*Bu makale, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. H. Burak Gemalmaz ve Kadir Has Üniversitesi Öğretim Görevlisi Emir Güney tarafından kaleme alındı.
Sporun özgüllüğü olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz ‘specificity of sport’ terimi sporun devletin düzenleme alanının dışında kalan özerk bir alan olduğunu ifade eder. Bu konu hayli tartışmalı olsa da bu noktadan hareketle, insan hakları hukukunun da sporda bir rolü olabileceğini düşünmek hayli zorlayıcı olacaktır.
İnsan hakları hukuku, kural olarak, kamu gücü kullanan kamusal makamlar ile bireyler arasındaki eşitsiz güç ilişkisi söz konusu olduğunda devreye giren bir hukuk disiplinidir. Fakat bu alanda çalışan bazı akademisyenler, aktivistler ve avukatlar sporun yönetiminde ve disiplininde meydana gelen insan hakları hukuku problemlerinden ötürü devletlerin ve hatta özerk spor kurumlarının insan hakları sorumluluğunun doğabileceğini ileri sürmekteler.
FIFA ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri
Spor dünyasını yöneten kurumlar ve federasyonlar, Birleşmiş Milletler İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri (Rehber İlkeler) kapsamında doğrudan insan hakları sorumluluğu olduğunu kabul etme sürecine girmiş durumdalar. Bu alandaki en önemli somut gelişme ise FIFA ve UEFA’nın 2016 yılından itibaren bahsi geçen Rehber İlkeleri resmi olarak kabul etmeleriydi.
Özellikle FIFA Rehber İlkeleri sadece kabul etmekle kalmadı, dünya futbol yapılanmasının temelini oluşturan FIFA Statüsü’ne de madde olarak da ekledi. Eklenen 3. Madde’nin başlığı ‘İnsan Hakları’ oldu ve içeriği aşağıdaki gibi düzenlendi:
“FIFA uluslararası düzlemde tanınan tüm insan haklarına saygı duymayı taahhüt etmekle birlikte bu hakların korunmasını ilerletmek için çabalayacaktır.”
FIFA bu hükmü statüsüne eklemek için gerekli çalışmaları yaparken bir yandan da bünyesinde Yönetişim Komitesi atadı ve bu komite altında İnsan Hakları Çalışma Grubu oluşturdu. İnsan haklarına ilişkin tüm yükümlülüklerin takibi Sürdürülebilirlik ve Çeşitlilik birimine yüklendi. Ekim 2016’da bu birime bir İnsan Hakları Yöneticisi atandı; Mart 2017’de ise tam bağımsız bir İnsan Hakları Danışma Kurulu kurgulandı. FIFA bu çalışmaların ardından Mayıs 2017’de kamuoyuna duyurduğu İnsan Hakları Politikası ile bu sürecin nasıl işleyeceğini de detaylı bir şekilde açıklamış oldu.
FIFA dünya çapında futbolu yönetme yetkisine sahip olsa da aslında insan haklarına riayetin sağlanması süreci mikro düzeyde yönetim birimlerinin desteğini gerektiriyor. Dolayısıyla FIFA tüm paydaşlarından bu politikalara uymasını bekliyor. Bu paydaşları, FIFA’nın yan kuruluşları, FIFA tarafından tanınan kıta konfederasyonları, FIFA üyesi kuruluşlar, FIFA maçlarını düzenlemekle yetkilendirilmiş kurumlar, FIFA’nın ticari iştirakleri, hizmet sağlayıcılar ve tedarikçiler ile iş ilişkileri kapsamında FIFA ile bağlantılı bulunan diğer tüm kurumlar olarak açabiliriz. Kısacası, FIFA’nın desteklemekte olduğu tüm organizasyonlar ve süreçler insan haklarına uygun şekilde yürütülmeli.
FIFA’nın benimsediği insan hakları standartları, temelde Birleşmiş Milletler tarafından üretilen belgelerde yer almakta. Bunların başında Uluslararası İnsan Hakları Manzumesi olarak bilinen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi geliyor.
Spor alanında özel ilgiye gereksinim duyan spesifik grup veya kitlelerin hakları üzerinde olumsuz etkilerinin söz konusu olabileceği hallerde, FIFA, bu kişilerin haklarının (özellikle yerli halklar, kadınlar, ulusal, etnik, dinsel ve dilsel azınlıklar, çocuklar, engelli kişiler, göçmen işçiler ve aileleri ile insan hakları savunucularına ilişkin standartlar dahil olmak üzere) ayrıntılarına giren diğer uluslararası standart ve ilkeleri göz önünde bulundurur.
İnsan hakları üstlenimlerini FIFA dört kategoride tanımlamakta: ‘Taahhüt ve yerleştirme’, ‘tanımlama ve ele alma’, ‘koruma ve çare bulma’ ve ‘etkileşim hâlinde olmak ve iletişim’.
FIFA ulusal federasyonlarla ilişkilerinde insan hakları standartlarının korunmasına özel önem vermekte. Ulusal düzenlemelerin insan hakları standartlarıyla çeliştiği durumlarda, FIFA ilgili makamlarla yapıcı diyalog geliştiriyor ve uluslararası insan hakları yükümlülüklerini muhafaza etmek için tüm çabayı gösteriyor.
İnsan Haklarında Öncelikli Meseleler
FIFA’nın öncelik verdiği insan hakları meseleleri bulunmakta. Bu konudaki en somut örnek ise FIFA ve Rusya’nın 2018 Dünya Kupası için ortaklaşa belirlediği Adil Çalışma Koşulları İzleme Sistemi’ydi. Bu sistemin amacı Dünya Kupası evsahipliği amacıyla yapılan stadyum inşaatlarının işçi haklarına uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin denetlenmesiydi. Bu sayede özellikle yerel sendikaların katılımıyla inşaat alanlarının yerinde denetlenmesi sağlandı. Yapılan her denetimden sonra, yüklenici şirketlere çalışma koşullarını nasıl daha iyi hale getirebilecekleri hususunda raporlar sunuldu. Söz konusu raporlar FIFA’ya, Rusya Dünya Kupası Organizasyon Komitesi’ne ve eğer çalışanların hayatını veya sağlığını tehdit eden bir durum varsa Rusya’nın ilgili makamlarına da iletildi. 14 Haziran 2017 itibariyle 58 defa yerinde denetim yapıldı.
Katar’da inşası süren stadyumlar ve diğer tesislerde yaşanan insan hakları ihlallerinin dünya çapında ses getirmesi sebebiyle işçi hakları konusu FIFA’nın öncelikli önem verdiği konular arasında bulunuyor. Katar aynı prensibi takip ederek 2022 Dünya Kupası için yapılan inşaatlarda çalışan Nepal, Hindistan ve Bangladeşli göçmen işçilerin haklarının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için bir denetleme sistemi kurdu. 2022 Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesi, özellikle göçmen işçilerin haklarının sistemik ve yaygın ihlali sebebiyle FIFA’nın hayli eleştirilmesine yol açmıştı. Katar’da kullanılan ‘Kafala’ sistemi bu eleştirilerin merkezindeydi.
Futbolda Ayrımcılık ve İnsan Hakları
Ayrımcılık konusu dünya futbolunun hem yerel hem de uluslararası düzeydeki en büyük sorunlardan biri olarak nitelendirildiği için FIFA’nın özel önem verdiği bir başka husus konumunda. FIFA bu sorunla baş etmek adına Mayıs 2015’te Ayrımcılığa Karşı İzleme Sistemi’ni kurdu. Bu sistemin temelinde maçları izleyen ve ayrımcılık olayları yaşanma ihtimallerini arttıran durumları tespit eden bağımsız gözlemciler bulunuyor. Bağımsız gözlemciler hazırladıkları raporları FIFA’ya sunuyorlar ve incelenen bu raporları takiben disiplin soruşturması açılma ihtimali söz konusu oluyor. Sonuç olarak da üye federasyonlara cezai yaptırımlar uygulanma ihtimali mevcut. Örnek vermek gerekirse, 2018 Dünya Kupası’nın öneleme aşamasında birçok Latin Amerika ülkesinin futbol federasyonuna taraftarlarının yaptıkları homofobik tezahüratlar sebebiyle çeşitli cezalar verilmişti.
FIFA, 2018 Dünya Kupasıyla eş zamanlı olarak, İnsan Hakları Politikası belgesinin 11. paragrafındaki üstlenimi uyarınca, insan hakları savunucuları ve medya temsilcilerinin de haklarının korunması amacıyla kapsamlı bir beyan yayımladı. Bu beyan doğrultusunda, 29 Mayıs 2018 tarihinde, aktiviteleriyle bağlantı işlerini ifa ederken hakların ihlal edildiğini düşünen insan hakları savunucuları ve medya temsilcileri için “insan hakları şikayet mekanizması” kuruldu.
FIFA ayrıca kadına karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması destelemek için kurullarında kadın üye kontenjanları ayırmaya çalışmakta. Nihayet barınma hakları, oyuncu hakları ve emniyet meseleleri FIFA tarafından faaliyetlerinde ortaya çıkan hak ihlalleri olarak kabul edilen diğer meseleler olarak sıralanabilir.
2026 Dünya Kupası: İnsan Haklarına Saygı Kriteri
FIFA Konseyi, insan hakları gerekliliklerini 2026 Dünya Kupası’ndan itibaren organizasyon adaylığı için spesifik bir koşul olarak aramaya başladı. Buna göre, ‘İnsan haklarına saygılı ülke’ ölçütü adaylıkların değerlendirilmesinde belirleyici önem kazanmış oldu. Dolayısıyla etkili bir insan hakları stratejisi sunamayan ülkelerin dünya kupasına ev sahipliği yapması mümkün olamayacak.
2026 Dünya Kupası için hazırladığı İhale Kuralları’nda “Sürdürülebilir Etkinlik Yönetimi ve İnsan Hakları” başlığı altında uzun açıklamalar yapan FIFA, 2026 için bu kuralları ev sahibi olmaya istekli ülkelere de imzalattı. Teklif veren ülkelerin ulusal mevzuat ve hukuk uygulamaları da dikkate alındı ancak özellikle insan hakları ihlallerinin yüksek risk gösterdiği konular analiz edildi. Başvuru yapan üye federasyonlar Dünya Kupası’na ev sahipliği yapma yeterliliğini bir “insan hakları etki değerlendirme raporu” hazırlayarak kanıtlamaya çalıştılar.
Bu bağımsız raporun, aday ülkenin mevzuat ve hukuk uygulamasının uluslararası tanınmış insan hakları standartlarına uygun olup olmadığını, uygun değilse hangi noktalarda farklılıklar ve daha önemlisi çelişkiler olduğunu açığa çıkaracak nitelikte olması gerekiyor.
Kuzey Amerika Konsorsiyumu Fas’a Karşı
Bu doğrultuda, 2026 Dünya Kupası’nı organize etmek için teklif veren Kanada-Meksika-ABD “konsorsiyumu” hem 560 sayfalık teklif dosyasında insan hakları üstlenimlerini kabul etti hem de bu üstlenimlerini nasıl yerine getireceği hususunda “2026 için İnsan Hakları Stratejisi” başlıklı 90 sayfalık bir eylem planı sundu. Konsorsiyum, teklif dosyasındaki üstlenimleriyle bağlantılı olarak, insan haklarının iş dünyasına ve özel hukuka etkisi konusunda uzman özel bir firmadan 155 sayfalık “insan hakları etki değerlendirme” raporu da aldı.
Kupaya ev sahipliği yapmak isteyen bir başka aday olan Fas ise hem teklif dosyasında insan hakları yükümlülüklerini nasıl yerine getireceğine dair üstlenimlerde bulundu hem de “2026 için insan hakları stratejisi” başlıklı ve 33 sayfalık ayrı bir eylem planı hazırladı. Fas, insan haklarına yönelik üstlenimlerini desteklemek amacıyla, 2026 organizasyonunun doğuracağı riskleri analiz etmek üzere bir de 42 sayfalık “insan hakları etki değerlendirme” raporu sundu.
Dosyaları değerlendiren FIFA Genel Kurulu yapılan oylama sonucunda 2026 Dünya Kupası ev sahipliğini Kanada-Meksika-ABD konsorsiyumuna vermeyi uygun gördü.
EURO 2024: Türkiye’nin Adaylığı ve İnsan Haklarının Belirleyici Rolü
UEFA da, tıpkı FIFA gibi, Rehber İlkeler doğrultusunda insan hakları standartlarını mevzuatına ve müktesebatına dahil etti. Dolayısıyla insan haklarına saygı koşulunu paydaşlarıyla ilişkilerinde uyulması gerekli bir standart olarak aramakta.
Bu bağlamda devletlerin insan haklarına riayetinin sağlanması koşulu 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2024) adaylık ölçütleri arasına eklenmiş oldu. UEFA 2024 Turnuva Gereklilikleri Belgesi’nde insan hakları standartlarını bir koşul olarak öne sürdü ve aday ülkelerden rehber ilkeleri ve Birleşmiş Milletler’in temel insan hakları sözleşmelerini nasıl uyguladıklarına dair bilgiler talep etti. UEFA teklif veren ev sahibi ülke federasyonunun anılan sözleşmelere riayet etmesinin zorunlu olduğunu da özellikle vurguladı.
Ülkeler 2024 adaylığı için sunacakları tekliflerde bu çerçevede insan haklarına riayet performanslarını gösterecekler. UEFA özellikle bu riayetin nasıl ve hangi makamlar aracılığıyla sağlandığına odaklanmakta. İlgili teklif şartnamesinde de bu koşullar sorular halinde formülleştirildi. UEFA’nın Türkiye’den (ve diğer aday Almanya’dan) insan haklarına ilişkin olarak yanıt beklediği sorular temelde Birleşmiş Milletler insan hakları sözleşmelerine riayetin nasıl ve hangi makamlar aracılığıyla sağlandığında odaklanıyor. UEFA ayrıca aday ülkenin Rehber İlkelerin ulusal düzleme aktırılmasına yönelik bir stratejiye sahip olup olmadığı hususunda da bilgi talep etmekte.
Türkiye, EURO 2024 için adaylık dosyasını Mart 2018 içerisinde tamamladı ve 27 Nisan tarihinde UEFA’ya teslim etti. UEFA yönetimi dosyaları değerlendirmek için aday ülkeleri ziyaret edecek ve Eylül 2018’de EURO 2024’e hangi ülkenin ev sahipliği yapacağına karar verecek.
TFF Ne Yapmalı?
Türkiye Futbol Federasyonu, 5894 sayılı Kanun ve TFF Statüsü uyarınca, FIFA ve UEFA’nın yetkili organları tarafından koyulan kuralların ulusal düzlemde gereği gibi uygulanmasını sağlamak zorunda. Dolayısıyla yazıda bahsi geçen insan hakları standartları TFF bakımından bağlayıcı bir yükümlülük olıuşturmakta. Ayrıca, TFF Statüsü’ne göre futbol hizmetinde faaliyet gösteren bütün paydaşlar FIFA ve UEFA mevzuatına uymak zorunda. TFF bünyesindeki kurullarda görev alan kişiler de bu kurallarla bağlı.
Bu açıdan bakıldığında, EURO 2024 adaylık sürecinin gündemde olduğu içinde bulunduğumuz dönemde, TFF’nin Statüsü’nde insan hakları üstlenimini açıkça tanımlaması bir ilk adım olarak isabetli olacaktır. Bu tanıma, zaten takip etmesi gereken FIFA ve UEFA mevzuatının bir gereği.
TFF’nin acilen kurumsal yapılanmasının tüm boyutlarındaki insan haklarına riayet durumunu sistematik şekilde açığa çıkarması gerekmekte. Bu amaçla, Birleşmiş Milletler tarafından üretilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile Uluslararası Çalışma Örgütü’nün ürettiği insan hakları belgeleri çerçevesinde ayrıntılı bir değerlendirme raporu hazırlanmalı.
TFF, dış ilişkilerinde insan haklarını dikkate alacak bir yaklaşım geliştirmekle yükümlü. Bu kapsamda, işbirliği yaptığı kişi, kurum ve kuruluşların insan haklarına uygun iş modelleri yürütmesini sağlamak üzere gerekli koordinasyon çalışmaları yapılmalı. Bu amaçla, bünyesinde bağımsız bir insan hakları danışma kurulu kurulması, üstlenimlerinin açıklandığı bir insan hakları politika metni oluşturulması, futbol alanındaki insan hakları ihlali iddialarının kendisine iletileceği bir şikayet mekanizması kurulmasını yapılabilecek çalışmalardan bazıları olarak sayabiliriz.
Bünyesindeki hukuk kurullarının (Uyuşmazlık Çözüm Kurulu, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Amatör Futbol Disiplin Kurulu ve Tahkim Kurulu) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) adil yargılanma hakkı hususunda benimsediği standartları içselleştirmesini sağlayacak tedbirler almak ise TFF’nin en öncelikli görevi olmalı.
Zira UEFA 30 Mayıs 2018 tarihinde Avrupa Konseyi’yle işbirliğine giderek, Avrupa futbolunun yönetiminde insan hakları, dürüstlük, iyi yönetişim, müsabaka güvenliği ve büyük turnuva organizasyonu konularında mutabakata vardı. Bu kapsamda, sporda şiddet, doping ve müsabaka sonuçlarının etkilenmesi (şike) gibi büyük ve global sorunlara karşı işbirliği yapılması gerektiğine karar verildi ve söz konusu mücadelenin uygun hukuki çerçevelerin ve kamu makamları ile spor örgütleri arasında eşgüdümle sağlanacağı belirtildi.
Mutabakata göre, futbol uyuşmazlıklarının tahkim yoluyla çözümünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi insan hakları standartlarına uygun işlemesi gerekliliği hem UEFA hem de Avrupa Konseyi tarafından açıkça tanındı. Böylelikle, bizzat UEFA, futbol tahkiminde insan haklarının ve adil yargılanma hakkının bir rolünün bulunmayacağı yönündeki görüşleri boşa çıkarmış oldu.
Üstelik Avrupa Konseyi’nin bir organı niteliğinde olan AİHM önünde TFF’nin tasarrufları -AFDK ve PFDK kararları- ile Tahkim Kurulu kararlarından ötürü Türkiye’ye karşı yapılmış derdest başvurular bulunmakta. AİHM önündeki derdest başvurular Türkiye’ye komünike edildi ve Türkiye’den savunma göndermesi talep edildi. Halen AİHM önünde derdest olan başvurularda mahkemeye erişme hakkı, savunma hakları/silahların eşitliği, disiplin yargısında hukuka aykırı elde edilen deliller gibi adil yargılanma hakkı ve etkili iç hukuk yolları meseleleri ile ifade özgürlüğü ve ayrımcılık yasağı ihlalleri gündeme gelecektir.
Söz konusu yargısal süreç nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, AİHM tarafından yapılan insan hakları denetiminin TFF’nin tasarrufları ile Tahkim Kurulu kararlarını kapsaması, TFF hukuk kurullarının insan haklarına dayanan bir hukuki inceleme yapacak şekilde yeniden teşkilatlanmasını ve hukuk kurulları üyelerinin insan hakları alanında yetkinleşmesini gerektiriyor.
Futbol ve İnsan Haklarının Bütünlüğü
Spor yönetiminde ve spor hukukunda insan haklarının rolü her geçen gün daha fazla somutlaşıyor. AİHM’in holiganizmle mücadele tedbirlerine, maçlardaki seyir güvenliğine, doping kullanımına karşı aldığı önlemlerinin özel yaşama saygı hakkına uygunluğuna, spor sektöründeki vergi meselelerine ve futbolcu yetiştirme tazminatına dair verdiği kararlar bulunuyor. AİHM önünde Spor Tahkim Mahkemesine (CAS) ev sahipliği yapan İsviçre’ye karşı derdest başvurular bulunduğunu hatırlatabiliriz. Örneğin bu derdest başvurulardan Mutu davasında, CAS önündeki yargılamalarda AİHS Madde 6’daki adil yargılanma hakkının uygulanabilir olup olmadığı ve CAS heyet teşkilinin bağımsız ve tarafsız mahkeme standardını karşılayıp karşılamadığı meseleleri tartışılacaktır.
Dünya sporunun en büyük problemlerinden biri olduğu bizzat UEFA, FIFA ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi gibi kurumlarca resmen kabul edilen sporda ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığının tipik bir insan hakları sorunu olduğu gözden kaçmamalıdır. Bu sorunla mücadelede temel alınması gereken standartlar konusunda insan hakları mevzuatı ile ilgili organların kararları yol gösterici niteliktedir. Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyette bulunan Irkçılık ve Hoşgörüsüzlük Komisyonu’nun İtalya futbolundaki ırkçılıkla hakkında hazırladığı rapor, sporda ırkçılıkla mücadelede standartlarının belirlendiği Genel Politika Tavsiye Kararı ve Açıklayıcı Memorandum bahsi geçen dokümanlardan bazılarıdır.
Sonuç olarak, insan hakları ve spor alanı artık ayrılmaz bir bütün olarak değerlendirilmeli. Sporun özgüllüğü konusunu tartışmaya devam edecek olsak da spor ve özelde futbol, sosyal ve ekonomik yaşantımızın önemli bir parçası olmaya devam ettiği sürece hukuk kurallarının spor alanına işlememesi söz konusu olmayacaktır. Nihayetinde EURO 2024’e ev sahipliği yapma konusunda iddiali bir aday olan Türkiye’nin TFF nezdinde gerekli adımları atması, hem adaylık süreci açısından hem de gelecekte yaşanması muhtemel ihlallerin azaltılması açısından en doğru yönetişim hamlesi olarak görünüyor.