Yaşı yetenlere Robert Zemeckis ve Bob Gale’in yarattığı, üç filmden oluşan Back to the Future serisini tanıtmaya gerek yok. Ancak seriye yabancı olanlar gardlarını alsalar iyi olur, zira ‘Back to the Future’ ismi bu ay içinde sık sık karşılarına çıkacak. Nedeni ise basit; “Acaba gerçekte nasıl olacak?” diye hayal ettiğimiz o gün, geldi çattı: 21 Ekim 2015.
Back to the Future (BTTF) serisinin ikinci filminde, kahramanlarımız Dr. Emmett Brown (Christopher Lloyd) ve Marty McFly (Michael J. Fox) arabaları DeLorean’a atlarlar ve 26 Ekim 1985 tarihinden 21 Ekim 2015 saat 16:29’a zaman yolculuğu yaparlar. Onları uçan kaykaylar, uçan arabalar, ıslandığında kendi kendini kurulayan ceketler gibi sayısız yeni icatla dolu bir dünya karşılar. Bu gelecek tasviri o kadar çarpıcı bir etki yaratır ki filmin vizyona girdiği 1989 yılından itibaren, sürekli 2015 yılına projeksiyon tutulup gelecekte bu icatları görüp göremeyeceğimiz tartışılır.
Filmin geçmişle kurduğu köprüler ise tahminlere değil, çoğunlukla gerçeklere dayanıyor. Onlardan biri de 1950-2000 yılları arasındaki önemli spor olaylarının skorlarını içeren Grays Sports Almanac ve bu, uydurulmuş skorlarla dolu bir almanak değil. Yaşlı Biff’in genç Biff’in dikkatini çekmesini sağlayan ve son dakikada dönen kolej futbolu maçı mesela… 12 Kasım 1955’te oynanan karşılaşmada UCLA, Washington karşısında 16-17 gerideyken Jim Decker’ın maç biterken kaydettiği alan golüyle 19 17 galip gelir. Radyoda sonradan duyduğumuz dokuz skor da gerçekten 12 Kasım’da oynanan diğer kolej futbolu maçlarına aittir.
Peki, geçmişin detaylarına bu kadar önem veren bir filmin gelecek tasvirleri ne kadar isabetli olmalıydı? Senaristler Zemeckis ve Gale’e göre, gelecek tasviri yapan her film yanılmaya mahkumdu. 1930’lu yıllarda fuarlarda yapılan ‘gelecek’ tahminlerinin gerçeklikten ne kadar uzak olduğu ortadaydı. Onlar da bu yüzden geleceği anlatırken işin içine katabildikleri kadar espri kattılar ve uçmaya karar verdiler. Geçmişle köprü görevi gören ürünler de burada devreye girdiler. Marty’nin 1985’ten 1955’e götürdüğü Nike ayakkabılar da diğer tüm kıyafetleri gibi o döneme hiç uygun değildi. Nitekim aynı ayakkabılar Marty 2015’e gittiğinde de sorun olacaktı. Bu yüzden karşımıza ‘2015 model’ Nike Air Mag çıktı.
Kendi kendini bağlayabilen, dil kısmında ışıklı bir ‘Nike’ ibaresi bulunan bu hayali ayakkabı, 10’dan fazla Air Jordan model ayakkabının tasarımcısı Tinker Hatfield tarafından filme özel hazırlanmıştı. Filmden yıllar sonra bile pazarda hala büyük bir Air Mag ilgisi olduğunu gören Nike, bu ‘film kostümü’nü günlük giyime uygun bir ayakkabı haline getirmeye karar verdi. Uzun uğraşlar sonunda ürettiği 1500 çifti 2011 yılında açık artırmayla satışa çıkardı. Gelirleri parkinson hastalığı ile savaşan Michael J. Fox adına kurulmuş vakfa giden bu satış için Christopher Lloyd’lu, Kevin Durant’li ve tabii ki DeLorean’lı bir reklam çekmeyi de ihmal etmediler. 2011’de çıkan ayakkabıların tek eksiği kendi kendini bağlayabilme özelliğiydi. Reklamda bu özelliğin 2015’te geleceğini ima ettiler, aradan geçen dört yılda da bu konuda geri adım atmadılar. Hatta Hatfield, bu özelliği 2015’e yetiştirebilmek için harıl harıl çalıştıklarını iki kez onayladı. (Hatfield’ın az da olsa hâlâ zamanı var)
https://www.youtube.com/watch?v=LUTMY0ek5zs
Filmin spora değdiği kısımlar spor ayakkabılarla da sınırlı değil. 2015 yılına giden Marty, yaşadığı görsel bombardıman sırasında o sene World Series’i Miami ile oynayan Chicago Cubs’ın kazandığını görür. Şaşırır çünkü Cubs 1908’den beri şampiyonluğu kazanamıyordur. ‘Bambino Laneti’ ile birlikte beyzbol tarihinin en ünlü iki lanetinden biri olan ‘Keçi Billy Laneti’nin kara bulutları filmed nihayet dağılmıştır. Gerçekte ise bu lanet gücünü korumaktadır. Ayrıca, filmin gösterime girdiği 1989 yılında Miami kentinin henüz bir beyzbol takımı yoktur. Miami ilk takımına 1993 yılında, adı daha sonra Miami Marlins olarak değişecek Florida Marlins ile kavuşur.
Bunların hepsi BTTF efsanesini daha da sevdiren detaylar. Peki büyük resime geri dönersek, Zemeckis ve Gale’i böyle bir film yapmaya iten şey neydi? Aslında, daha once de birlikte çalışan ikilinin kafalarında her zaman bir zaman yolculuğu filmi yapma fikri vardı. Fakat filme ilham veren kıvılcım Gale’in babasının lise yıllığını karıştırmasıyla çakıldı. Babasının gençliğinin kendi gençliğinden çok farklı olduğu fark eden Gale, “Acaba babamla lisede karşılaşsak arkadaş olur muyduk?” diye düşündü. İlk BTTF filmi de ikilinin bu fikir etrafında dönüp dolaşmasıyla hayat buldu.
Bu, aslında çok basit görünen ama cevaplaması o kadar da kolay olmayan bir soru. Bireysel bir örnekle açıklamak gerekirse; babamın gençlik anılarını sıkça dinlemiş olsam da, 70’lerdeki o adamı aslında pek tanımıyorum. Pink Floyd ve Black Sabbath dinlediğini biliyorum, belki oradan bir muhabbet kurardık. Ya da daha garanti yoldan gidersem, Beşiktaş sevgisinde buluşabilirdik.
Öyle ki 1998’in Kasım ayında, televizyon başında, daha sonra tarihe ‘Valerenga Faciası’ olarak geçecek maçın ardından donakalmış bir şekilde oturuyordum. Sinirden gözlerim dolmuş, dudaklarım titriyordu. Hâlimi gören babam omzuma dokunarak “Üzülme oğlum, Beşiktaş bunu yaklaşık 20 senede bir yapar” dedi. Haklıydı da… 1974 yılında, İstanbul’da 2-0 yendiği FC Braşov ile rövanşı oynamak için Romanya’ya giden Beşiktaş, son dakikalara 0-0 beraberlikle girmişti. Sonrası malum; son üç dakikada yenen üç gol ve UEFA Kupası’ndan elenen Beşiktaş. O zaman 11 yaşında olan babam, muhtemelen benim Valerenga maçında yaşadığıma benzer bir şok yaşamıştı. Herhalde 70’li yıllarda tanışan iki genç olsak, saatlerce o maçtan konuşurduk. Ve bir zaman makinemiz olsa o maça dönerdik, zira birilerinin Sanlı Kaptan’ı ve takımın geri kalanını uyarması gerekiyordu.
İşte bu kadar basit görünse de peşinden birçok olasılığı getiren bir sorudan çıktı BTTF efsanesi. Üstüne senaryo, oyunculuklar, efektler, müzikler, detaylara verilen önem ve DeLorean eklenince ‘unutulmaz’ oldu. Çünkü ‘hata yapma’ diye bir kavram hayatlarımıza daha yeni yeni girerken, geri dönüp onları düzeltebilme olasılığından bahsediyordu. Marty McFly ve Dr. Emmett Brown’ın bazen hangi filmde, hangi zamanda, hangi yerde olduğu belli olmazdı ama BTTF, gösterime girdiği andan itibaren doğru zamanda ve doğru yerdeydi. Ona şüphe yok.
İşte Back To The Future ile ilgili bazı notlar:
-Filmde kullanılan Grays Sports Almanac, senaryo icabı cepte taşınabilen boyutta olmalıydı. Fakat önemli spor dallarında son 50 yılın skorlarını yazan bir almanak gerçekte binlerce sayfadan oluşur ki, sadece geçmiş NBA skorlarını yazan bir kitap bile yaklaşık 250 sayfaya tekabül ediyor.
-2015 World Series yaklaştıkça, Cubs taraftarı filmin doğru bir kehanette bulunmuş olmasını umuyor. Fakat National League ile American League şampiyonlarının oynadığı World Series’I Marlins ile Cubs’ın oynaması mümkün değil, çünkü ikisi de National League’de yer alıyor.
-Filmde arada görünen gazetelerden birinde Cubs’ın seriyi 5 maçta ‘süpürdüğü’nden bahsediliyor. Bu da normalde ‘7 maçın en iyisi’ şeklinde oynanan World Series finalinin, filmdeki hayali dünyada ‘9 maçın en iyisi’ne dönüştüğünü gösteriyor.
-BTTF serisi Türkiye’de geçiyor olsaydı, 12 Kasım 1955’te radyoyu açan Biff’ler iki önemli spor olayını duyuyor olacaktı; İstanbul Profesyonel Ligi’nde Beyoğluspor’u zorlu bir maç sonunda 1-0 yenen Galatasaray’ın galibiyetini ve basketbolda Teşvik Turnuvası finalinde Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı 66-62 yenerek elde ettiği şampiyonluğu.
*Bu yazı, Socrates‘in Ekim sayısında yayımlandı. Socrates’i internet üzerinden satın almak için tıklayın.