmen Juventus ile Real Madrid’in transfer listesine giren Gary Shaw, 1983’te dizinden sakatlandı ve kariyeri çöpe gitti. Taraftarın nezdinde ‘İngiltere Milli Takımı’nda oynayamamış en iyi oyuncu’ olan kaptan Mortimer, Shaw için “Eğer o sakatlığı yaşamasaydı yeni Dalglish olabilirdi. Doğuştan bir golcü ve saf bir yetenekti” diyor. Zaten 1983’te Barcelona’yı yenerek kazandıkları Süper Kupa maçında, menajerini gönderen Maradona’nın Shaw’un formasını istetmesi, ne denli büyük bir potansiyel olduğunun kanıtı.

Orta saha maestrosu Cowans ise yavaş yavaş milli takımın gediklisi olmaya başlamıştı ki 1983 yazında İspanya’daki hazırlık kampında ayağı kırıldı. O da eskisi gibi olamayanlardandı artık. Ekibin mimarı Ron Saunders, Birmingham’dan sonra West Bromwich’in başına geçse de bir daha başa oynayamadı. 1987’de antrenörlüğü bıraktı ve o günden bu yana futbol hakkında konuşmuyor. Halefi Tony Barton ise 1984’te Villa’dan kovuldu ve sözleşmeli olarak Northampton Town’da sadece bir yıl antrenörlük yaptı. Takımın kalanı ise başkanlık koltuğuna oturan Doug Ellis tarafından dağıtıldı…

Aslında bütün bu savrulmalar, Aston Villa’nın, memleketlileri Liverpool ve Nottingham Forest gibi unutulmayan Avrupa şampiyonları listesinde pek de akla gelmeyişinin sebebi. Öyle ki Guardian, ‘Worst Champions’  (En kötü şampiyonlar) listesinde Aston Villa’ya yer verirken, “Avrupa şampiyonu bir takım, ligi 11. bitirebilir mi?” sorusuyla, bir nevi ‘şansa’ bağlıyor Villa’nın kupasını. Tony Morley’ye göre ise sorun en tepede: “Başkan Bendall, Saunders’ı zirvede olduğu dönemde gönderdi. Takım, ilerleyen yıllarda düşüşe geçtiyse nedeni tamamen budur. Futbolu o günlerde moronlar yönetiyordu!”

*Bu yazı Socrates Dergi’nin Ocak sayısında yayımlandı. Tüm sayılar için buradan!

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce