“Baresi, takımın belkemiğiydi, temel taşıydı. Asla sakatlanmazdı, her zaman sadık bir oyuncuydu. Antrenör, ne olursa olsun onun performansına güveneceğinin farkındaydı. Takımın geri kalanı ona büyük saygı gösterirdi. Kimse kötü gününde olan –ki çoğu zaman kötü gününde olurdu- Baresi’yi rahatsız etmeye cesaret edemezdi. Franco’nun asık yüzü ve sessiz duruşu insanda pek de konuşma isteği uyandırmazdı zaten! Bazen ‘daha az iyi’ olduğu günlerde, Capello, Baresi’nin tek başına çalışmasına izin verirdi. O da otuzluk bacaklarını idareli kullanarak kendi temposunda antrenman yapardı. Onu bir köşede çalışırken gördüğümde, kendi kendime ehlikeyif birisi olmadığı için onun başlı başına bir anıt olduğunu, tanıdığım en büyük oyuncu olduğunu düşünürdüm.
Oyun zekâsı, çabukluk, her iki ayağı ustalıkla kullanabilme… Bence o, Beckenbauer’in zamanında olduğundan daha da iyiydi. Onun yirmi metrelik mesafede birden hızlanarak yirmilik gençlere yetişmesini görmeliydiniz! Asla onun gibi olabileceğimi düşünemezdim.
Baresi eşsizdi. O, sahada bir lider, bir maestroydu. Takımın topu kazanması ve rakip forvetleri ofsayta düşürmemiz gerektiğinde, bir barbar gibi “Aaaargh” diye kükrer, takım kenetlenir ve tek vücut olmuş bir şekilde ilerlerdi…”
Kaptan-Marcel Desailly
Franco Baresi, artık nesli tükenmiş bir mevki olan liberonun son simgesi belki de. Sürati, sertliği, takım üzerindeki etkisi ve kariyeri boyunca sadece Milan forması giymesi, onu unutulmaz yapanlar. Marcel Desailly gibi onunla birlikte oynayanlar için dönemin en büyük liberosu. Kendisi, bir röportajında bu payeyi, bir diğer efsane, İtalyan libero Gaetano Scirea’ya verse de, ‘tarihin en iyisi’ olarak addedilen mevkiidaşı Beckenbauer ile sık sık karşılaştırılan çoğu zaman o oldu. Şampiyon Kulüpler Kupası, lig şampiyonluğu gibi birçok dalda ‘Kaiser’e rakip olması doğal ama Dünya Kupası’nda yaşadığı şanssızlıklar, onu bir adım geriye atıyor. Özgeçmişinde bir adet dünya şampiyonluğu olsa da…
1982 Dünya Kupası’nı kazanan kadrosunda, henüz 20 yaşında olmasına rağmen yerini alsa da bir dakika bile oynamadı Franco Baresi. 1986’da kendini iyiden iyiye kanıtladığında ise antrenör Enzo Bearzot’un liberodaki ilk tercihi Scirea olduğu için milli takımdan affını istedi. İtalya ’90 geldiğinde, milli takımın vazgeçilmeziydi ama Napoli’de Arjantin’e boyun eğerek üçüncülükle yetindi. Kırılma noktası, 1994 Dünya Kupası oldu.
İtalya, ABD’de kör topal ilerlerken Baresi, grup maçlarında Norveç karşısında yaşadığı sakatlık nedeniyle kenardaydı. 17 Temmuz 1994’teki finalde Brezilya’nın karşısına çıkan İtalya’da kaptanlık pazubandı efsane 6 numara Baresi’nin kolundaydı. Sakatlığına rağmen müthiş bir maç oynadı ve turnuvada komik duruma düşürmediği savunmacı kalmayan Romario’yu durdurmayı başardı. Fakat seri penaltı atışları, Dünya Kupası bahtsızlıklarına bir yenisini daha ekliyordu. O final, Roberto Baggio’nun dışarıya attığı penaltıyla hatırlansa da, belki de esas kaybeden, İtalya’nın ilk penaltısını ve kariyerindeki tek eksik olan ‘sahada yer aldığı’ Dünya Kupası’nı kaçıran Franco Baresi’ydi…