Takvimler 21 Ekim 1968’i gösteriyordu. Televizyonları başındaki Amerikalılar, olimpiyat gündemini takip etmek için ABC kanalını açtıklarında alışık olmadıkları bir sahneyle karşılaştılar. Ünlü spor spikeri Chris Schenkel, bekledikleri gibi karşılarında duruyordu. Ama hemen yanında, arkası dönük biri vardı. Schenkel fazla gecikmeden izleyicilerinin merakını gideriyor, altın madalyalı utangaç genci kendine has şekilde tanıtıyordu:
“Normalde, konuğum sırtı dönük oturduğu için sizden özür dilerdim ama bu kez dilemek zorunda değilim. Çünkü o, yüksek atlamada olimpiyat altın madalyasını sırtı dönük atlayarak kazandı. Sizleri Dick Fosbury ile tanıştırmak istiyorum…”
Yüksek atlamanın tamamen değişeceği o günün tohumları beş yıl öncesinde atıldı. O dönem kullanımda olan iki teknik vardı. Bacakların bardan sırayla aşırılmasına dayanan ‘makas’ yöntemi bunlardan biriydi ancak pek revaçta değildi. Daha çok, barın üstünden yüzüstü geçmeye dayalı ‘straddle’ tekniği kullanılıyordu. Fosbury ise bir türlü ‘straddle’a alışamıyordu. Lisede ikinci yılını geçiren Fosbury, onu daha modern olan bu tekniğe yönlendiren lise antrenörünü ikna etmek için farklı bir şey denemesi gerektiğini anladı. Makas tekniğine bağlı kalırken vücudunun üst kısmını git gide arkaya doğru yatıran Fosbury, kişisel en yüksek derecesini bir günde 15 santimetre kadar geliştirdi ve ‘Fosbury Flop’un ilk adımlarını atmış oldu.
Her yenilik gibi, Fosbury’nin barın üstünden düşercesine kendini bırakması da başlarda garipsendi. Oregon State Üniversitesi hariç ona davet gönderen bir üniversite yoktu. Aslında, dönemin Oregon State Atletizm Koçu Berny Wagner da Fosbury’den çok ümitli değildi: “Elimdeki kayıtlara göre Oregon State’te yüksek atlamacımız yoktu. Ben de hiç yoktan iyidir dedim.” Wagner de ilk yılında Fosbury’yi revaçtaki tekniğe alıştırmaya çalıştı. Tüm çabalara rağmen straddle’la elit yüksekliklere yaklaşamayan öğrencisini bir ara üç adım atlamaya yönlendirmeyi bile düşündü. Takip eden yaz Flop’u hatıra olarak saklamak için videoya çekmeye karar veren umutsuz koç, barı iki metreye yerleştirdi. Genç adamın, üzerindeki bermuda şortla engeli rahatça geçtiği o günü Wagner, “Yüksek atlamacı olabileceğine inandığım ilk andı” şeklinde hatırlıyor.
Straddle’dan tamamen vazgeçip kendi tekniğini keskinleştirmeye çalışan Fosbury, 1968 Meksika Olimpiyatı’na bir yıl kala dünya sıralamasında 61. basamaktaydı. Oyunlara bir ay kala yapılan elemelerde üçüncü sırayı alıp ABD adına katılma hakkı kazanan son isim oldu. 20 Ekim 1968’te, Mexico City’deki olimpiyat finalinde 2.24’ü üçüncü denemesinde geçen Fosbury, olimpiyat rekoru ile birlikte altın madalyayı boynuna taktı ve 1896 yılındaki ilk modern olimpiyattan beri takvimde olan bir sporun icra şeklini değiştirdi. 1976’dan sonra, bu disiplindeki tüm olimpiyat madalyaları Fosbury’nin tekniğini uygulayan isimler tarafından kazanıldı.
Dick Fosbury ise birçok kişinin aksine bu devrimin ana aktörü olarak kendisini işaret etmiyor: “Asıl soru, benim yaptığımı tekrarlayabilen birinin çıkıp çıkmayacağıydı. Devrimi asıl başlatan, o gençler oldu.”
*Bu yazı ilk olarak Socrates‘nin Mayıs 2016 sayısında yayımlanmıştır. Eski sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.