Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

BasketbolDergiŞubat 2016Düdüğümle Başlayın

Basketbolun icadını herkes az çok bilir. Ancak artık daha derine inme ve olanları James Naismith'ten dinleme şansımız da var.

Amerikan Patent Dairesi Başkanı Charles Duell, “Artık yeni bir şey yok. İcat edilebilecek her şey icat edildi” dediğinde senelerden 1899’du ve dünyada henüz bilgisayar, cep telefonu, penisilin ve atom bombası yoktu. Basketbol ise az farkla kendini Duell’dan kurtarmıştı.

“İcadı ihtiyaçlar doğurur” görüşü, bu iddianın sekiz yıl öncesinde Massachussetts’teki YMCA Antrenman Okulu’na doğru yola koyuluyordu. Evet, basketbol bir ihtiyaç üzerine doğmuştu. Kış çetindi, spor takımlarındaki öğrenciler dışarı çıkamadıkları için antrenman yapamıyordu ve onları bir şekilde içerde tutmak gerekliydi.

James Naismith de böyle düşünüyordu fakat birkaç ay öncesine kadar bunu tam olarak bilmiyorduk. Basketbolun mucidinin gün yüzüne çıkan ilk ses kaydı bizi doğruluyor.

Religion and Basketball: Naismith’s Game isimli bir kitap yazmakta olan Doçent Dr. Michael Zogry birkaç ay önce bir radyo programının 31 Ocak 1939 tarihli kaydını keşfetti. Sıradan bir gündü, New York soğuktu, programın konuğu Naismith’ti ve basketbolun icadı hakkında bilmek istediğimiz şeyler yaklaşık bir buçuk dakikaya sığmıştı. Kendisine basketbolu nasıl bulduğu sorulan Naismith, söze “Kar fırtınası nedeniyle günlerce dışarı adım atamayan öğrenciler, sonunda koridorlarda taşkınlık çıkarmaya başladı. Onları sakinleştirmek için her şeyi denedik ama hepsinden sıkıldılar. Başka bir şey yapılmalıydı” diye başlıyordu.

Bir adım atıp yapılması gereken ‘başka şey’ için elini taşın altına koyan da yine o olmuştu.

-Bir gün çocukları spor salonuna çağırdım ve onları dokuz kişilik iki takıma ayırdım. Salonun iki tarafına yerleştirdiğim şeftali sepetlerini göstererek oyunu anlattım ve ellerine bir futbol topu verdim.
-Peki sonra ne yaptınız?
-Düdüğümü çaldım ve tarihteki ilk basketbol maçı başladı.

naismith2

Ses kaydı yaşlıydı ama Naismith’in sesi sorunsuz ve temizdi. İlk maç yapılmasına yapılmıştı ama hayalindeki oyun sahada gördüklerinden biraz farklıydı: “Çocuklar mücadele etmeye, birbirlerini tekmeleyip yumruklamaya ve birbirlerine yapışmaya başladı. Onları salonun zemininden ayırdığımda, biri kendinden geçmiş, birkaç tanesinin gözü morarmış ve birinin de omzu çıkmıştı. Bu kesinlikle cinayetti!”

Belki öyleydi ama yine de sorun yoktu. Sonuçta ilk bilgisayar olarak kabul edilen ENIAC da oda büyüklüğündeydi. Naismith’in ilk maçı istediği gibi geçmemişti ama ortaya hem yeni kurallar hem de yeni bir spor dalı çıkmak üzereydi.

Tıpkı Naismith gibi beden eğitimi öğretmeni olan William Morgan meslektaşının buluşundan çok etkilenmişti. Onun yakındığını gördüğü temasları engellemek için sporcuların arasına file çekti. Voleybol, basketbolun kardeşi olarak aynı okulda doğuyordu. Bu sırada, Naismith’in kuralları da son hâlini almıştı.

“Çocukların birbirlerini öldüreceğinden korktuğum için bir daha oynamalarına izin vermedim ancak peşimi bırakmadılar. Ben de birkaç kural geliştirdim. En önemlisi, topla koşmanın yasaklanmasıydı. Bu, onları biraz olsun durdurmuştu. On yıl sonra tüm ülke basketbol oynamaya başladı.”

Öyle olmuştu. Naismith ortaya güzel bir şey çıkarmış ve bundan bir çıkar sağlamayı hiç düşünmemişti. Koyduğu kuralların günümüzdeki oyunla ilgisi yoktu. Gelecekten bir elçi, ona üç sayılık atış veya 24 saniyeden bahsetse muhtemelen karşısında boş bakışlardan fazlasını bulamazdı. Ama Naismith, kendi laboratuvarı olan spor salonuna kapanmış ve basketbolu bulmuştu işte. Önemli olan da buydu.

*Bu yazı, Socrates‘in Şubat sayısında yayımlandı. Tüm sayıları alabileceğiniz satış bağlantıları için tıklayın! 

İlginizi çekebilecek diğer içerikler