Brooklyn, Barclays Center’da seyirciler yerini almış, WBC Ağır Sıklet Şampiyonunun ringde neler yapacağını merak ediyordu. Acaba bu sefer rakibini kaçıncı rauntta yakalayacaktı. Alabamalı Deontay Wilder’ın genelde maçları bu şekilde geçerdi. Rauntlar boyunca iz sürdükten sonra, zamanı gelince rakiplerinin bölgesine girer, onları yakalar ve o andan itibaren ringdeki diğer boksör için zamanı kısa süreliğine durdururdu. Polonyalı Artur Szpilka dokuzuncu rauntta Wilder’ın kısa mesafeli kroşesi ile tanıştığında da aynı şey oldu. Tüm salon ayaktayken yerde olan tek kişi Polonyalıydı. Zaman onun için durmuştu.
Bu inanılmaz nakavt sonrasında tüm salon şampiyona saygı duruşundayken içlerinden birisi diğerleri ile aynı hisleri paylaşmıyordu. Takım elbiseli, kızıl sakallı adam ringe girdi, mikrofonu eline aldı ve şöyle bağırdı: “Sadece bir Tyson Fury var. Ne zaman, nerede istersen; seninle arka bahçende dövüşeceğim. Tıpkı Klitschko’ya yaptığım gibi seni de yeneceğim. Balonun tekisin. Beş para etmezsin!” Sansasyonel bir nakavt yaptıktan sonra kendi evinde bu şekilde bir sözlü sataşmayla karşılaşan Wilder, biraz şaşırsa da sözünü esirgemedi. Fury’e ithafen “Bir vaiz gibi ortalıkta dolaşıp nutuk atabilirsin dostum ama benimle ringe çıktığında seni vaftiz edeceğim.”
Seyrine doyum olmayan bu iki kişilik şov, canlı yayında sergilendiğinde tarihler 16 Ocak 2016’yı gösteriyordu. O günden bu yana köprünün altından çok sular aktı. O zamanlar Tyson Fury konuşurken isminin önüne WBO ve IBO Ağır Sıklet Şampiyonu yazmanız gerekiyordu. IBF unvanı Wladimir Klitschko’yu yendikten 7 gün sonra zorunlu rakibi Glazkov ile görüşmelere başlamadığı için elinden alınmıştı. Ardından WBA unvanını da kaybetti. Zaman ilerledikçe Tyson Fury’nin elinde hiçbir unvan kalmadı. Sahra çölünün ortasına bırakılmış kardan adam gibiydi. Günden güne eridi. Boks kariyerinde kazandığı kemerleri bir yana, gün geçtikçe benliğini de kaybetti. Bir süre sonra akıl sağlığı sorunları nedeniyle boks lisansı elinden alındı.
Tyson Fury, 27 yaşında Wladimir Klitschko’yu yenip ağır sıklette tarihin akışını değiştirdikten iki buçuk yıl sonra kokain bağımlısı, alkolik ve 174 kilo bir adamdı. 190 km hızla giden Ferrari ile intihar etmeyi düşündü. Bu hale gelmesinin sebebi tükenmişlik sendromunun ta kendisiydi. Fury’nin ifadesiyle o, paranın peşinde değildi. Sıradan unvan koruma maçları yapıp servetine servet katma gibi bir derdi yoktu. Amatör yıllarından itibaren en büyük hayali, televizyondan izlediği Klitschko’nun ağır sıklette devam eden on bir yıllık hâkimiyetini sona erdirmekti. 2015 Kasım’ında Ukraynalı efsaneyi Almanya’da puanla yendikten sonra bu hayalini gerçekleştirdi ve uğruna ter dökeceği bir hedefi kalmadı. Hedefsiz bir Fury, okyanusta pusulasını kaybetmiş bir gemiden farksızdı. Yönünü bulması için şansa, yeteneğe ve en önemlisi tükenmeyecek bir inanca ihtiyacı vardı.
Usta yönetmen Takovsky’nin kült filmi Stalker’da âdemoğlundan şöyle bahsedilir: “İnsan doğduğunda zayıf ve esnektir, öldüğündeyse katı ve duyarsız. Bir ağaç büyürken, yaşken yumuşak ve eğilip bükülebilir bir durumdadır; fakat kuruyup katılaştığında artık büyümez, ölür. Katılık ve güç, ölümün yoldaşıdır. Esneklik ve zayıflık ise varlığın tazeliğinin, hayat doluluğunun ifadesidir. Çünkü artık katılaşmış olan hiçbir zaman kazanamaz.”
Tyson Fury prematüre doğdu. Bugün 2,07 boyundaki dev adamın o gün yaşaması bile mucizeydi. Aklıyla ilgili zayıflıkları küçüklüğünden itibaren baş göstermişti. Evde yanan perdeler ve kafasının içinde uğraşmak zorunda olduğu bazı canavarlar vardı. Her zaman ilgiyi üzerinde toplayan, sokağa çıktığında 100 kişilik bir taraftar grubuyla kendi adına yapılan tezahüratlarla yürüyen bu hayat dolu adamın içinde zayıf, depresyona girmeye meyilli, hedefsiz kaldığında kendini kaybeden depresif bir çocuk vardı. Bu zayıflık aynı zamanda varlığının ve hayat doluluğunun ifadesiydi. Sosyal hayattaki ruhsal değişkenlerinin yanında ringde avını takip eden bir kartal kadar kararlı, rakipleri karşısında devasa cüssesinden beklenmeyecek şekilde bir kaplan kadar esnek ve çevikti. Kariyeri boyunca gücünden ziyade tekniği ile ön plana çıktı. Rakiplerini genelde nakavtla değil puanla yendi. İrlanda göçmeni bir göçebe ya da kendi ifadesiyle ‘Çingene Kral’, olarak küçük yaştan itibaren boksun içindeydi. Yıllar boyunca babası, dedesi, kuzenleri ve birçok akrabası bu “tatlı bilimin” zeki ama çalışmayan haşarı öğrencileri oldu.
Deontay Wilder ise Fury’nin aksine ring kariyeri boyunca gücün ve atletizmin sembolü oldu. Spina bifida hastalığı ile doğan kızına bakmak için başladığı profesyonel boksta yaptığı kırk maçın otuz dokuzunu nakavtla kazandı. Bu spora başladığı ilk yıllarında iki işte çalışmak ve üstüne de spor salonunda antrenman yapmak zorunda kalsa da basamakları teker teker tırmanarak WBC Federasyonu şampiyonu ve boks dünyasının en korkulan isimlerinden birisi olmayı başardı. Rakiplerine karşı ringde güttüğü katı tavrını kamuoyuna açıklamaktan çekinmedi. “Breakfast Club” isimli radyo şovunda yaptığı açıklamada “Kariyerimde bir ceset olsun istiyorum, sahip olduğum güçle dediğim şeyi yapmam çok kolay. Bunu Szpilka maçında gerçekleştirdiğimi sanmıştım. Kanvasa düştüğünde nefes almıyordu. Bu hisler ‘Bronz Bomber’ kişiliğimin ortaya çıkardığı şeyler. Ringde diğer adama karşı hiçbir his beslemem.” sözlerini sarf ederek tepki topladı.
Wilder son dönemde Luis Ortiz ve Bermane Stiverne maçlarında yaptığı nakavtlarla gücünü tekrar kanıtladı. Özellikle Luis Ortiz maçındaki geri dönüşü Wilder’ın kariyerinde en çok kredi topladığı an oldu. Eski NBA yıldızı Dominique Wilkins’in değirmen smaçları gibi kroşeler savuran Alabamalı nakavt canavarı, Luis Ortiz maçından sonra Anthony Joshua ile ringe çıkıp kariyerinde en önemli eksik ve ona yöneltilen eleştirilerin odak noktası olan büyük maç eksiğini kapatmak istedi. 50+30 toplam 80 milyon dolarlık, iki maçtan oluşan bir anlaşma ortaya koyuldu. Kemer birleştirme niteliği taşıyan bu eşleşme tarafların masadaki anlaşmazlığı nedeniyle gerçekleşmedi. Sonrasında Joshua tarafının bu iki maçlık pakete sıcak bakmadığı iddia edildi. Söylentiye göre Eddie Hearn altın yumurtlayan tavuğunu hemen kesmek istemiyordu. Neticede Anthony Joshua, rakibi Carlos Takam, Joseph Parker ya da Alexander Povetkin de olsa ringe çıktığında 80 bin kişilik stadyumları doldurabilen bir süper yıldızdı.
Bugün Wilder-Joshua maçı en çok beklenen karşılaşma olsa da aslında ağır sıklette kartları yeniden dağıtan adam Tyson Fury’di. WBC hariç tüm federasyonların şampiyonu olmuş, bokstan uzaklaşınca da tüm kemerleri boşa çıkmıştı. Çingene Kral sekiz pint (0,47 lt) birayı içip, üstüne pizza ve kebap yerken; Anthony Joshua bu kemerleri (WBA, WBO, IBF, IBO) Charles Martin, Wladimir Klitschko ve Joseph Parker maçlarıyla bir bir topladı. Fury tüm bu olup biteni kokain çektiği masasında izlerken birkaç kez boksa geri dönmeyi denedi ama başarısız oldu. Son denemesinde inancı ve hedefi onu eskisinden farklı kılan şeylerdi. Tüm ekibini değiştirdi. 25 yaşındaki antrenör Ben Davison ve yeni menajerlik şirketi MTK ile anlaştı. Eddie Hearn’ün teklifini geri çevirerek başka bir İngiliz promotör Frank Warren ile sözleşme imzaladı. Çingene Kral, 3,5 yıl aradan sonra şeytanlarını yenerek geri dönmüştü.
Plana göre önce birkaç hazırlık maçına çıkacak sonra da Wilder ya da Joshua gibi büyük bir isimle dövüşecekti. Fury, Sefer Seferi ve Pianeta maçlarından sonra artık daha fazla dayanamadı.
“Deontay Wilder benim hakkımda “o bitmiş, asla geri dönemez” diye ortalıkta dolaşıyordu. Ardından Mike Tyson’a saygısızlık ederek ‘Onu nakavt ederdim’ dedi. Benim adım Mike Tyson efsanesinden geliyor. Bu konuşmaları beni motive etti. Kendime ‘Wilder’la ringe çıkacağım’ dedim. Çok uzun bir yoldan gelip, 72 kilo vermiştim. Frank’e ‘Haydi şu Wilder maçını ayarla’ dedim. Olmaz dedi ama ısrar ettim. O da kabul etti. İnsanların şunu anlaması lazım: Wilder’ı seçen, isteyen bendim; o değil.”
Fury tıpkı Muhammed Ali’nin bokstan men edildikten sonra geri döndüğü gibi efsanevi bir geri dönüş yapmak istedi. Ali ile bokstan uzak kalma sebepleri çok farklı olsa da unvanlarını geri almak için yüzleşmek zorunda oldukları rakipleri benzerdi. Ali, Zaire’ye gittiğinde kimse Foreman karşısında ona şans vermedi. Kum torbalarını içine göçerten ve Ali’yi yenen Fraizer’ı nakavt eden Foreman maçın favorisiydi. Fury’nin Foreman’ı Wilder oldu. Maç görüşmeleri uzun sürmedi. İki taraf da maçın olmasını istiyordu ve kısa sürede anlaşma sağlandı. Ağır sıklette üçlü kilidin ilkini çözecek karşılaşmanın tarihi 2 Aralık 2018 olarak açıklandı.
İkili John Rawling moderatörlüğünde ringden önce yüz yüze programında bir araya geldi. Wilder söze “Ben, bu gezegendeki en kötü adamım” diyerek başladı. Fury amacının Foreman ve Ali gibi tarihin en muhteşem geri dönüşlerinden birisini yapmak olduğunu vurgulayarak bu maçın kendisi için ne kadar önemli olduğunu belirtti. Program esnasında rakibinin kafasına giren, maçın tanıtımını yapan isim Tyson Fury’ydi. Wilder’ın yarı ağır sıkletten biraz daha ağır, 21 yaşında boksör olmuş bir basketbolcu olduğunu kendisinin çocukluğundan beri boks yaptığını ve haftanın yedi günü Wilder gibilerini dövdüğünü söyleyerek daha masadan kalkmadan rakibine maçı kaybedeceği hissiyatını vermeye çalıştı. Wilder ise bu konuşmaları sessizce dinledikten sonra vahşi gücünden bahsetti.
“Ringe çıktığın adam şimdi karşında oturan Wilder olmayacak, gözlerinin içine baktığın adam Wilder değil ‘Bronz Bomber’ olacak”
Sohbetin ilerleyen kısımlarında Fury, Wilder’ı sinirlendirmeyi başardı. Wilder gözlerini kocaman açıp, sadece bir Bronz Bomber var diyerek bağırmaya başladı. İkinci kişiliği Bronz Bomber ortaya çıkmıştı. Ama Fury pek etkilenmedi. Wilder’ın lakabının üçüncülük ödülü olan bronz madalyadan gelmesiyle dalga geçti. Kendisinin bir numara ve Çingene Kral olduğunu söyledi. Program bittiğinde ikili hala tartışıyordu.
Benim düşünceme göre Fury her ne kadar laf cambazlığında Ali’den sonraki en iyi ağır sıklet olsa da ringde işler umduğu gibi gitmeyebilir. Maçın favorisi Deontay Wilder olarak gösteriliyor. Wilder galibiyetine 8/13, Fury galibiyetine ise 6/4 oranı verildi. 2 Aralık’ta Bronze Bomber her zaman olduğu gibi balyoz gibi sağ kroşesini vuracağı doğru zamanı bekleyecek. Kırk maçtır Molina’ya, Arreola’ya yaptığı gibi patlayıcı gücü ve atletizmiyle fark yaratmayı deneyecek. Fury’nin boks becerisi herkesin saygısını kazandı ama o gün geldiğinde bizler Klitschko karşısındaki Fury mi yoksa Seferi ve Pianeta karşısındaki eski formundan uzak Fury’yi mi izleyeceğiz, bilmiyoruz. Cevabını bekleyen bir soru da bu olacak.
Her dönemde ortaya aynı soru atıldı: En iyi kim? Dönemler arasında karşılaştırma yapmak çoğu zaman sağlıksız sonuçlar doğurabilir ama her spor dalında en çok sevilen tartışma konusu da budur. En iyi kim? Rocky Marciano-Joe Louis, Ray Leonard-Roberto Duran, Ray Robinson-Jake La Motta gibi eşleşmeler bizlere kimin daha iyi olduğu konusunda en azından bir fikir verdi. Günümüzde Klitschko hanedanının yıkılmasından sonra ağır sıkletin en iyisi kim sorusu hala net bir cevaba kavuşmuş değil. Ali-Foreman-Fraizer ya da Tyson-Lewis-Holyfield örneklerinde olduğu gibi Joshua, Wilder ve Fury’nin boks severlere en iyinin cevabını verme konusunda bir borçları var. Efsane ağır sıkletler kendi dönemlerinde birbirleriyle ringe çıkarak bu borçlarını ödediler. Şimdi sıra yeni dönem ağır sıkletlerde…
2 Aralık’ta borcun ilk taksiti ödenecek. Bir tarafta 30 yaşında, 27 maçta yenilgisiz Tyson Fury. Diğer tarafta 33 yaşında, 40 maçta yenilgisiz Deontay Wilder olacak. Tüm konuşmalar, iddialar, tartışmalar bitecek. İki yenilgisiz boksör yılın en büyük maçında Los Angeles’ta Staples Center’da karşı karşıya gelecek. Teknik becerisi ve boks yetenekleriyle Tyson Fury mi, yoksa atletizmi ve gücüyle Deontay Wilder mı kazanacak? Tarkovsky’nin dediği gibi katılaşmış olanın aksine, galip gelen zayıflık ve esneklik mi olacak? Yoksa aforizmalar sadece filmler için mi geçerli; gerçek hayatın kazananı katılık ve güç mü olacak?