Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolToprak SahaFC Ankara: Karaorman Destanı

Almanya'ya göç eden işçiler tarafından kurulan FC Ankara, her zaman futbol sevdasından daha fazlasını anlattı. 50 yıllık mazisi olan ekibi Mutlu Kızılbuga yazdı.

“İşçiler çağrıldı, insanlar geldi
Max Frisch

Türkiye’den Almanya’ya gerçekleşen göç sürecinde, işçi kabul eden tesislerden biri Gengenbach kasabasındaki Hukla Fabrikası’ydı. Yeni bir ekmek kapısı bulmak umuduyla Almanya yolunu tutan göçmenler, Kinzig Nehri’nden çektiği keresteleri çeşitli mobilyaya çeviriyordu. Bu Türk gastarbeiter yani misafir işçiler, bir gün amatör bir futbol takımı kurmaya karar verdi ve 1965’te FC Ankara kuruldu. Karaorman Destanı başlıyordu…

Takım için bir isim seçmek gerektiğinde muhtelif seçenekler öne sürülmüştü. ‘Bosphros’ ve ‘İstanbul’ gibi öneriler karşısında bir türlü işin içinden çıkılamadığı için, herkesin kabul edeceği, ulusal bir isimde karar kılındı ve başkent Ankara takıma ismini verdi. Takımın adı FC Ankara olarak belirlenince, renkler de doğal olarak kırmızı-beyaz oldu. 1968’de kısa bir süre için mavi-beyaz formayla sahaya çıksa da Gengenbach Türk Takımı olarak da nam salan ekip tekrar kuruluş renklerine döndü.

FC Ankara’yı bir araya getiren etmen dostluktu. Takım yapısı içerisinde maddi bir kazanç güdülmüyordu. Futbolcular bir yemek ve iki biraya maçlara çıkıyor, kulübün bir ihtiyacı olduğunda herkes elini cebine atıyordu. Oyuncular maçlardan sonra yorgunluklarını, imece usulü yapılan kulüp lokalinde atmaya alışmıştı. 1967’de FC Ankara, işi biraz daha ciddileştirip Anadolu Turnuvası isimli bir organizasyon düzenledi. Gengenbach’taki bu turnuva civardaki tüm amatör takımların katılımına açıktı. Kırmızı-beyazlılar, yaklaşık 30 takımın mücadele ettiği bu turnuvadan alnının akıyla galip çıkmayı başarıyordu.

1968 Sttutgart
Stuttgart Turnuvası’na katılan kadro…

Gengenbach’lı gastarbeiter’ler 1968’de daha zorlu bir yarışa girdi ve Sttutgart’ta düzenlenen turnuvalardan birine katıldı. Stuttgart Başkonsolosu Hikmet Özkan ve TFF Baden-Württemberg Temsilcisi Nedret Yücel, FC Ankara’yı karşılayarak Türk işçilerle tanıştı. Onlar artık ünleri Gengenbach’ı aşmış bir ekipti! O dönem FC Ankara’da forma giyen Seyfi Adıyaman’ın anlattığına göre; turnuva bittiğinde Ankaralılar, hakemlerin kendilerini Türkiye temsilcileri kadar iyi karşılamadığını düşünüyordu. Onlar ellerinden geleni yapmışlardı ancak hakemler de Stuttgart takımları karşısında 140 kilometre öteden gelen işçilerin elenmesi için ellerinden geleni yapmıştı! Ankara’nın atakları havaya kalkan ofsayt bayrağıyla kesiliyor, ceza sahalarında yaptıkları en ufak müdahalede bile hakem doğrudan penaltı noktasını gösteriyordu. Fakat işçilerimize göre ortada ne ofsayt vardı, ne de penaltıyı gerektirecek bir durum… Bunun üzerine ekip Stuttgart’a tövbe etmişti!

Bu olaydan sonra işçilerimizin rotası lige katılım olacaktı. Böylelikle FC Ankara’nın rutin deplasman dönemi başlıyordu. Takım minibüsle, taraftarlarsa şahsi araçlarıyla çıktı deplasmana. Gengenbach’ın Türkleri, Hukla’dan kurtardıkları zamanlarda, Karaorman’ın bitmek bilmez yollarını arşınlıyordu. Kâh Fellbach’ta kâh Esslingen’de esti FC Ankara rüzgarı… 1971’de Karaorman’ın da güneyine indiler, Strasbourg’a misafir oldular. Fransız rakip, FC Ankara ağlarını tam 3 kez vurdu. Ancak bizimkiler Gegenbach’a dönmeden 4 de gol atıp maçı kazanacaktı.

FC Ankara kuruluşundan altı yıl sonra bir başka ülkeye deplasmana gidip, galip dönecek kadar köklü bir takım hâline gelmişti. Eğer Fazıl Hüsnü Dağlarca, Gengenbach’a gelip bu ekibi görseydi; Almanya’ya giden işçileri anlattığı Almanya’da Çöpçülerimiz şiirini yeniden yazardı.

1973’e gelindiğinde “Gengenbach Türk takımı” olarak da anılan ekipte her milletten işçi, forma şansı bulabilir durumdaydı. FC Ankara artık yalnızca Gengenbach’taki Türk işçilerin değil, tüm işçilerin takımıydı! İtalyan, Alman, Yunan, İspanyol ayırmaksızın, iyi futbol oynayan herkes kırmızı-beyazlı formayı giyebiliyordu. 1974’te Kıbrıs’ın hâli içler acısıyken Niko ve Tanzer, Kostantin ve Kemal aynı taraftaydı. İnsanları bir arada dostça tutmak onlara ancak ortak bir amaç vermekle olabilirdi ve FC Ankara’nın dünyanın her yanındaki işçilere sunduğu buydu. Klaus ve İsmet omuz omuza top koştururken, kimsenin benliğinden ödün vermesine lüzum olmadığı açıkça gözüküyordu.

İmece usulü kurulan lokalde içilen biralar, takımdaki bütünlüğü artırdı.
İmece usulü kurulan lokalde içilen biralar, takımdaki bütünlüğü artırdı.

Bugün hâlâ Almanya’nın sekizinci seviyesindeki Kreisliga B’de mücadele eden FC Ankara’nın kurulmasına vesile olan şey öncelikle tutkuydu. İşçiler fabrikadan arta kalan zamanlarında idman yaptı, maçlara çıktı. Kulüplerine büyük bir sevgiyle sarıldılar ve kulüp de onların makineleşmesini önledi, onlara hedefler sundu. Bazen bir turnuva, bazense yalnızca bir hafta sonu maçı… Hakem son düdüğü çaldığında kimin galip geldiği çok da mühim değildi. Onlar sınırlı imkanlarıyla sahaya çıkmış ve ellerinden geleni ortaya koyarak mücadele etmişti. O fabrikada çalışanların tek derdi kendilerini fabrikaya kapatıp birkaç yıl sonra Türkiye’ye cepleri dolu olarak dönmek değildi. Yaşadıkları anın kıymetini biliyorlardı. Kulüp binasında bir maçtan sonra dostlarla içilen biralar, fazla mesaiye kalıp fazladan alacakları marklardan daha anlamlıydı.

Bugün 50 yıllık bir mazisi olan FC Ankara futbol sevdasından çok daha fazlasını anlatıyor. Yıllar geçiyor, nesiller değişiyor, baba Mete Canşeker formasını oğlu Fatih Canşeker’e devrediyor ama FC Ankara’nın anlattığı şey değişmiyor. Gengenbach’ın köklü kulübü, dünyanın neresinden olursa olsun; dostlukla toplanıp tutkuyla bir işe sarılanların ayak izlerinin kolay kolay silinmeyeceğini bize hatırlatıyor.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce