Lukas Podolski, gençliğinde FC Köln takımında dikkat çekmiş ve çok geçmeden kendini Bayern Münih’te bulmuştu. Fakat, orada bekleneni veremeyerek kısa bir süre sonra Köln’e geri dönmek zorunda kalmıştı. O günlerdeki hakim görüş Podolski’nin doğduğu şehir Köln dışında bir şehre kolay kolay adapte olamayacağı yönündeydi. Fakat Alman futbolcu Köln’de geçirdiği ikinci dönemin ardından adeta bir Dünya turuna çıktı.
Podolski; İngiltere, İtalya ve Türkiye’nin ardından Haziran ayında başka bir kıtaya, bu sefer Japonya’ya gidecek. 31 yaşındaki sporcu, Ocak ayında Socrates’e verdiği röportajda farklı ülkelerde yaşamak hakkındaki deneyimlerini paylaşmıştı.
Siz aslında, yurt dışına ilk adımınızı çok önce atmıştınız. Bu tecrübe, dünyayı farklı anlamanızı sağladı mı?
Futbolun dışında da bir hayat var. Yeni insanlarla tanışıyorsunuz, yeni ilişkiler kuruyorsunuz, yeni şehirler, yeni kültürler görüyorsunuz ve tüm bunlar size, hayata dair çok ama çok şey kazandırıyor. Bu deneyim, benim de gözümü açtı. Köln’ü çok seviyorum, hem şehri hem kulübü… Ama bir daha olsa yine aynı kararı alırdım. Yurt dışına çıkmak, kişiliğimin gelişimi adına çok faydalı oldu. Gittiğim yerlere bir baksanıza; Milano, Londra ve şimdi İstanbul…
Bu deneyim sonunda, yaşamınızda gözle görülür bir değişim oldu mu?
Ben daima yeni kültürleri tanımaya ve onlara adapte olmaya gayret eden biriyim. Zaten bir ülkeye gidip de “Herkes benim dediklerimi yapsın!” diyemezsiniz. Aksine, o kültürü özümsemeniz gerekir. Almanya’da her şeyin son derece düzenli olduğunu biliyorum; kurallar var, ışıklar var, trafikte bir düzen var… İstanbul’da ise tam tersi; burada bambaşka bir trafik düzeni söz konusu, kurallar daha az. Siz de kendinizi buna göre ayarlamak zorundasınız. Ben sokaklarda ve yabancılarla büyüdüm; Türkler, Faslılar ve daha nicesiyle… Bu yüzden, onların gerçekliklerinden haberdarım. Dolayısıyla bu beni rahatsız etmiyor.
Ayak uydurmakta zorlanmadınız yani?
Burada şu anda bir kaos yok. Abartmamak lazım, kaldı ki bu rahatlık hâli oldukça çekici. Birazcık buradan, birazcık oradan… Otobanda karşıdan karşıya geçen insanlar var burada. Yol kenarında piknik yapan, mangal yelleyen insanlar görebiliyorsunuz. Bu bir farklılık ve bana göre şahane bir şey; çünkü ülkenin normali bu. Buradaki insanlar böyle yaşıyorlar.
Galatasaray ile özdeşleşme şekliniz, epey takdir görüyor. Sakat olduğunuz dönem arkadaşlarınızı otobüs önünde beklemeniz medyada geniş yer bulmuştu…
İnsanlar olayları her zaman dramatize ediyor. Otobüs sıcak olduğu için dışarıda bekliyordum, hepsi bu. Ama hemen bundan özel bir anlam çıkarılıyor; “Aaa bak, az önce stadyumdaydı, daha şimdi soyunma odasındaydı” falan filan… Mesela şu balık tutma mevzusu da aynı şekilde, oysa dışarı çıkıp şehri gezmek benim için gayet doğal.
Birkaç emekliyle arkadaşlık kurup onlarla Boğaz’da balık tutmuştunuz, ondan mı bahsediyorsunuz?
Evet. Bu büyütüldü ama ben bunu birilerine iyi gözükmek için yapmadım. Birlikte balık tuttuk; çünkü balık tutmak istedim. Hepsi bu.
Bu röportaj, Socrates Dergi’nin Ocak 2017 sayısında yayımlandı. Tüm sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.