Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolStil

Xabi Alonso, sahneden ayrılıyor. Bize de bu farklı ve benzersiz adamı hatırlamak kalacak.

“Onun kızıl sakallarında, Faulkner’ın tarlaları büyüyor. Fiziksel görünümü dikkat çekici; sahayı, hırpalanmış ve yıpranmış bir adammışçasına kat ediyor. Gözleri, az önce tek sarımlığından son nefesini almış adamlar gibi kısık… San Sebastian’dan gelenleri tanırım; yıllar önce biriyle San Fermin’deki festivale katılmıştım. Boğaların önünde koşuyorduk ve adam sarhoştu.”

İspanyol gazeteci ve yazar Manuel Jabois, Jot Down dergisinde yer alan röportajında, derginin sadık okurlarından Xabi Alonso’yu bu sözlerle yorumluyordu. Bir futbolcuyu anlatmak için hayli süslü betimlemeler kullandığında hemfikir olabiliriz ancak şu da bir gerçek ki Alonso’yu diğer meslektaşlarından ayıran bazı noktalar var.

INTRO

Colin Pomford, bu noktalarda bize yardımcı olabilir. Zira kendisi, Alonso’nun en yakınlarından biri. Liverpool’da geçirdiği süreçte onunla birlikte yaşayan İngiliz avukat, “Evet, genel bir futbolcu stereotipinden bahsedebiliriz ama Xabi onlardan biri değil, o farklı; sanat, müzik, edebiyat ve siyaset gibi alanlarda da fazlasıyla donanımlı” diyor. Geçtiğimiz aylarda Brexit hakkındaki görüşleri sorulan Xabi Alonso’nun cümleleri de bu önermeyi doğrular nitelikte. “İngiltere’de beş yıl yaşadım ve orayla bir bağ kurdum. Şüphesiz ki bu karar İngiliz futboluna etki yapacaktır. Öncesinde, çalışanların serbest dolaşım hakkı vardı. Şimdi ise Avrupalı futbolcuların İngiltere’de nasıl bir muamele göreceğini bilmiyoruz. Mutlaka bir değişiklik yaşanacaktır. Ancak Brexit, esasen futboldan çok daha büyük alanlarda sonuçlar doğuracaktır. Şu sıralar parçaları bir araya getirmeye ve bu geçişi kolaylaştırmaya çalışıyorlar. O yüzden, korkulduğu kadar zarar görmeyecektir kimse ama bu, büyük bir karar alındığı gerçeğini değiştirmiyor.”

Futbolculuk kariyeri nedeniyle işletme eğitimini yarıda bırakan Alonso, ekonomi alanında da gayet yetkin bir isim, en azından meslektaşları göz önüne alındığında… Bloomberg TV’de yayınlanan bir programa katılan İspanyol futbolcu, gerek kendinin gerekse de ülkesinin mali geleceğine hâkim görünüyor. “Kendi paramı yönetiyorum. Böyle durumlarda, bir işletme planına ihtiyaç duyarsınız. 10 sene sonra çok büyük paralar kazanmış biri olmak için piyasadaki diğer aktörlerden akıllı davranmanız gerekiyor. Ben yatırım portfolyomu olabildiğince çeşitlendiriyorum; emlak yatırımım da var, borsa yatırımım da… Bu benim, Çin piyasasında ya da herhangi bir yerde yaşanan beklenmedik bir krizden direkt ve büyük bir darbe almamı engelliyor. Dünya piyasalarını düzenli takip ediyor ve buna göre aksiyon alıyorum. İspanya, ekonomik anlamda yavaş yavaş kendini topluyor. Yüzde üç, yüzde üç büyüme sağlanıyor.

Böyle de olmalı. İspanya ağır bir kriz yaşadı. Bundan bir anda çıkamazsınız. Sert önlemler almalı ve her adımınızı sağlam basmak zorundasınız. Evet, makro ölçekten bakınca gelişimi görüyorsunuz ama mikro ölçekte yapılması gereken çok iş var. Umarım sadece İspanya değil, tüm Avrupa yeniden ayağa kalkabilir.”

WAITING FOR A SUPERMAN

35 yaşındaki Xabi Alonso geçen ay, formasını giydiği Bayern Münih kulübünün yönetimine sezon sonunda futbolu bırakacağını bildirdi. Bu, profesyonel kariyerinde 18. yılını dolduran bir futbolcu için sürpriz bir karar değildi tabii. Alonso bu sürece; üç ülke ve dört büyük kulübün yanı sıra, bir Dünya Kupası, iki Avrupa Şampiyonası, iki Şampiyonlar Ligi, bir Avrupa Süper Kupası, üç lig ve yedi yerel kupa şampiyonluğu sığdırdı. Mayıs ayının sonuna kadar bu listeye yeni şampiyonluklar ve yeni bir unvan ekleyebilir. Tarihte Clarence Seedorf dışında, üç farklı takımla (Ajax, Real Madrid, Milan) Şampiyonlar Ligi kazanmayı başarmış bir futbolcu yok. Alonso ise kariyerinin son senesinde, bu unvana ortak olmaya sadece altı maç uzaklıkta. Bunun dışında, kendisinin tek başına taşıdığı unvanlar da var. O; Rafael Benitez, Jose Mourinho, Josep Guardiola ve Carlo Ancelotti dörtlüsüyle çalışma şansına erişmiş tek futbolcu. Kendi ifadesiyle; bu dört teknik adamın her birinden çok şey öğrenmiş ve sonunda kendi futbol felsefesini oluşturmuş. Bu felsefe de bütünüyle orta saha hâkimiyetine dayanıyor. “Orta sahayı kazanan, maçı da kazanır” diyor. Kendi futbol stili hakkındaki görüşleri sorulduğunda ise mütevazı davranıyor:

“Aptalca görünebilecek şeyler yapmaktan kaçınırım, risk sevmem. Beni ceza sahası içinde rakip defans oyuncularını driplingle geçerken kaç kez gördünüz? Buna rastlamanız güç çünkü bu benim stilim değil. Ben, kendi oyununun en iyisini sergileyebilmek için etrafında kendinden iyi oyunculara ihtiyaç duyan bir futbolcuyum. Benim oyun tarzım, göz kamaştırıcı sahneler için tasarlanmadı. Güçlü ve zayıf yanlarımı biliyorum. Benim görevim, riskten kaçınmak.”

PERFECT DAY

Riskten kaçınan Alonso’nun kariyerindeki en sıra dışı an ise belki de en büyük riski aldığı andan ibaret. Liverpool, 2005 Şampiyonlar Ligi Finali’nde ilk yarısını 3-0 geride kapattığı maçta Milan’ı penaltılarla elerken İngilizlerin maça eşitlik getiren golünde Xabi Alonso’nun imzası vardı. Ama biraz gecikmeli şekilde… Kazanılan penaltıda İspanyol futbolcu topu teslim almış, vuruşunda Milan kalecisi Dida topu çelmiş ancak bir hamle daha yapan Alonso skora eşitliği getirmişti. Peki, o günü nasıl hatırlıyordu?

“Maç sırasında çok yoğun duygular yaşadım, anlatması çok zor. Devre arasına üç gol farkla mağlup girmiştik ve kendimize şunu söyledik: ‘Buna izin veremeyiz. Bu kadar uzun ve zorlu bir yolu, her şeyi 45 dakika içinde kaybetmek için aşmadık.’ Sonrasında sahaya çıktık ve sadece altı dakika içinde, Milan gibi harika bir takıma karşı neredeyse imkânsız görünen bir geri dönüşe imza attık. Penaltılarda da sahneye Jerzy (Dudek) çıktı, inanılmaz bir şeydi. Tamamen beklenmedikti. Tarihteki en unutulmaz Şampiyonlar Ligi finallerinden biriydi.”

FEELS LIKE WE ONLY GO BACKWARDS

Alonso ile Liverpool’un yolları, 2009 yazında ayrıldı. İspanyol futbolcu Real Madrid’e transfer olarak tekrar ülkesinin yolunu tuttu. Ancak ilk sarsıntı 2008 yılında yaşanmıştı. Bir yıla yayılan hikâyenin sonunda ise hem roller tamamen değişecek hem de süreç Alonso’nun karakteri hakkında ipuçları verecekti. “Ben ailemden iki değer aldım; saygı ve içtenlik” diyen Alonso, bu değerleri teknik direktörü Rafa Benitez ile paylaşmaktan da kaçınmayacaktı. “Liverpool’dan ayrılmamdan bir önceki yazdı. Rafa yanıma geldi ve dedi ki: ‘Xabi, istediğim oyuncuları alabilmemiz için paraya ihtiyacımız var. O parayı getirecek isimler listesinin başında da sen varsın.’ Rafa’ya ‘Tamam, sorun değil. Ben profesyonelim, durumu anlıyorum’ dedim. Juventus ve Arsenal benimle ilgileniyordu fakat kulüpler parada anlaşamadı. Ben gitmeye hazırdım çünkü teknik direktörüm benden gitmemi istemişti. Ama olmadı. Ertesi yaz ise durum değişti. Bu kez ben Rafa’ya gittim ve ‘Geçen yaz benden ayrılmamı istemiştin, ben de kabul etmiştim. Şimdi ise ben gitmek istiyorum’ dedim. Başta, kalmam için ısrarcı davrandı ama sonunda bir şekilde anlaştık.”

Bu, Alonso ile Benitez’in yaşadığı ilk fikir ayrılığı değildi. İkili, 2008’in Mart ayında bir kez daha karşı karşıya gelmişti. Liverpool’un deplasmanda Inter ile karşılaşacağı Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçı öncesinde Alonso’nun bir sorunu vardı; eşi Nagore, ilk çocukları Jon’u doğurmak üzereydi. Yıllar sonra Vanity Fair’in İspanya edisyonuna konuşan Alonso, o günleri şöyle anlattı: “Bir karar verebilmek için saatlerce düşündüm ve sonunda, doğum sırasında eşimin yanında olmaya karar verdim. Rafa’yı aradım ve ona, isterse doğumdan sonraki ilk uçakla Milano’ya gelebileceğimi söyledim. Koç tabii ki bekleyemezdi. Doğum geciktiği için ben de gidemedim zaten. Ama tahmin ediyorum ki Rafa, az ya da çok beni anlamıştır. Bugün geriye dönüp bakıyorum ve doğru kararı verdiğimi anlıyorum. Nagore, hayatımın kadını. Birlikte bir aile yarattık ve benim de kesinlikle o sırada orada olmam gerekiyordu.”

CLOSING TIME

Alonso’nun mütevazı kimliği, hâliyle aile hayatına da yansıdı. Kendi ifadelerine göre, oğlu Jon 5-6 yaşına kadar babasının aslında kim olduğunun farkında bile değildi. Hatta bir gün babasına, Cristiano Ronaldo’yu tanıyıp tanımadığımı sormuş ve ondan “Birlikte aynı yerde çalışıyoruz, istersen bir gün sizi tanıştırabilirim” yanıtını almıştı. Küçük Jon’un insanların sokakta babasından imza istemesini çözmesi ise biraz daha zaman almıştı; her seferinde “Baba, kim bu arkadaşın?” diye soruyordu. Ailesi, arkadaşları, meslektaşları, hayranları…

Alonso hakkında herkesin hemfikir olduğu tek nokta vardı; o, her şeyden önce zarif bir insandı. Sahadaki duruşundan saha dışındaki hâl ve tavırlarına, hayatının her anında bu vardı. “Sizce zarafet nedir?” sorusuna verdiği cevap da bu yaklaşımdan izler taşıyacaktı: “Açıkçası bu biraz karışık… Kendimi çok ciddiye almıyorum. Herkesin kendine has bir stili, bir varoluş biçimi var… Olmadığı bir insanmış gibi davranmayan herkesin kendi kusursuzluğuna ulaşacağını düşünüyorum. Aksi takdirde, bu sahtelik bir şekilde fark edilecek ve beraberinde dışlanmayı getirecektir.”

Alonso, yaklaşık üç ay sonra sahneden çekilecek ama daima aramızda kalmaya devam edecek. Bundan kimsenin şüphesi yok.

 

*Bu yazı Socrates’in Mart 2017 sayısında yayımlanmıştır. Bütün sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz. 

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Başka Bir Yol

Başka Bir Yol

4 sene önce
Hayal Albümü

Hayal Albümü

4 sene önce