Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolSözlü TarihToprak SahaKâbusun Sonu, Rüyaların Başlangıcı

Fenerbahçe tarihinin en önemli galibiyetlerinden biri de Bordeaux karşısındaydı. Kahramanları anlatıyor.

Tarih 18 Eylül 1985… Katıldığı son sekiz Avrupa organizasyonunda ilk turun ötesini göremeyen Fenerbahçe, Fransa şampiyonu Bordeaux ile Fransa’da karşı karşıya geldi. Bir yanda ‘şerefli mağlubiyetleri’ alışanlık haline getiren Türkiye futbolunun yıldızları, diğer yanda son Avrupa şampiyonu Fransa’nın kadrosunda yer alan Fransız oyuncular… Futbolla ufak bir alakası olanlar için dahi sonuç çoktan belli gibiydi ama beklenen olmadı! Türkiye futbol tarihinin dönüm noktalarından biri olan Fenerbahçe-Bordeaux eşleşmesini, tanıklarına sorduk.

3 mü olur 5 mi?
“Adam gibi oynayalım adam gibi yenilelim.”

Şenol Çorlu: Bizim jenerasyonun en önemli maçlarından biridir. O maçın kahramanları Selçuk Yula ve Hüseyin Çakıroğlu’nu saygıyla anıyorum.

Cem Pamiroğlu: Maçı biraz buruk hatırlıyorum. O zamandan birkaç arkadaşımız hayatta değil şimdi. O takımın içerisinde iyi bir arkadaşlık vardı. Günümüzdeysek ortaya böyle sonuçlar çıkıyordu. Göz göze geldiğimizde, yardımlaşma konusunda birbirimize yaptığımız ikazlarla bir bütünlük oluştururduk.

Abdülkerim Durmaz: Hiç unutmuyorum, Bordeaux’da otelden çıktık, otobüsle stada gidiyoruz. Erdoğan Arıca, Selçuk Yula, Cem Pamiroğlu ve ben yani takımın papazları en arkaya oturduk. Erdoğan Abi, büyüğümüz olarak “Lan oğlum, çabuk çabuk oynayalım, çabuk çabuk dönelim” diyordu. Cem Abi de “Adam gibi oynayalım, adam gibi yenilelim” demişti. Rahmetli Hüseyin’e de “Fazla hücuma çıkmayın” diye tembihliyor. İşimiz gücümüz yenilmek ama efendice yenilmek! Korkuyoruz. Fransa, bir yıl önce Avrupa Şampiyonu olmuş. Bunlarda da epey milli oyuncu var. Tigana, Giresse, Lacombe, Batiston… Çok güçlüler yani.

Şenol Çorlu: Maçtan önce eskort önümüzde maça giderken, “Ne yaparız, nasıl oynarız?” diye muhabbetler yapıyorduk. Hatta orada Erdoğan Abi’nin “Üç mü olur, beş mi?” tarzında el hareketleri de vardı.

Cem Pamiroğlu: Doğal olarak otoriteler onları favori görüyor, bizim esamemiz bile okunmuyordu. Yaptığımız röportajlarda hep Bordeaux’nun üstünlüğünden bahsediliyordu. O dönem Fransa basınına demeç vermiş ve “Biz Türkler, özellikle de Fenerbahçeli futbolcular, sürpriz yapmayı severiz. Her an her şey olabilir!” demiştim. O dönem yöneticimiz olan Yusuf Duru yapıyordu çeviriyi de hatta. Bu lafları sarf ettikten sonra Fransız gazeteciler arasında gülüşmeler olmuştu…

Yaşar Duran: Maçtan önce büyüklerimizle şaka yollu da olsa ‘yenileceğiz’ sohbetleri yapıyorduk ama ben kaybedeceğimizi hiç düşünmedim!

Cem Pamiroğlu: Zaman zaman kapasitemizin üstüne çıkarak iyi sonuçlar alabilen bir takımdık. Özellikle de Bordeaux gibi güçlü takımlar karşısında. Saha içinde oluşturduğumuz sinerji, bir sene önce şampiyonluğu getirmişti. Bordeaux maçı da bunun devamı niteliğindeydi.


Acaba?
“Selçuk uçtu gitti, bir tane attı.”

Şenol Çorlu: Maça çıktığımız stat çok güzeldi. O atmosferden her futbolcu gibi biz de etkilendik. Maça başladık, Bordeaux’nun favori olması, bize artı bir motivasyon sağladı ve çok iyi direnç gösterdik. Daha sonra da maç içerisinde oyun hakimiyetini elimizde tutmayı başarmıştık. İlk olarak İlyas’ın müthiş ara pasıyla Selçuk şık bir gol attı. Bu gol, kendimize güvenimizi daha da arttırdı.

Abdülkerim Durmaz: Selçuk uçtu gitti, bir tane attı. Oraları görmüyorum ben zaten. Hep bizim 18’in içindeyiz. Gol oluyor, bizimkiler seviniyor. Biz Erdoğan Abi’yle ile hiç çıkmıyoruz ama! Onlar geliyor biz karşılıyoruz, onlar geliyor biz karşılıyoruz… Faul oluyor, yatıyoruz. Golü ne kadar geç yersek o kadar avantaj hesabı. Ama o aralar Selçuk, İlyas falan çok iyi futbolcular. O maçı sonra televizyondan izleyince, “Ulan ne güzel gol atmış Selçuk, İlyas da süper ara pas vermiş” dedim. Ama maç zamanı golü hatırlamıyorum. Top kaleden uzaklaşınca rahatlıyorduk biz…

Yaşar Duran: Sahaya ürkerek çıktığımız için, “2-1 gibi gollü bir mağlubiyetle dönersek, İstanbul’da işi bitiririz” düşüncesi vardı.

Şenol Çorlu: Daha sonra oyun 1-1’e gelse de kaleci Dropsy’nin topu elinden kaçırması sonucunda skoru 2-1 yapan golü attım.

Abdülkerim Durmaz: Şenol’un attığı golü hatırlıyorum! “Bu nasıl gol oldu? Top kaleye bile gitmedi!” demiştim içimden.

Cem Pamiroğlu: Şenol korner çizgisinin orada bir vuruş yaptı, kaleci de tabir-i caizse yumurtladı. Biz topu tuttu zannettik ama bacaklarının arasında kaleye girdi. Bir anda ne olduğunu anlamadan sevinmeye başladık. Çok enteresan bir goldü.

Şenol Çorlu: Orada kaleye falan vurulmaz tabii! Topu geriye doğru çıkarmak istedim ama kalecinin bariz hatası sonucunda gol oldu. Milli takımda da oynamış mühim bir kaleciydi Dropsy, hatta yıllar sonra İstanbul’da da görüşmüştük…

Abdülkerim Durmaz: Devre arasında soyunma odasına gittik. Erdoğan Abi, “Tamam, şimdi 3-1 de olsa iyi” demişti. “Acaba mı?” falan demedik hiç. Düşünsene 2-1 öne geçtik, hala gol yemeyi düşünüyorduk. Erdoğan Abi, “Tamam Apo, sonlara doğru yiyelim de 2-2 bitsin” derken, ben de “Niye yiyelim abi” diyordum. Sonlara doğru yedik, skor 2-2 oldu.Sonra rahmetli Hüseyin bir şeyler yaptı, vurdu gol oldu. Skor 3-2 olunca, “Tamam artık yemeyiz” dedim. Abartmıyorum, galip geleceğimize hiç inanmıyorduk.

Şenol Çorlu: Çok iyi oynadık. Hatta savunmalarında milli futbolcu Batiston vardı. Selçuk ve benim için, ‘Avrupa’nın en iyi forvetlerisiniz!’ minvalinde şeyler söylemişti.

Yaşar Duran: Tigana karambolde bir vuruş yaptı, ayakla çıkarılacak bir toptu ama son anda yatarak elimle dokundum. Elimde kaldı top. Tigana’ya elimi sallayarak, “Sana gol yok!” gibilerinden bir hareket yapmıştım. Bir de maç sonunu unutmam hiç. Portekizli hakem 7 dakika uzatmıştı, ona da epey sinirlenmiştik.

Trenle Paris’e
“Kim kimin neresinde, hangi kompartımanda yattı belli değil.”

Abdülkerim Durmaz: Maç bitti, içeri girdik, herkes oturuyor… Sanki her gün Bordeaux’yu yeniyoruz! İnanamıyor kimse galip geldiğimize. En son Selçuk, “Beyler maç bitti. Ne oturuyorsunuz hâlâ!” dedi. Sonra kalktık ayağa sevinmeye başladık. “Skor 3-2 ama bir devre daha var ve o devrede bizi yenecekler” diye bekliyoruz. Selçuk öyle deyince uyandık, şampanya falan patlatmıştık sonra…

Cem Pamiroğlu: Soyunma odasına geldiğimizde o kadar tükenmiştik ki, derin nefes alıyorduk ne olup bittiğini anlamak için. Derin bir sessizlik vardı. Rahmetli Selçuk, hepimizi uyandırdı ve sevinmeye başladık.

Yaşar Duran: Bu bir inanç meselesi. İnanmadığınız zaman sevinciniz azalır, “Aaa yenmişiz!” dersiniz. Bize de öyle oldu ama trende ve uçakta galibiyeti epey kutladık.

Cem Pamiroğlu: O maçtan sonra gece 2’de Bordeaux’dan trenle Paris’e geçtik. Fransa’da hava yollarının bir grevi vardı, bu yüzden Yusuf Duru, bütün işleri organize etti. “Çocuklar, hiç oyalanmayalım!” diyerek, gece ikide bizi trene bindirdi.

Şenol Çorlu: Trendeki durum felaketti. İmkansızlıklardan dolayı koridorlarda yatmıştık.

Cem Pamiroğlu: Trene bineceğiz ama bir düzen yok… Herkes bir kompartımana dalacak! Biraz da onu düşünüyorduk o esnada. Kompartımana bir girdik ki orası başlı başına maç kadar mühim bir konu… Kim kimin neresinde, hangi kompartımanda yattı belli değil. Neyse sabaha karşı 7-8 gibi Paris’e varıp uçağa bindik.

Yaşar Duran: Trende taraftarlar da vardı. Cem, Erdoğan, Onur ve Abdülkerim ile dört kişilik bir kompartımana attık kendimizi. Ayakta Paris’e giden ya da rahat oturamayanlar falan olmuş. Kumanyalarımız vardı, trende yemek yedik. Galibiyeti orada kutladık. İstanbul’da ise üstü açık arabalarda kutlama yaptık.

Abdülkerim Durmaz: İstanbul’da atmosfer felaketti. Yeşilköy’ü bir görsen, korkarsın, insan seliydi. Yeşilköy’den Bağdat Caddesi’ne 6-7 saatte gidebilmişti takım.

İnönü’de rövanş
“Elenirsek, bu kadar hava cıvadan sonra ayıp olur diye konuşuyorduk.”

Cem Pamiroğlu: Orada Bordeaux’yu yendik ama iki ayaklı maçtı o. Burada yenilip, elenebilirdik de… İnönü’deki atmosferi unutamam. İnsanlar bir gece önceden gelip, stadyum çevresinde sabahlamıştı. 40 bin kişiyle karşılaştık maçta.

Abdülkerim Durmaz: Burada 1-0 yenilsek bile tur atlıyorduk. Maçtan birkaç gün önce kampa girdik, uyku uyuyamıyoruz. 2-0, 3-0 yenilip elenirsek, bu kadar hava cıvadan sonra ayıp olur diye konuşuyorduk.

Şenol Çorlu: Rövanş İnönü’deydi ve zemin berbattı. Top oynamaktan ziyade “Rakibi oynatmayalım ve skor avantajını koruyalım” düşüncesiyle sahaya çıktık ve istediğimiz de elde ettik. İkinci maçta da bir gol atmıştım ama hakem faul sebebiyle bunu iptal etti.

Yaşar Duran: İstanbul’daki maçta Giresse ve Tigana’nın iki topunu çıkarmıştım. İkisi de önemli pozisyonlardı. Böylece maçı 0-0’a bağladık. Biz Bordeaux’yu elediğimizde dünya basını bizden bahsetti. Sonra da Galatasaray, Xamax ve Monaco maçlarıyla önemli işler yaptı. O zamanlar için önemli galibiyetlerdi bunlar.

Cem Pamiroğlu: 19 Yaş Altı Milli Takımı’nı çalıştırdığım dönemde Tigana da Beşiktaş’ın başındaydı. Avrupa Şampiyonası’na gitmeden evvel Beşiktaş ile bir hazırlık maçı ayarladık, maçı İnönü’de oynamamızı istediler. Tigana’yla koridorda karşılaştık, sohbet ediyoruz maçtan önce… Tabii o beni tanımadı baştan. Biraz konuştuk, kendimi hatırlattım. Çok güzel anılarının olmadığı söyledi, biraz da kızdı ama ben gururla yad ettim o galibiyeti.


Avrupalılaşma
“Avrupa maçları farkındalık müsabakalarıdır. Bir planın, programın olmazsa ilerleyemezsin.”

Abdülkerim Durmaz: İkinci maç 0-0 bitmişti ama aklımızda hep eleniriz düşüncesi vardı. Ondan sonra Bordeaux’nun yanında takım denmeyecek Göteborg’la eşleştik, rezil olduk. İsveç’te dört yedik.

Şenol Çorlu: Göteborg maçında, Avrupa kupalarındaki istikrar kavramını anlayamadığımız için başarılı olamadık. “Bordeaux maçı bitti. Bu maç olsa da olur, olmasa da olur!”diye düşünüyorsunuz. Şimdi istikrar aranıyor, her galibiyetin üzerine koyma hedefi var. Avrupa maçları, farkındalık müsabakalarıdır. Bir planın, programın olmazsa ilerleyemezsin.

Yaşar Duran: Göteborg maçının ortasında sahaya girenler oldu, maç yarım kaldı. Bir de 9 kişi kaldık ki o çok etkiledi oyunumuzu. Hatta kaleci Nurettin, maçtan sonra hakemin kafasına vurmuştu. O da oynamamasına rağmen dört maç ceza aldı. İsveç’e girişimiz de felaketti. İlyas, ben ve Abdülkerim’i soydular, bir odaya aldılar… Moralimizi bozacak her şeyi yaptılar…

Şenol Çorlu: O zamanlar Avrupa’daki maçlarda bilinçli bir nesil değildik. Ben aynı zamanda milli takımda da oynuyordum. Orada dahi maçlara giderken, “Yahu, kiminle oynuyoruz?” muhabbetleri geçerdi. Kariyer amaçlı düşünemedik hiçbir zaman, öyle bir vizyon yoktu. Şimdiki futbolcular yıllık planlarını biliyorlar. Kendilerini hazırlamaları için zamanları var. Bu maçlardan sonra bu duruma gelindi. O yüzden Avrupa’daki yükselişin ilk emareleri diyebiliriz tabii ki! Türk futbolcusu, bu maçlarla kendine güven kazandı. Profesyonelliğin ne demek olduğunu, Avrupa maçlarının kariyerleri için ne anlam taşıdığını bu maçlarla anladık.

Abdülkerim Durmaz: Genel olarak bir konsantrasyon problemi vardı. İlk maçtan iki gün sonra İstanbul’da Gençlerbirliği maçına çıkıyoruz. İki gün önce Tigana’yı tutmuşum, iki gün sonra “Gençlerbirliği’nin sol bekini tut” diyorlar. Olmuyor tabii. Sonra adam soldan bir kesti, Halil İbrahim vurdu, gol. Gençlerbirliği’ni yenemedik sahamızda.

Cem Pamiroğlu: O günkü şartlar çok zordu. Mesela Tavşan Mustafa (Arabacıbaşı) ve Bulgar Mehmet (Hacıoğlu) vardı bizde… Antrenmana iki-üç vesaitle gelirlerdi. Şimdiki gibi iki idman arası tesiste dinlenme imkânımız da yoktu. Öyle günlerden gelip, bu neticeleri almak çok mühimdi. Türkiye futbolunun emeklemeye başladığı dönemde, büyümeye katkı sağlayan galibiyetlerden birine imza atmıştık Bordeaux karşısında.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce