Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolOtuz Yıllık Yalnızlık

Sky Sports yorumcusu Guillem Balague, biyografisini de kaleme aldığı Cristiano Ronaldo'yu Socrates için kaleme almıştı.

Cristiano Ronaldo’yu bir gol makinasına dönüştüren şey ona aynı zamanda zarar vermiş olabilir mi? İspanyol yazar Guillem Balagué, tarihin en görkemli ikincilerinden birini yazdı.


Kariyer basamaklarına adım atan çoğu futbolcu, olabileceğinin en iyisi olmayı düşler. Cristiano Ronaldo’yu gerçekten ilgilendiren tek şey ise gelmiş geçmiş en iyi futbolcu olmaktı.

Son kitabım ‘Ronaldo’da, en basit tanımıyla, Madeira Adaları’ndaki Funchal şehrinde sefalet içinde büyüyen ve tek bir amacın peşinde ortaya koyduğu çalışma azmi ve adanmışlıkla oyunun gördüğü en büyük isimlerden birine dönüşen çocuğun öyküsünü kendi bakış açımdan kaleme aldım.

O 12 yaşındaki çocuk, ergenlik kapısını çalarken, bir başına, yanına bir bavuldan ve gelecekte insafsız alayların konusu olacak Madeira yapımı kösele ayakkabılardan başka bir şey almadan doğduğu adayı terk etmiş, Sporting kulübünün evi, Portekiz’in başkenti olan ve muhtemelen ona devasa bir metropol gibi görünen Lizbon şehrinin yolunu tutmuştu.

Aynı çocuk, gençliğin verdiği masumiyetin yanında şunları da taşımıştı: Mantık sınırlarını zorlayan, dinmek bilmeyen bir azim, mental kuvvet ve en uzak yenilgi ihtimalini bile kabullenmeye karşı tam bir direnç ve dünyanın gördüğü en büyük oyunculardan birine –dönüşebileceğine değil- dönüşeceğine dair tutkulu bir özgüven.

CR7 hakkında yazdığım biyografi, geçmişte Ayrton Senna (‘Senna’) ve Amy Winehouse (‘Amy’) üzerine yaptıkları çok beğenilen belgesellerle adlarından söz ettiren ekibin ‘Ronaldo’ isimli yeni belgeseliyle neredeyse aynı gün piyasaya çıkıyor.

Bu biyografi ayrıca, tam da kitaplara, filmlere, dalkavukluklara, şan ve şöhrete rağmen, insana zamanın kumunun azalmaya başladığını hissettiren, Cristiano Ronaldo dos Santos Aveiro’nun da hayatında ilk kez kendini, bugüne kadarki en kudretli müttefiki olan şey; yani bedeni tarafından ihanete uğramaya başlarken bulduğu bir dönemde yayımlanıyor.

Bu beden, eskiden -sorgusuz sualsiz- doğal bir şekilde gerçekleştirebildiği şeyleri yapamamaya başlamamıştı. Belki de kuyudan su çıkarmak için çıktığı yolculukların zorlaşmakta olduğunu anlamaya başlamıştı.

Artık daha açık görünmeye başladı ki Portekizli süper starın alamet-i farikası hâline gelen, dünyanın en iyi savunmacılarının ise korkulu rüyasına dönüşen o patlayıcı kuvvet geçmişte kalmaya başladı.

Bir yandan da nasıl bir dövüşçünün kaybedeceği son şey yumruğuysa, Ronaldo gibi birinin kaybedeceği son şey de doğal bir gol makinasına dönüşmesini sağlayan, -benim değil, bu konuda çoğu kişiden daha bilgili olan Johan Cruyff’un sözleriyle- onu bu alandaki en iyi isim yapan katil içgüdüleri olacaktır.

“Ronaldo mu, Messi mi?” sorusu, futbol dünyasının en çok tartışılan konularından birisi.

Lâkin dünyanın en iyi golcüsü olmakla tarihin en iyi futbolcusu olmak arasında bir hâyli fark var. İronik olan şey tam da bu; dünyanın en iyisi olmaya çalışmak, Ronaldo’yu böylesi bir gol makinesine dönüştürdü. Fakat zirveye ulaşma tutkusu yanı başında engelleri de getirdi. Fakat bu ‘en iyilik’ içinde en büyük kısıtlar da ortaya çıktı. Ronaldo için Aşil’in topuğu da sürekli sakatlanan dizi oldu.

İstatistikleri akıl alır gibi değil. Real Madrid formasıyla çıktığı 309 maçta 323 gol attı, La Liga’daki herkesten daha fazla hat-trick (28) yaptı, maç maşına 1.05 ortalama ile kulüp tarihinin zirvesine adını yazdırdı.

Bu övgüler aldanışı da beraberinde getirdi. Gollerin, ödüllerin, unvanların, Ballon d’Or’ların arkasındaki gerçek, son altı senede gelen bir La Liga şampiyonluğunu işaret ediyor ve bu tarihin en büyükleriyle kıyaslandığında özgeçmişinin daha az etkileyici görünmesine neden oluyor.

El Clasico kapışmalarından birinde Ronaldo, Barcelona forması giyen Pedro’nun üzerine oynamıştı. Portekizli, Kanarya Adaları doğumlu rakibini “Sen kimsin?” diye kışkırtmıştı.

“Ben mi kimim?” diye cevap vermişti Pedro. “Dünya şampiyonuyum. Ya sen?”

Ronaldo’nun, açlığını çektiği ilgiyi sürekli aradığı tek yer yeşil sahalar değildi. Saha dışında da Ronaldo yalnızca bir futbolcu olarak kabul edilmek istemiyor, insanların onu başlı başına bir figür olarak görmesi için can atıyor. Başka bir ifadeyle, büyüklüğünün futbol sahasındaki meziyetleriyle sınırlı kalmamasını istiyor.

Elbette bu, Ronaldo hakkındaki her şeyin büyük bir reklam zincirinin parçası olmasını ve onun, sahada ezelden beri –hatta şimdilerde rahatsız edici ölçüde- karşılaştırıldığı Lionel Messi’den ticari anlamda daha ileride olmasını sağlıyor.

Gareth Bale’in menajeri Jonathan Barnett, geçenlerde, muhtemelen yarım ağızla, The Guardian gazetesine müşterisinin ‘dünyanın en iyi futbolcusu’ olmayı hedeflediğini söylerken “Dünyanın en iyi modeli ya da iç çamaşırı satıcısı olmayı istediğini sanmıyorum” demişti. Bu taş, açık bir biçimde Cristiano’ya atılmıştı.

Real Madrid’in finolarından biri olan kızgın Radio Marca’nın ivedilikle taarruza geçme işini Ronaldo namına kendi üstüne alması belki de durumu daha iyi açıklıyor. Radyo, küplere binen Gareth Bale’in Ronaldo’dan özür dilediğini ve şu sıralarda menajerini kovmayı düşündüğünü duyurdu. Bu arada, Bale’in böyle bir şey yapmaya hiç niyeti yoktu.

Olan biten yanlış mıydı? Şüphesiz. Çocukça mıydı? Elbette. Lâkin bir yandan maskeleriyle ve bahaneleriyle birlikte ‘Team Ronaldo’ (Ronaldo ve çevresindeki insanlar) düşünüldüğünde bütün bu yaşananlar kaçınılmazdı. Medya, kitleler, para babaları; sadece bir şirket değil, bir imparatorluk, hem de en büyüğünden.

Ronaldo Takımı’nın etrafında her türlü dolabı önerip tasarlayan, planlayan birçok kişi var ve Portekizli’ye sözünü dinletebilenler her halükarda uzak akrabalardan çok daha fazlasını alıyor.

Ve bütün bu ekip içerisinde, ona herkesten daha fazla yakın olan kişi, akıl hocası ve başında bulunduğu menajerlik ajansı Gestifute ile birlikte büyük ihtimalle dünya futbolunun en güçlü adamına dönüşen Jorge Mendes. Bazıları, Ronaldo’nun alkolizm canavarına kurban verdiği babasının yerine Mendes’i koyduğunu söyleyecek kadar ileri gidiyor.

Ticari anlamda, saha içinde ve dışında, Ronaldo’ya dair olan her şey önce Mendes’in izninden geçiyor. Ve bugüne kadar, kasasının işlemesini sağlayan kuyruklar eksik olmadı.

Forbes dergisinin 2014 listesine göre Ronaldo yıllık 73 milyon dolarlık geliriyle en çok kazanan futbolcu olmayı başardı. Spor dünyasında onu geçebilen tek isim ise 80 milyon dolarlık geliriyle Floyd Mayweather’dı.

Burada maalesef bir kez daha Ronaldo’nun Aşil topuğuna dönmemiz gerekiyor, zira daha fazla ilgi beraberinde daha büyük sorumlulukları da getiriyor.

Kariyerinin erken aşamalarında Cristiano Ronaldo, birçok kişinin dikkatinin ve ilgisinin üstünde olduğunun ve birçok genç tarafından rol modeli olarak görüldüğünün farkına vardı.

Manchester United’daki kariyerinin ta en başından itibaren bunu sömürmeye hazır olduğu için de hassas konularda sesini çıkarmaktan hiç kaçınmadı. Doğrusu, muhteşem hayırseverlik işlerinden bazılarını ve ihtiyaç sahibi sosyal girişimlere bağışladığı muazzam miktarda parayı unutmak da ihmalkârlık olacaktır.

[youtube https://www.youtube.com/watch?v=nH9SJGUH5qE]Ronaldo’nun Şampiyonlar Ligi’ndeki unutulmaz hat-trick’leri.

Meselenin öteki yüzünde ise uygunsuz olarak nitelendirilebilecek davranışları ve tavırları duruyor. Başka bir ifadeyle söylersek; doğru anlarda doğru şeyleri yapma ya da söyleme becerisinden yoksunluğu da diyebiliriz…

Geçen yılki Ballon d’Or ödül töreninde ödül alınca çıkardığı ‘neandertal’ homurtu neredeyse İspanya’daki bütün masalara ve tartışmalara meze oldu, ödülü bir kez daha aldığı takdirde aynı davranışı sergilemeyeceğini farz etmek yerinde olur.

Doğum günü partisini yerel rakipleri Atletico Madrid karşısında aldıkları 4-0’lık yenilginin hemen ardından yapmayı seçmek, üstüne bir de farklı cinsiyet ve yaşlardan kişilerin bulunduğu bir seyirci kitlesi karşısında tek gecelik ve seks amaçlı ilişkilere methiyeler düzen bir şarkı seslendirmek muhtemelen hayatının en iyi kararları değildi.

Geçenlerde yaptığı bir açıklamada yakışıklı, zengin ve yetenekli olduğu için kıskanıldığını söylemesi de onu “Yılın En Alçakgönüllü Adamı” ödüllerine aday yapmadı tabii. O da konuyu “Sadece dürüst davranıyorum” diyerek savuşturdu zaten.

Her zaman dürüst olduğunu hissedebilseniz bu sorun olmazdı ama öyle değildi, hiçbir zaman da olmadı. Diğer yandan ise -şüphesiz ki- insanların ara sıra gönülsüzce gösterdikleri hayranlıktan ziyade sevgilerini kazanmak istiyorsa karakterinin pozcu yanını yumuşatması gerektiğine karar verdiği 2012’den beri kendine temiz bir imaj edinmek için didiniyor.

Maalesef geçen sezon Cordoba maçında gördüğü kırmızı kart gibi anlar her şeyi başa sarıyor; ya da belki de sakatlıklarla birlikte eski Ronaldo gün yüzüne çıkmaya başladı.

Peki neden? Kibirli olduğu için mi? Aynaya baktığında gördüğü kişiden bütünüyle mutsuz olmadığını hesaba katsanız bile muhtemelen sebep bu değil.

İşin gerçeği, Ronaldo asla yetişkinliğe hazırlanamadı. O, en ihtiyaç duyduğu anlarda sınırları koyacak, hayatıyla ilgili davranışsal parametreleri belirleyecek denetleyici otoriteden yoksun kalmış biri, aslında bir ‘çocuk adam.’

Ronaldo kendi kendini inşa etti. Ona baktığınızda gördüğünüz şey tek başına yaratıldı, başkalarından öğrenilmedi.

Meselenin düğümlendiği yer de burası; onu futbolun en büyüklerinden birine dönüştüren şey, bir yol haritası ve gözlemcinin yokluğunda yeşeren adanmışlığı.

Şimdi cevaplanması gereken soru ise şu. Son düdük çaldığında kariyeri onu nereye götürmüş olacak? Bekleyip göreceğiz. Umuyorum ki en azından birkaç yıl daha bu sorunun cevabını öğrenmeyiz.

Çeviri: İnan Özdemir

*Bu yazı Socrates’in Kasım 2015 sayısında yayımlanmıştır. Bütün sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz. 


[mailerlite_form form_id=2]

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce