*Guardian‘da yayımlanan bu makalenin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.
Bir yıl önce geçen hafta sonu, Kiev’de görece sakin bir gece yaşanıyordu. Hükümet ve muhalif güçler arasında sağlanan ama pek sağlam olmayan ateşkes, Hrushevskoho Sokağı’nı kısmen temizlerken, Nezalezhnosti Meydanı’nda protestocular her an patlayacağını hissettikleri şiddete karşı hazırlıklıydılar. 2014 Ukrayna Devrimi resmi olarak üç gün sonra başlayacaktı.
O sırada, 700 kilometre doğuda ve Rus sınırından sadece 100 kilometre içeride, Renaud Lavillenie kendi tarihini yazmakla meşguldü. Fransız, pistte oyuncu tanıtımlarının bitmesini beklerken gergin ve kararsız bir tablo çiziyordu. Yeni tebeşirlenmiş elleri ve yüzünün solgunluğu arasında çok büyük bir renk farkı yoktu. Kupkuru kalmış dudaklarını ıslattı, pistin başlangıcına ve bilinmezliğe doğru bakakaldı. Donetsk’teki stadyumun cennetinde, sırıkla yüksek atlamanın tanrısı evinde ve rahat, 21 yıldır onu yerinden etmek isteyenler ölümlülerinin çabalarını izliyordu.
Lavillenie kendi kendine başını sallıyor, adeta “Sen buraya aitsin, şu an senin zamanın” diyordu. Ama çok az kişi ikna olmuştu. 6.01 metreyi geçebilmek için üç denemeye ihtiyaç duymuştu ve şimdi çıta yerden 6.16 metre yüksekte duruyordu. Sergey Bubka gülümseyerek tahtına rahatça kurulurken, Lavillenie sırığını adeta yükünü Venedik’in bulanık sularında taşımaya hazırlanan bir gondolcu gibi kaldırıyordu. Şimdi tamamen odaklanmıştı, topuğundan ayağının tabanına kadar nazikçe sallanıyor, belki de tüm her şeyi değiştirebilecek o ekstra momentumu arıyordu.
Birden, dimdik bir şekilde, fırlıyor ve kaderine doğru ilerlemeye başlıyordu. Hedefine vardığında, zaman duruyor ve yüksek atlama sırığı esneyebildiği kadar esniyordu. Lavillenie’nin kütlesi ve hızının karesi birleşip sırığı kırılma noktasına getirecek kadar enerji yüklüyordu. Sırığa yüklenen enerji geri savaşmaya karar verip, Lavillenie’yi gökyüzüne doğru fırlatırken, zaman birden hız kazanıyordu.
En tepeye geldiğinde, ’nin vücudu çıtanın etrafında adeta uykuya hazırlanan üç parmaklı bir tembel hayvan gibi kıvrılmıştı. Zaman yeniden yavaşlıyor, bir anlığına havada donup kalıyor, hem de daha önce herhangi bir sırıkla yüksek atlamacının resmi olarak ulaşabildiğinden daha yüksekte. Bacakları ayrılmış ve kolları açılmış bir şekilde Renaud, biraz önce hedefinde yer alan yıldızlardan biri hâline geliyor.
Yere inmeden hemen önce Fransız atletin yüzündeki şoku ve şaşkınlığı görmek pekala mümkün. Seyirci bir yana, asıl kendi tam olarak neyi başardığına inanamıyor gibi. İlk olarak yukarı bakıp çıtanın yerinde durup durmadığını kontrol ediyor. Ellerini başına götürüyor, hatta saçlarını çekiyor ve tam olarak nereye gideceğini, ne yapacağını ve nasıl tepki vereceğini bilemeden koşmaya başlıyor. Antrenörler, rakipler ve tanıdıklar yeni dünya rekoru sahibini kutlamak için harekete geçiyor ancak Lavillenie hala şok içerisinde. Yüzünü kapatarak piste geri dönüyor ve yere uzanıyor. Ya bunu yapacak ya da tamamen yere kapaklanacak. Daha önce hiçbir insan evladının sırıkla çıkamadığı yüksekliğe çıkmak böyle kutlanmalı.
Tanrıların arasında, Bubka ayaklanıp Lavillenie’yi alkışlamaya başlıyor ve sonrasında yerini alan adamı kutlamak için sahaya doğru harekete geçiyor. Ukraynalı efsane hoş karakterli ve sıcakkanlı olarak biliniyor ancak yüzündeki gülümseme zoraki duruyor. Bu kadar koruyup kolladığı bir şeyi kaybetmenin yarattığı hayal kırıklığıyla ortaya çıkan, kesinlikle anlaşılabilir bir tepki. Ancak Bubka’nın tepkisinde bir kızgınlık veya husumet yok; ancak videoda gözlerine dikkatlice baktığınızda gözlerindeki pişmanlığı ve oluşan kara düşünceleri görmek mümkün.
Bubka erkekler sırıkla yüksek atlamada bir devrim yapmıştı. Daha önce yarışan herkesten daha hızlı, daha güçlü ve daha atletikti. Bu sayede daha fazla hızlanabilmiş, daha fazla geri tepme sağlayabilen ağır bir sırık kullanabilmiş ve sırığı daha yukarısından kavrayarak kaldıraç etkisini artırabilmişti. İlk olarak İsveçli Kjell Isaksson tarafından kullanılan tekniği mükemmelleştirmişti. Bubka sırığa daha fazla enerji yükleyebiliyor böylelikle geri tepmeden daha fazla faydalanıp, daha yüksek mesafedeki çıtaların üzerinden geçirebiliyordu. Onun sırık tekniği oyunun tüm kurallarını değiştirmişti. Tıpkı Dick Fosbury’nin 20 yıl önce yüksek atlama tekniğiyle yaptığı yaptığı gibi…
Bubka dünya rekorunu toplamda 35 defa kırdı. İlk görüşte harika bir istatistik gibi görünüyor. Ancak üzücü bir gerçek var ki, asla Bubka’yı gerçekten görebileceğimiz en yüksek noktada göremedik. Bubka sırıkla yüksek atlamayı yıllarca domine edip, tek isim hâline geldi. Durum öyle bir noktadaydı ki, artık sponsorlar Bubka’ya gelenekselleşen ve atletlerin asıl gelir kaynağı olan galibiyet primlerini vermekten imtina etmeye başladı.
Nike’ın bulduğu dahiyane bir fikir Sergey Bubka’ya gerekli teşviği sağlayacaktı; dünya rekoru primleri. Bazı söylentilere göre dünya rekoru başına 100 bin Dolar’lık bir ödemeden bahsediliyor. Böyle cömert bir hediyeyi sorgulamak yerine hoş karşılayan Bubka ise rekorunu yavaş yavaş ileriye taşımaya başladı. 1980’lerin sonu ve 1990’ların başında rekorunu santimetrelerle ilerletiyordu. 1991 ile 1993 arasında, iki seneden kısa süren bir periyotta, rekorunu tamı tamına 14 defa geliştirdi.
Bubka, Lavillenie’nin atlayışı gibi tarihi ve kutlamaya değer anlar yaşamadı. Belki tekrar tekrar rekoru egale etmesi, rekorun değerini gözünde azalttı. Belki de rekoru kırmak o kadar kolay geliyordu ki, özel bir şey yapmış gibi davranmaktan çekiniyordu. Dünya rekorunu 25. veya 26. defa kırdıktan sonra kim biraz olsun sıkılmaz ki? Ama sanırım rekorun her gelişmesi karşısında Bubka’nın takındığı sakin tavır, en tepeye ulaştığı ve bir daha rekor kıramayacağı korkusunu saklamaya yönelikti.
İnsan vücudu bir makine değildir. Yapması istenen her şeyi tam olarak düşünüldüğü ve programlandığı gibi yerine getiremez. Hayatınızın bir noktasında, herhangi bir işi yaparken, vücudunuz yapmasını istediğiniz işi yapmak için optimum performans sağlar. Varyasyonlar o kadar küçük kalır ki, önemsiz hâle gelirler. Ama rekor peşinde koşan üst seviye atletler için bazen milimetreler bile her şeydir.
1968 Olimpiyat Oyunları’nda, Bob Beamon 8.90 metreye atladı. Bu atlayış, dünya uzun atlama rekorunu yaklaşık 55 santimetre gibi oldukça büyük bir farkla geliştirdi. Rekoru kırdığını fark ettiği anda Beamon, dizlerinin üzerine çöktü ve kendi tanımıyla bir duygu patlaması yaşadı. Mexico City’deki o günden sonra o ve diğer atletlerin yaptığı atlayışlar yaklaşık 23 yıl boyunca rekorun yanına bile yaklaşamadı. Görünen o ki, 1968’de yaptığı atlayış Beamon’ın en optimum anıydı ve bu performansı en iyi şekilde kullanabildi.
Lavillenie henüz 28 yaşında ve yapacağı bir sürü atlayış var. Ancak gördüğümüz kadarıyla yapabileceğinin en iyisini yapmışa benziyor. Rekorunu geliştirmeyi denedi ve başarısız oldu; Berlin’deki atlayışında 6.02 metreyi geçti, Donetsk’teki 6.16’dan sonra yapabildiği en iyi derece bu. Lavillenie her atlayışında yeni rekoruna daha yaklaştığını düşünüyor olabilir, ancak tarih bize tam aksini söylüyor. Rekorunu yenileyemese bile, Fransız atlet sporu bıraktığında herhangi bir pişmanlık yaşamayacaktır.
Peki aynı şeyi Bubka için söyleyebilir miyiz? 21 Şubat 1993’te yaşadığı o anın özel olduğundan emin olabilir miyiz? Atlayışın görüntülerini izlediğimizde, çok özel görünmediğini söyleyebiliriz. Tabii ki, 6.15 metreyi aşmış ve rekorunu ileri taşımıştı, ama önceki atlayışlarında daha alçak çıtaları büyük kolaylıkla egale etmişti.
Yukarıdaki videoyu Bubka en tepeye çıktığında durdurun ve çıtayla vücudunun arasındaki o beklenmeyen derecede fazla olan boşluğu görün. Bu boşlukla belki de dünya rekorunu en az beş, belki de on santimetreyle ileri taşıyabilirdi. İşin en üzücü kısmı, ne yazık ki asla Bubka’nın gerçekten çıkabileceği yüksekliği bilemeyeceğiz…
Çeviri: Suat Alper Orhan