Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolRöportajToprak SahaAlpaslan Eratlı: “Eğitimsiz Adam İyi Futbolcu Olamaz!”

Libero denince akla gelen ilk isimlerden Fenerbahçeli Alpaslan Eratlı, 'Savunma'nın inceliklerini ve Beckenbauer'i anlattı.

Fenerbahçe’deki ilk yıllarınızda sol bektiniz. Liberoya geçişiniz nasıl oldu?

İlk iki yılımda öyleydim. Liberoda da Ziya vardı. İki sene üst üste şampiyon olduk, sonra Ziya Şengül futbolu bıraktı ve liberoya geçtim.

Didi’nin “Keşke Alpaslan ve Cemil’i küçük yaşlarda tanısaydım. Turistler Türkiye’ye müze görmeye değil, onları görmeye gelirdi” demeci var…

Bazı hocaların muhakkak görüşleri vardır. Birçok teknik adam Cemil ve bana “Çıkın oynayın!” derdi, inisiyatifi bize bırakırlardı. Didi de böyleydi. İsmimi de tam söyleyemezdi, “Albaslan, haydi Albaslan!” derdi. Farklı bir antrenman sistemi vardı elbette. Topla antrenmana önem verirdi. Baraj maketleri getirtir, onlarla frikik idmanları yaptırırdı.

Defans oyuncusu olmanıza rağmen frikikten ve uzak mesafeden birçok golünüz var. Bunda Didi’nin antrenmanlarının etkisi var mıydı?

Futbol hayatım boyunca antrenörlerimden bir şey öğrenmedim. Ben topa iyi vurmayı, 15-16 yaşlarında Talat Ağabey (Ündar)  ile yaptığım antrenmanlarla öğrendim. Talat Ağabey o zamanlar 1. Lig’de oynayan Yeşildirek’in kalecisiydi. Gelir, “Ödevin var mı?” diye sorardı. “Akşama yaparım ağabey” diyince “Hadi çalıştır beni o zaman!” derdi ve bir arsaya gidip onunla çalışırdık. Topa vurabildiğim kadar sert vurmamı söyler ve köşeleri de belirtirdi. Böylece isabetli şut atmayı öğrendim.

Didi, antrenmanlarda çift kalelerde oynarmış. Tekniği nasıldı?

Benim Brezilyalılardan favorim, Socrates’ti!

Didi’nin kovulmasına neden olan 7-0’lık Benfica maçında, taktik hatası yaptığını söylemiştiniz. Neydi bu?

Evet, sağ açıklarına önlem almak için beni sol bek oynattı, Emin (İlhan) ve Nevruz (Şerif) göbekte oynadı. Bütün goller ortadan geldi. Ben golleri izliyordum, sağ açıkla sohbet ediyorduk. Jordao diye bir adamları vardı, üç tane gol attı cepheden gelerek.

1975’te oynanan Galatasaray maçından önce kadro dışı kalmışsınız ve mağlubiyetten sonra antrenör Gegiç, size yüklenmeye devam etmiş. Olayın aslı neydi?

Kardeşim fizik olarak bana benzer. Benim arabayı alıp karşıya geçiyor ve “Alpaslan gece âleminde!” diye bir haber çıkıyor. Bunun üzerine beni kadro dışı bıraktı Gegiç. Bir de 3-1 mağlup olunca, ipler koptu tabii.

1983’teki 4-4’lük Galatasaray maçında da Stankovic’le bir münakaşanız var…

Soyunma odasında, “Aman fark artmasın!” gibisinden laflar etti. Ben de, “Beyler, gol yemeyi bırakın da kaç gol atarız onu söyleyin! Kimse geri gelmesin, 3-1 olsa n’olur, 5-1 olsa n’olur!” dedim. Derbilerde farkı değil, kazanmayı düşünürsün. İkinci yarı başladı, bir tane daha yedik. Stankovic’i görmen lazım! Ama sonra 4-4’e getirdik ve şampiyon olduk. Hocayı dinlemedik ve maçı çevirdik.

Çalıştığınız antrenörler içerisinde en beğendiğiniz isim kimdi?

Rausch! Savunma adamlarına ayrı, hücum adamlarına ayrı antrenmanlar yaptırırdı. Her oyuncuyla bire bir ilgilenirdi. Saha dışında da oyuncularıyla iyiydi. Çengelköy’de balık yerdik, bir kadeh içmeme izin verirdi. O zaman antrenörler buna izin vermezdi. Adam, biraz da benim yüzümden gitti. Ben o dönem sakattım, bir oynuyor iki oynamıyordum. İlk yarı dört puan öndeydik, sonra üst üste oynamadım ve puan kaybetmeye başladık, sonra da gönderildi. Giderken de “Senin yüzünden bu ülkeden gidiyorum” demişti.

Oynadığınız dönemde etkilendiğiniz bir savunmacı var mıydı?

Beckenbauer hayranıydım. 1970’te Köln’de oynadığımız 1-1’lik Almanya maçı, benim ilk milli maçımdı hatta. Daha sona iki kere daha ona karşı oynadım, belki bir şeyler kapmışımdır! Topu öyle bir kontrol ederdi ki yanına kimse yaklaşamazdı ve pas atarken ayağının dışını muhteşem kullanırdı. Bire birde de hiç ağır bir adam değildi, geçemezdin!

Milli takım demişken… Sizin libero mevkiinde en formda olduğunuz dönemde antrenör Coşkun Özarı’nın Fatih Terim’e yer açmak için sizi sol bek oynattığı doğru mu?

Doğru! Eskiden milli takımda kulüpçülük vardı, neyse ki artık yok. Ama bu durum ne oyunumu etkiledi ne de Fatih’le aramda bir sorun oldu. Ben daha önce de sol bek oynuyordum zaten. Ayrıca sahaya çıktın mı her şeyi unutuyorsun. Ben, 1-1 biten İsviçre maçında da sağ bek oynadım ve attığım golle maçı kurtardım. Coşkun Özarı’nın da gönderilmesi söz konusuydu ama beraberlik onu da kurtardı.

alpaslan 4
Fotoğraf: Hayat Spor

“Sistemler Oyunculara Bağlıdır.”

Topla ileri çıkan bir liberoydunuz. Bu özelliğiniz, antrenörler tarafından pek de hoş karşılanmıyordu sanırım?

Bana göre bir futbolcunun mevkisi ne olursa olsun, yılda 5-6 gol atmalıdır. Ama bizim antrenörler korkuyordu! İleriye açıldığım zaman, geriye gelmem için ikazda bulunurlardı. Duran toplara çıkamazdık, santrayı geçirtmezlerdi! Didi dahi böyleydi. Bir Avrupa maçında bu yüzden tartışmıştık.

Çekindiğiniz rakibiniz var mıydı?

Çekineceğim tek rakibim Cemil Turan olurdu. Onunla da hep aynı takımda oynadık. Kısa mesafede çok çabuktu Cemil.

Avrupa’da oynamayı düşündünüz mü?

PSV Eindhoven ve Hertha Berlin’den teklif gelmişti ama fiziksel olarak kaldıramayacağımı düşündüm. Ülkenin en kuvvetli adamlarından Ender Konca bile Almanya’ya gittiğinde antrenmanlar sonrasında kustuğunu söylerdi. Bu nedenle cesaret edemedim. Tabii erken yaşlarda gidersen durum farklı olabilir.

Birlikte oynadığınız en iyi stoper?

Sadece bir yıl ikili olarak oynasak da Yılmaz Şen. Çabuk, hava hâkimiyeti olan ve sezgisi kuvvetli bir stoperdi. Rakibin topu nereye atabileceğini sezebiliyorsan iş bitmiştir zaten!

Birçok kulübün ilk tercihi yabancı savunmacılar oluyor. Bu durum, gençlerin yetişmesi için bir engel mi, yoksa fırsat mı?

Yetiştirmek istiyorsan yabancıyı kısıtlayacaksın. Şans bulamayan adam kendisini nasıl ispatlayacak! Bir de altyapıda çalışan hocaların da önemi var. Kulüpte çalışmaya başladığımda (1998), altyapı hocaları çok komik paralar alıyordu. O hususta da çalışmalar yapmak lazım.

Uche ve Högh ikilisinden hangisiyle yan yana oynamak isterdiniz?

Uche. Högh tehlikeli adamdı. Kayarak müdahaleleri nedeniyle her an penaltı yapma riski vardı. Defans oyuncusu her zaman ayakta kalmalı. İkinci müdahale şansının olamayacağını hesap ederek hareket etmeli.

Savunmada eskisi gibi ikililer çıkmıyor. Bunun nedeni nedir?

Savunma ikililerinden birisi çabuk olmalı, diğerinin de futbol bilgisi çok iyi olmalı; oyun kurabilmeli. Bütün mevkilerde gerekli özelliklerde oyuncular çıkarken savunmada niye ideal bir ikili bulamıyorlar anlamıyorum. Mesela Hummels, ayağı iyi ama ağır. Onu tamamlayacak ismi Almanlar dahi çıkaramıyor.

4-3-3 sistemi 70’li yıllarda oynandıktan sonra uzun süre kullanılmadı ama daha sonra revaçtaydı. Keza 3-5-2 de aynı şekilde. Bu sistem döngüsünde liberolu sistemi de tekrar izleyebilir miyiz?

Sistemler, oyuncuların özelliklerine göre ortaya çıkar. Eskiden 4-2-4 oynanırdı, sonra ileri uçtaki oyuncuların orta saha oynayabilme özellikleri oldu, 4-3-3’e dönüldü. Sonra 4-4-2 ve 3-5-2 çıktı ortaya. Sistemleri yaratan hep futbolculardı. Cemil oynuyorsa eğer, sistemi ona göre kurmalısın! Sarkık liberoya gelirsek… O sistemde bir adam eksik oynarsınız. Bugün kimse eksik oynamayı tercih etmez.

Türk futbolundaki defans sorununun nedeni ne sizce?

Futbola yeni başlayan bir çocuğun hangi pozisyonda oynayacağını sezmek lazım. Bence savunma potansiyeli olan bir çocuğun öncelikle kafasını kaldırarak oynaması lazım. Sahayı görebilmek çok önemli bir avantajdır. Türk futbolunun bir diğer sorunu da futbolcuların bir yaşa kadar umut verip ondan sonra gelişememesi. Bu da hocalarla ilgili… Önce antrenörlerin kendilerini yetiştirmeleri lazım ki çocukları yönlendirebilsinler.

Üniversite okumuş bir futbolcu olarak, eğitimin bir futbolcunun gelişmesinde ne gibi önemi var? 

İlkokul mezunu psikolojiden, sosyolojiden anlar mı? İstersen sabaha kadar anlat, anlamaz! Eğitimsiz adam iyi futbolcu olamaz.

*Bu röportaj ilk olarak Socrates’in Temmuz sayısında yayımlanmıştır.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce