İlk defa Britanya’dan üç ülke Avrupa Şampiyonası’nda mücadele edecek. Euro 2016’yı bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhteşem bir şey, özellikle de Kuzey İrlanda için. En son ne zaman büyük bir turnuvaya katıldıklarını hatırlamıyorum. Ama onlar için çok mutluyum. Küçük bir ülke ama yetenekli ayaklar çıkarmayı başarıyorlar. Galler’in de elinde Gareth Bale gibi dünya çapında bir oyuncu var. Bu sayede fark yaratıyorlar. İrlanda’nın da orada olması, her şeyi daha da iyi yapıyor. Ama bu Birleşik Krallık için iyi olsa da İskoçya için hazmedilmesi zor bir durum; çünkü az önce de konuştuğumuz gibi, bugün oynanan futbolu onlar icat etti. Yerel rakiplerini izlemek kendileri için zor olacaktır.
1966 Dünya Kupası’yla 1996’daki Avrupa Şampiyonası’nı karşılaştırabilir misiniz? İkisi de İngiltere’deydi.
“Futbol evine dönüyor” sloganı vardı Euro 96’da. Dönmedi. Bunun birçok nedeni var aslında. Ama gerçek şu ki İngilizler hiçbir zaman çok iyi oynamadı (1966 Dünya Kupası hariç tabii) ve bu, ülke için büyük bir utanç kaynağı. Oyun stilimiz ilgi çekici ve televizyon için ideal; çünkü topun kontrolünü sürekli kaybediyoruz. İspanyol takımlar topu 20 dakika ayaklarında tutuyorlar. İtalyanların futbolu ise neredeyse vals gibi; yavaş, yavaş, hızlı, hızlı, yavaş, yavaş…
İnsanlara çok iyi bir önerim var. Futbol izlerken gömleğinizi ütüleyin. Bu sayede İtalyan futbolunun, ütü yaparken izlemek için muhteşem olduğunu anlarsınız; çünkü oyun hızlıyken televizyona bakarsınız ve oyun yavaşladığında ütüye devam edebilirsiniz. Bunu ilk kez 1990’larda Channel 4, Serie A’yı yayınlamaya başladığında yaptım. Milan’ı izliyorsanız ve top Franco Baresi’deyse ütüye dönebilirsiniz, topu ondan alan olmaz. Paolo Maldini’ye pas verir ve yine ütüye dönersiniz.
Ama ütü yaparken Premier Lig izlerseniz gömleğiniz yanar; çünkü ne olacağını kestiremezsiniz ve bunun nedeni, oyun kalitesinin düşüklüğüdür. Premier Lig’in seyir zevki, -tam da bu yüzden- kalite anlamında bir veri sayılamaz. İngiliz kulüplerin Avrupa’daki başarısızlığı da bunun bir kanıtıdır. Ancak bu noktada, seyirci etkisini göz ardı edemezsiniz.
Sevdiğimiz futbol, şampiyonluklar kazandıracak tarzda değil. Futbolcuların her şeylerini verdiği, hiçbir zaman pes etmediği ve hızlı oynadıkları bir futbol istiyoruz. Cesaret ve güç arıyoruz, akılla ilgimiz yok. Afrika, Doğu Avrupa ya da Arjantin, fark etmez; oyunu seyirci şekillendirir. İngiltere’de olan da bundan ibaret.
*Bu röportajın tamamını Socrates’in Haziran 2016 sayısında bulabilirsiniz. Derginin tüm sayılarını temin edebileceğiniz satış bağlantıları için tıklayın!