Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolBaşka Bir Dünya

Altınordu'nun ev sahipliğinde düzenlenen İzmir U12 Cup, bu yıl 21 ülkeden 56 takımı ağırladı. Turnuvada öne çıkanlar, yabancı altyapı antrenörlerinin görüşleri ve hafta sonundan geriye kalanlar...

Altınordu’nun ev sahipliğinde bu yıl beşinci kez düzenlenen Uluslararası İzmir U12 Cup, 6-8 Nisan tarihleri arasında İzmir kulübünün Selçuk’taki İsmet Orhun Bilge Tesisleri’nde düzenlendi. 2012’de yalnızca sekiz takımın katılımıyla gerçekleşen turnuva, kısa sürede büyüdü ve bu yıl 21 ülkeden 56 takımı ağırladı. Bu yıl ilk kez yerinde takip etme fırsatı bulduğum organizasyon boyunca özellikle yurt dışından gelen 12 yaş altı takımların oyuncu, antrenör ve futbolcu yakınlarıyla sohbet etmeye, İzmir U12 Cup’ın artılarını ve eksilerini dinlemeye çalıştım. Not defterini aralama vakti…

Tesisleşmeye Devam

Kupadaki ilk maçlar 6 Nisan Cuma sabahı başladı. Selçuk’a maçları takip etmeye geçmeden önce çoğu basın mensubuyla birlikte ilk durağımız Torbalı’daki Metin Oktay Yerleşkesi’ydi. Son yıllarda sık sık medyada görmeye alıştığımız, çocukların sebze-meyve yetiştirdiği, kümes hayvanlarından yumurtaları topladığı yer burası. Hâlihazırda Altınordu’nun U14 yaş ve daha büyük takımlarının yatılı olarak kaldığı yerleşkede yeni sahalar ve yurt odalarının hazırlığı da sürüyor. Tesis müdürü Mehmet Duru’nun verdiği bilgiye göre her şey planlandığı gibi giderse yakın gelecekte U11, U12 ve U13 takımları da buraya taşınacak. Burası bir futbol merkezinden ziyade bir okul kampusu gibi ve çocuklar antrenman temposundan fırsat buldukları zamanlarını bilardo, masa tenisi, basketbol ya da play-station oynayarak geçirebiliyor.

Hocaların Gözünden

Lafı uzatmadan asıl konumuza, yani turnuvaya dönelim. İlk girişte mini bir festival havası sezmeniz mümkün; güvenlik aramasıyla girilen ana kapı, yiyecek-içecek alanları, birkaç oyun-etkinlik parkuru ve ana sahne olarak da elbette futbol sahaları. Antrenörlerinin peşinde bir sahadan diğerine koşan minik yetenekler, onların rüzgârını takip eden aileleri ve turnuva takipçileri…

Tüm bu hengâme içinde, özellikle maçı yeni sona ermiş takımların hocalarını yakalayıp birkaç soru sorma fırsatım oldu. Türkiye’de bu yaş gruplarında çok fazla üst seviye turnuva olmadığı için, İzmir U12 Cup’ın çıtayı belirleyen buluşmalardan biri olduğunu görebiliyoruz. Merak ettiğim konu ise yurt dışında sık sık farklı ülkelerde turnuva deneyimi yaşayan yabancı takımların, bu organizasyonu beynelmilel emsalleri arasında nereye koydukları.

Konuştuğum tüm antrenörler, bu buluşmaya dair övgü dolu sözler sarf ettiler. Bu yılki turnuvanın en fiyakalı ekiplerinden Manchester City’nin çalıştırıcısı Adam Temple, “Gerçekten çok parlak bir organizasyon. Tesislerden oldukça etkilendim” derken kupayı üçüncü kapatan Anderlecht’in antrenör ekibinden Jan Kayaert, “Lojistik anlamda; uçuşlar olsun, kalış ve yemekler olsun her şeyden çok memnunuz” ifadelerini kullandı. İzmir U12 Cup’ın Edirne’nin ötesinde de yavaş yavaş tanınmaya başladığını kanıtlayan en iyi örnek ise yarı finalist Brommapojkarna’nın antrenörü Peter Kisfaludy’den geldi: “Bir buçuk ay önce Portekiz’deydim. Hollanda’da bir turnuvaya katılmayı planlıyorduk ancak çoktan kontenjan dolmuştu ve Benfica altyapısında çalışan bir arkadaşım ‘İzmir’de fantastik bir turnuva var, mutlaka katılmalısınız’ dedi. Bunun üzerinde takım menajerimiz Hakan Erdoğdu’dan Altınordu’yla iletişime geçmesini istedim. Tesisler beş yıldız, burada olmak bizim için harika.”

Uzun Topa Dayalı Türkler, Pasör Avrupalılar

Bu kadar değerli altyapı çalıştırıcısını bir arada bulmuşken, onların gözünden ülke kültürleri arasında daha bu yaş gruplarında bir fark sezip sezmediklerini öğrenmek istiyorum. Hemen hemen hepsi, Türk takımlarının ileri uçtaki oyuncuya uzun pasla çıkmaya çalıştığını, daha direkt ve fiziksel bir oyun yapısı seçtiğini söylüyor. Ancak Temple’ın ayrı kefeye koyduğu bir takım da var: “Çoğu Türk takımı sahada oldukça agresifti ve daha doğrudan bir oyun tarzı seçti. Öte yandan Galatasaray topa çok daha hâkim olmaya çalışan, pas oyunu oynamayı deneyen bir taraftı. Hoşuma gitti.” Bu övgüyü, pas oyunuyla Avrupa futbolunun son 10 yılına damga vurmuş Pep Guardiola’nın takımı City’nin altyapı hocasından duymak, ayrıca önemli.

İki maç arası rakip takımları tribünden takip eden Sampdoria’lı oyuncular dondurmayla serinlemeye çalışırken…

Kayaert’e göre, arada oyuna bakış yönünden bir fark olduğu aşikâr ama bunu yalnızca Türkiye ekolü olarak ayrıştırmak doğru değil. “Kaleciden uzun topla çıkmaya çalışıyordu bizim oynadığımız Türk takımları. Bu doğru. Öte yandan Avrupa’da da benzer ekoller var” diyor Belçikalı ve daha açıklayıcı olabilmek için tanıdık isimlerden bahsediyor: “Ajax, Bergkamp’lar ve Sneijder’lerle topu ayağında tutup pas futbolu oynamaya çalışırken Dirk Kuyt gibi örneklerle Feyenoord, biraz daha sert çocuklardan oluşur. Bu mantalite, alt yaş turnuvalarında da açıkça görülebilir.”

Bu durum, biraz da önceliklerinizle alakalı. Biz, hangi yaş grubu olursa olsun -bazı istisnalar haricinde- kazanmayı ön plana koyuyoruz. Kazanmak pahasına nelerden ödün veriyor olabileceğimize dair, sözü yine Kayaert’e bırakalım: “Anderlecht’in bakış açısı, bu yaş gruplarında kazanmaktan bağımsızdır. Biz, ayaklarına ve zekâlarına göre oyuncu seçmeye çalışıyoruz, ne de olsa vücut gelişimleri de gelecek yıllarda tamamlanacak. Türk takımları ise biraz daha fiziği iyi çocukları seçip tekniklerinin de ileride gelişeceğini umuyor ama bu biraz daha zor bir yol.”

‘Abi’lerinden çocuklarımıza kalan bir küçük miras da zaman geçirme alışkanlığı olabilir. Bu konuda PSV U12 takımının 2 numarası Jay van Lieshout, ‘bizim çocuklar’ın yere yattıklarında uzunca bir süre kalkmadıklarından, zaman geçirip sakatlık numarası yaptıklarından söz ediyor. Çocuktan al haberi!

Yoğun Maç Takvimi

Yabancı çalıştırıcıların üzerinde hemfikir oldukları bir değişiklik önerileri var: Yoğun maç takvimi. Turnuvanın ilk iki günü takımlar günde altı maça çıkarken, maç süresi 25 dakikayla sınırlı olsa da bu yoğunluk küçük bedenleri biraz yormuş. Temple, “İkinci gün ilk ve son maçımız arasında 11 saate yakın bir süre vardı ki bu oldukça fazla. Üç günde yaklaşık 15 maça çıktık, ilk grup aşamasından sonra doğrudan elemelere geçilse daha iyi olabilir” diyor.

Kisfaludy, ek olarak oyun alanının ebatlarıyla alakalı bir karşılaştırma yapıyor. İsveç’te bu boyuttaki sahalarda çocukları yediye yedi oynattıklarından, burada dokuza dokuz formatı benimsendiği için alan bulmakta çoğu takımın zorlandığından bahsediyor. Bu iki konu başlığı, ileride gelişime açık noktalar olarak bu yıldan geriye kalan satır başları…

Turnuva sırasında ağızlarda acı bir tat bırakan olay, Beşiktaş U12 takımının turnuvadan çekilmesiydi. Gerek sosyal medyada gerekse de ana akım medya organlarında bolca konuşulan konunun çıkış noktasını özetleyelim. Beşiktaş, ilk grubu 3 galibiyet, 3 beraberlikle geçerken, Steaua Bükreş maçında talihsiz bir olay yaşanıyor ve Rumen ekibinden bir çocuğun kolu kırılıyor. Bunun üzerine Bükreşlilerden tepki gelince, olayı soğutmak için turnuva yetkilileri Beşiktaş’tan bir talepte bulunuyor ve fizik açıdan diğerlerinden gelişmiş olan birkaç çocuğun oynatılmaması isteniyor. Altınordu, benzer taleplerin diğer bazı takımlara da yapıldığını söylüyor. Bunu doğrulatabilmek adına, sosyal medyada özellikle Oscar Reinholdsson üzerinden örnek gösterilen Brommapojkarna’nın yetkilileriyle konuştum. Onlara da benzer bir talep gelmiş, hatta bir ara çekilmeyi düşünmüşler ancak daha sonra turnuvaya devam etme kararı almışlar. Benzer isteklerde bulunulan diğer iki kulüp Genk ve Sheffield Wednesday ise bu ricaya olumlu yaklaşmış ve malum oyuncuları kalan maçlarda kenarda tutmuş.

İşin özü, sakatlıklara karşı bir önlem gayesiyle alınan bir inisiyatif, ucu çok açık olduğu için önü alınamayan bir soruna dönüştü. Beşiktaş’ın çekilmesi, çocukların üzüntüsü ve velilerle başkan Mehmet Özkan arasında yaşanan diyalog, ortaya istenmeyen bir durum çıkardı. Keşke yaşanmasaydı. Umarım olayın harareti azalmışken Altınordu da o çocuklarla temasa geçip gönüllerini alır.

Aile Bağları

İzmir U12 Cup’ta ikinci nesil futbolculara rastlamak da mümkündü. Ayhan Akman’ın Galatasaray altyapısında oynayan oğlu Efe, İngiliz milli takım formasını 62 kez giyen Emile Heskey’nin Manchester City’de oynayan oğlu Reigan ve hem uzun boyu hem de bir o kadar uzun soyadıyla hatırlanan eski Celtic’li Jan Vennegoor of Hesselink’in oğlu Lukas, bu örneklerden birkaçı…

Kimi aileler daha şimdiden çocuklarının reklamına başlamış bile…

Gelecek Planları

Turnuvanın geleceğine dair hayalleri ve planları öğrenmek için Altınordu’dan Ali Ergöçmez’le konuştum. 10 yılı aşkın süredir ülkeye bir uluslararası turnuva kazandırma hayali kurduklarından, birkaç senedir büyüyerek devam eden İzmir U12 Cup’ı seneye 72 takımla, bir haftaya yayılacak şekilde düzenleme planlarından bahsetti. Dahası da var: “Helsinki’de düzenlenen, farklı yaş gruplarından takımların ağırlandığı ve 26 bine yakın sporcuyu ağırlayan bir örnek var. İleride sadece U12 değil, U11 ve U13 takımlarını da turnuvaya dahil etmek gibi hayallerimiz var.”

Bu yıl Alex de Souza’nın yaptığı başlama vuruşu için kafalarındaki aday, yine tanıdık bir isim: “Cengiz Ünder vasıtasıyla Roma’yla çok iyi ilişkilerimiz var. Seneye başlama vuruşu için onlar aracılığıyla Francesco Totti’ye teklif götürebiliriz.” UEFA’yla kurulan temasların ardından, turnuvanın düzenlendiği İsmet Orhun Bilge Tesisleri’nin Avrupa’da futbolun gençlik merkezlerinden biri olmasına gayret gösterdiklerini de iletti Ergöçmez. Bunların yanında Anadolu’nun farklı köşelerinde, Rize ve Urfa şehirlerindeki takımlarla iş birliği içerisinde yine uluslararası kupalar organize etme planları da yakın gelecekte hayata geçebilir. Anlayacağınız; hayaller, hedefler ve beklentiler arşa çıkmış durumda. Ne kadarı gerçeğe dönüşecek, bunu görebilmemiz için biraz daha beklemeye ihtiyacımız var.

Turnuvanın Yıldızları

Yazının kapanışını ana aktörlere; üç gün boyunca sabah-akşam demeden maça çıkan çocuklara ayıralım. Elbette sayısız yetenekli isim Selçuk’ta ter döktü ve hepsine değinmek pek mümkün değil. Özellikle değinmek istediğim üç yetenek ise şöyle:

2018 İzmir U12 Cup’ta turnuvanın kalecisi seçilen Maja’yı yalnız bırakmayanlar arasında annesi Jenny de vardı.

Maja Wangerheim, Brommapojkarna: Turnuvanın kalecisi seçilen Maja’nın hikâyesi oldukça ilginç. Geçen yaz, kendisinden iki yaş büyük ablalarının da formasını giydiği kız takımında oynarken erkek takımının antrenörü Peter Kisfaludy’nin radarına takılan Maja, soluğu erkek takımında almış. Haberi ilk duyduğu anı sorduğumda, “Çok mutlu oldum. Benim için biraz daha zor olacağını biliyordum ama bu yeni deneyim için heyecanlıydım” dedi.Ülkesinde, yılın en iyi kadın futbolcusuna verilen Diamantbollen’i kazanmak, onun en büyük hayali. İleride A takım seviyesinde erkek takımının kalesini koruma hedefi var mı peki? “Öyle umuyorum ve bunu başarmak için elimden ne geliyorsa yapacağım.” Turnuva boyunca kızını diğer İsveçli izleyicilerle birlikte tribünden takip eden annesi Jenny Wangerheim dahi bu cevaba biraz şaşırmış görünüyor. Kim bilir, belki bir gün Maja tarihte bir ilke imza atar ve bizler de her şeyin İzmir’de başladığından bahsederiz…

Rayane Bounida, Anderlecht: Rayane’ın adı, Selçuk’ta herhangi bir maçı seyrederken kulağınıza çalınabilirdi. Saç bandı, elini kaplayan beyaz sargı ve sahada sergilediği yetenekleri, Rayane’ı turnuvanın en afili ismi yaptı. Takımı üçüncü olan Rayane, turnuvanın da en değerli oyuncusu seçildi. Turnuvanın ilk gününde bırakın soru sormayı, fotoğraf çektirmesine dahi izin verilmeyen Rayane için antrenörlerinin bu kadar evhamlanmalarına şaşırmamak gerek. Zira daha şimdiden Instagram’da 115 bin takipçisi olan bir ‘çocuk’tan bahsediyoruz…

İzmir’de, basın mensuplarının adından en sık bahsettiği isim Rayane Bounida’ydı.

Lucas Bergvall, Brommapojkarna: Belindeki rahatsızlıktan dolayı en iyi hâliyle izleyemesek de birkaç hafta sonra Manchester United’ın altyapısına katılacağı gerçeği, Lucas’ın adını not düşmek için yeterli bir sebep. Geçen yıl Budapeşte’de Kırmızı Şeytanlar’ı 6-3 yenerlerken gollerin beşi Lucas’tan gelmiş. Bir başka turnuvada, Zlatan Ibrahimovic ve Paul Pogba’nın da menajerliğini yapan Mino Raiola’nın scout’ları, şimdiden onu kapmak için mekik dokumaya başlamış. Manchester’daki ilk günlerinde Lucas’a eşlik edecek babası, oğlunu ‘akbaba’lardan korumaya çalışacak…

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce